Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Ben de bu adamı çok merak ettim ya, şuan yurtdışındayım herkes elinde kitaplarla geziyor felan, metroda kitaplar okuyor. Sürekli meraklı gözlerle bakıyorlar. Nerde alık alık gezen, fotoğraf peşinde koşan birilerini görürsem Türk olduğunu anlıyorum. Hatta bugün yanlışlıjla tanıştım onlarla ve kötü bir deneyim oldu.

Ayrıca Umberto Eco şöyle demiş;
“sokakta yürürken kulaklarına ipod takan veya trende gazete okuyarak veya manzaraya bakarak bir saat oturamayan, hemen telefon açıp, yolculuğun ilk kısmında “ yola çıktım”, ikinci kısmında da “ varmak üzereyim” demekten kendini alamayan gerizekalılar kimdir? bunlar artık gürültü olmadan yaşayamayan insanlardır. bundan dolayıdır ki, müşterilerinden dolayı zaten gürültülü olan restoranlar bazen iki televizyon ekranı, bazen de müzik aracılığıyla daha fazla gürültü sunar; televizyonu kapatmalarını isterseniz de size deliymiş gibi bakarlar. bu gürültü ihtiyacı, uyuşturucu görevi görür ve asıl önemli olan şeylere odaklanmayı engeller.”

10 Beğeni

Bir Çöküşün Öyküsü’nü (Stefan Zweig) okudum.

Stefan Zweig’ın yine insan (özellikle kadınların) psikolojisini bu kadar güzel işlediği bir kitabı daha bitirdim. Korku kitabında olduğu gibi yine bir kadının hikayesi işlenmiş kitapta.

Konusu; Paris’ten köy gibi bir yere sürgün edilen Madame de Prie’nin bu yerde yaşadığı iç bunalımları, sosyeteye geri döneceği inancı ama daha sonradan öğreneceği üzerine kalıcı olduğunu öğrenmesi anlatılıyor. Burada kendine vakit geçirecek aktiviteler bulmaya başlıyor (küçük kaçamaklar) Daha sonra Paris yönetiminin haberi olur diye lüks eğlenceler ile halkı o köye getiriyor (Buradaki baloda Osmanlı etkileri görülüyor) ama yine Paris yönetiminin umrunda olmuyor. Kendi sonunu hazırlayarak bu dünyadan göçüyor.

6 Beğeni

İkinci Vakıf, yani Vakıf serisinin üçüncü kitabını da okudum. Tam olarak ikinci kitapta aradığım tadı bu kitapta buldum, uykum geldiği halde gözümü sayfalardan alamadım, sona doğru yaklaştıkça olaylar sürekli bir o yana bir bu yana gitti. İlk kitap kadar akıcıydı, ilgi çekiciydi. Bir an önce dördüncü kitaba geçmek istiyorum ama malum İthaki her zamanki gibi serileri yavaştan alıyor. Herhalde 2019 başlarında dördüncü kitabı piyasaya sürerler. Umarım İthaki dördüncü kitabı piyasaya sürene kadar serinin detayları unutmam.

3 Beğeni

Murat Gülsoy’dan Binbir Gece Mektupları’nı okudum. 3/5
Yazarın okuduğum ilk kitabıydı. Kitap toplam on öyküden oluşuyor. İlk altı tanesini oldukça beğensem de, kalan dört öykü öncekilerin baya altında kalıyor. Son iki öykü ise kitabı bir an önce bitirme isteği uyandırıyor. “Madam Anna’nın Ortaya Çıkışı” oldukça eğlenceli, “Trajikomiks” ise gerçekten duygulandırıcıydı. “Elden ele” ise farklı bakış açısı ile oldukça keyif vericiydi. 3 puan verme sebebim kesinlikle beğenmediğimden değil. Çok güzel başlayıp ortalama bitmesi beni biraz üzdü.

4 Beğeni

Güz Cumhuriyeti’ni bitirdim. Böylece Barut Büyücüsü üçlemesinin sonuna gelmiş oldum. Başından sonuna kadar sürükleyici bir kitaptı öyle ki bu akşam Avlu’yu izleyecektim ama sonlara doğru öyle bir tempo oldu ki bırakamadım.

Kitap güzeldi güzel olmasına ama olaylar fazla tahmin edilebilirdi. Kamplara saldırıyı yapanın Claremonte olduğunu da sonunda Tamas’ın öleceğini de önceden anlamıştım. Hele ortalardan beri Tamas bölümlerinde öleceğini hissettiren bir karamsarlık vardı savaşa girmeden falan kör göze parmak gibi. Telefondan yazdığım için fazla uzatamayacağım.

Barut Büyücüsü güzel noktalara parmak basan, gerçekçi karakterleri olan ama fazla hızlı ilerleyen ve rpg oynuyormuş gibi hissettiren bir seri. Kafa dağıtmak için birebir.

5 Beğeni

Geçen sene okula giderken her aya bir Dune kitabı sıkıştırmıştım ve o karanlık ortam çok hoşuma gitmişti. Şimdi okulların açılmasıyla yine karanlık ve karmaşık kurgulu bir bilimkurgu okumak istedim ve Vakıf serisine başladım. Henüz 2 bölüm okudum atmosfer bana Dune’u anımsattı ama biraz karmaşık geldi. Acaba yazın sağlam kafayla mı okusam diye çıkmaza girdim.

2 Beğeni

İki günlük molanın ardından Tanrı Olmak Zor İş’e başladım. Strugatski biraderlerin huyu olsa gerek ki bilimkurgu eserlerine ziyadesiyle politik felsefe katıyorlar. Bu kitaptan önce de Kıyamete Bir Milyar Yıl eserlerini okudum ve yine iteleye kakalaya bitirdim o kitabı. Henüz 50’li sayfalardayım, karar vermek için belki erken olabilir ama bu kitap son Strugatski kitabım olabilir. Belki Bilimkurgu Klasikleri’ni tamamlamak için alabilirim. Gerçi bu kitabın öyküsü daha yumuşak geldi bilemiyorum.

2 Beğeni

Tanrı Olmak Zor İş başyapıttır. Bitirmeni tavsiye ederim. Ama bitirip de hala sevmezsen kızma, herkesin tarzı farklı sonuçta. :slight_smile:

2 Beğeni

Her bölüm karakterler değişiyor, yıllar değişiyor. Paragraf atlarken bile 10-15 yıl geçmiş olabiliyor. Her kitapta en az 100 yıl geçiyor, o yüzden takip etmek zor gelebilir. Ben Vakıf serisinin ilk üç kitabını okudum, takipte zorlandığım için not almaya başladım. Size de bunu tavsiye ederim, daha kolay oluyor.

2 Beğeni

George Orwell - Hayvan Çiftliği
Bayadır kütüphanemde bekliyordu. Böyle biraz çocuk kitabı gibi olduğuna yönelik önyargılarım vardı. Yanılmışım. Zamanın en iyi taşlama örneklerinden. Özellikle bazı yerlerinde durup kendi kendime bu bizde de yaşanıyor diyorum. Kitaptaki hayvanların aslında çevrenizdeki insanları referans verdiğinin farkına varıyorsunuz. Keyifle okuyorum şu an.:grin:

4 Beğeni

Evrenin Karanlığında Evrimin Işığı

Evrim Ağacı’nın kurucusu Çağrı Mert Bakırcı’nın hem yazar hem de derleyici olarak katkı sağladığı evrimin diğer bilim dallarıyla ilişkisini anlatan güzel kitap. Evrim Ağacını takip edenler Çağrı’nın tarzını bilirler kitap da kolay okunan, kolay anlaşılan ve evrimle ilgili kafalarda ki bir çok soru işaretini gideren bir çalışma olmuş.

Kendine Özgü Bir Yaşam ve Kişilik Mustafa Kemal Atatürk

Kitap Atatürk’ün daha çok özel hayatına odaklanmış. Ulu Önderin okuduğu kitaplar,yazdığı kitaplar,sevdiği yazarlar, dostlarıyla ve rakipleriyle ilişkileri gibi daha bir çok detayı barındıran güzel bir çalışma. Henüz yarısına gelmedim ama keyifle ve özlemle okuyorum.

Dune Çocukları

Dune serisinin ilk üç kitabını seneler Önce Kabalcı Yayınlarından okumuştum. Sonra araya başka kitaplar girdi, seri yarı kaldı. İthaki baskılarını temin edip yeniden başladım ve ilk okuduğum zaman göre daha fazla keyif aldığımı söyleyebilirim. Frank Herbert sadece hikaye anlatmıyor din,iktidar,sosyoloji gibi konularda çok önemli dersler de veriyor. Dune serisine ilk başlama sebebim Zaman Çarkı’nı okurken bir yerlerde Robert Jordan’ın bu seriden çok etkilediğini okumam olmuştu. Ben de Jordan’ın en çok esinlendiği eserin Dune olduğunu düşünüyorum.

Alıklar Birliği

Hiçbir şeyden memnun olmayan İgnatius’un komik aynı zamanda ironik hikayesi. Kitaptaki neredeyse her karakter absürt ve bir o kadar da gerçek.

10 Beğeni

Kendine Özgü Bir Yaşam ve Kişilik Mustafa Kemal Atatürk okumak için sabırsızlandığım bir kitap sırada çok kitap var ön sıralara alacağım bu kitabı.

5 Beğeni

Tanrı Olmak Zor İş’e süresiz izin verip Zaman Makinesi’ne başladım ve bugün bitecek gibi görünüyor. Bir “oh be kitap varmış” rahatlığı çöktü üstüme. Gerçekten ben Rus yazar okuyamıyormuşum onu anlamadım ama kendimi zorlamam gerek ki çok büyük yazarları var adamların. Zaman Makinesi’ne gelince bilimsel terimleri bastıra bastıra kullanmamış Wells (abi bu da Wells yani) çok rahat okunuyor, su gibi akıyor kitap. Komik olansa sekiz yüz binli yıllarda karşılaştığı minicik insanlar var ve benim gözümde hobbit olarak değil de Illumination’ın Minionları olarak canlanıyor. :joy::joy::joy: Kahretsin hikayeyi ciddiye alamıyorum.

8 Beğeni

Politik felsefeden ziyade çeviriden midir nedir dillerinde bi iticilik, yavanlık var. Ben de kitaplarını hep zor bitirdim. Yeni kitapları çıksan almam.

2 Beğeni

Çok sevdiğim bir eser olmasına rağmen, bu yorumdan sonra ben de ciddiye alamayacağım sanırım :buyucu:

Ayrıca Alıklar Birliği hakkında düşüncelerinizi daha derinlikli bir şekilde duymak isterim. Kendisi aylardır sepetime girip girip çıkıyor. Bu süreci hızlandırmak gerek mi bunu bilmem gerek :cowboy_hat_face:

4 Beğeni

Bi’ an “Lan ben Alıklar Birliğini ne zaman okudum” diye şaşırdım. Sonra yukarıdaki yorumları okuyunca Raistlin’in kitap hakkında yorum yaptığını gördüm.

2 Beğeni

Ay Işığı Sokağı’nı okudum.

Stefan Zweig, kitaptaki 5 hikayede hep öldürmeyi ve intiharı düşünmüş. Belki de kendi sonunu bu kitaplarda duyurmuş bilemeyiz. Kitapta ise 5 tane öykü var. İlk öykü kitaba ismini vermiş. Öyküleri genel anlamda beğendim, özellikle Leporella öyküsünü. O oyküden mini bir dizi bile yapılabilir. Çok hoşuma gitti.

Kısa sürede okunabilen, akılda kalan bir eser. Okumanızı tavsiye ederim.

10 Beğeni

9902023704626

Azra Erhat- Mavi Yolculuk’u okudum.

Bir gemi yolculuğu düşünün ki rehberi Halikarnas Balıkçısı, lideri Sabahattin Eyüboğlu olsun. Yolcuları Azra Erhat, Can Yücel, Mina Urgan, Melih Cevdet, Abidin Dino, Genco Erkal gibi bir rüya takımı olsun. Ege’yi gezsinler, amaçları da güzellikleri keşfetmek ve maceralar olsun. Sanırım bize “ah o gemide ben de olsaydım” demek düşüyor. Ve tabi anılari okumak.

Mavi yolculuklar 1960’da başlayıp yetmişler boyunca devam etmiş, yolcular donemin aydınları arasından özenle seçilmiş. Azra Erhat ilk mavi yolculardan biri, bu kitapta yolculukların ilk ikisini anlatıyor. Kitap boyunca ekiple birlikte koy koy gezerken bir yandan gidilen yerlerle ilgili mitolojik/tarihsel hikayeler dinliyoruz, bir yandan da bugün turist kaynayan köylerin 1960 yılındaki bambaşka hallerini keşfediyoruz. Kazdağlarını gezerken İlyada okumalarını, Paluka isimli mavi gözlü balıkçıyı, Uçarı, Macera ve Hürriyet isimli gemilerini çok sevdim. Geziler zaten etkileyici ama gezinin yolcuların üzerindeki direkt etkisini fark etmek daha etkileyici. Bunu görmek için Bedri Rahmi’nin resimlerinde, Melih Cevdet’in şiirlerine bakmak yeterli. Getirebileceğim tek eleştiri Azra Erhat’ın klasik cumhuriyet aydını idealizmi ile aralarda yaptığı “keşke tarihimizi korusak, keşke ülkemizde turizm gelişse” konuşmalarıydı. Bu da çok büyük bir kusur değil bence.

Sonuç olarak farklı skillere sahip Atlantis’e giden keşif ekibi gibi bir grubun gezilerini 1960 Türkiye’si sosuyla okumak isterseniz kesinlikle tavsiye ederim :bender:

Dipnot: Aynı yolculuğu farklı yolcuların ağzından dinlemek çok keyifli bir şey. Ben mavi yolculukları ilk kez Mina Urgan’ın Bir Dinozorun Anıları kitabında okumuştum. O daha muzip biri olduğu için komik hikayeler şeklinde anlatmayı seçmiş. Azra Erhat biraz daha öğretmen gibi. İkisi de tatlı.

Dipdipnot: Bu kadar anlatıyorum çünkü Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Mavi Yolculuk Defterleri’ni yeniden bastırmak için lobi yapmam lazımmış. Azra Erhat çok uzun aradan sonra yeniden basılmış, talep görürse öbürü de basılabilirmiş. Bunlar hep umut

7 Beğeni

On Küçük Zenci - Agatha Christie

Eksik çeviri olduğunu bile bile, canım sıkıla sıkıla başladım. Arada bir özgün metne baktım, denk gelirse eksikleri oradan tamamladım. Sonra kitap beni içine çekti. Zevkle okudum. Katil kim acaba diye düşündüm düşündüm ve tabi ki bulamadım. Bir çırpıda heyecanla bitti.

Okurken modern polisiye romanları, filmleri geldi aklıma: Katilin bir kitaba, bir resme, herkesçe bilinen bir hikayeye, masala göre kurbanlarını öldürmesi fikrinin bu kitaptan doğduğu fikrine kapıldım. Ustanın önünde eğildim.

Diğer yandan yanı başında ölüveren insanlara rağmen hala kahvaltılarını, çaylarını düşünen İngilizlere de canım sıkıldı. Yahu çayınızı yudumlarken “katil kim acaba?” diye sudoku çözme heyecansızlığında oturulur mu? İnsan kafayı yer.

İngilizlerin bu rahatlığını kültürlerine veriyorum ama ustanın biz katili bulamayalım diye “kasması” hoşuma gitmedi. Tanrı anlatıcı konumundan anlatılan hikayenin başında herkesin Zenci Adası’na gitme sebepleri ortaya konuluyor. Hepsi bu sebebi yalnız başınayken aklından geçiriyor. Sonradan katil olduğunu öğrendiğimiz kişi de bunu düşünüyor. Peki baştan beri katilse ve kimse ona bu adaya neden gittiğini sormuyorsa neden bir sebebe ihtiyaç duysun. Tanrı anlatıcı ona da bir sebep vererek biz okurları tuzağa düşürüyor.

Dahası katil ortaya çıktığında anlıyorsunuz ki onu bulabilmeniz için en ufak bir ipucu bile yok. Bu roman S.S. Van Dine’ın ortaya koyduğu harikulade 20 Dedektiflik Romanı Kuralı’nın 2., 5. ve özellikle 15. kurallarına uymuyor. Diyeceksiniz ki “uymak zorunda mı?”, değil ama en azından okurun olayı çözebilmesi için net ama gizlenmiş ipuçlarının olması gerekir.

Bariz bir çeviri sorunu: Kitabın başındaki şiirde “orman” olarak geçen ifade hikayenin sonuna doğru "hayvanat bahçesi"ne dönüşüyor. Özgün metinde “hayvanat bahçesi”.

Bozkırda Altmışaltı - Mustafa Çiftci

Öyle seviyorum öyle seviyorum ki Çiftci’nin öykülerini.

Bir miras gibi saklayacağım Mustafa Çiftci’yi. Ezbere yaşadığım duygular yerine hasını koyabilmek için tutacağım içimde. Kitaplığımdan eksik etmeyeceğim, dönüp dönüp okuyacağım çağımın alışkanlıkları içinde unutayazdığım Anadolu’luğumu hatırlatsın diye.

Bir abi belleyeceğim onu, kitaplarını öpüp başıma koyacağım. Arada bir kitaplığımın batılı yanından onun yanına gidip sohbet edeceğim vardan yoktan.

Di’li zaman yakışmıyor benim Mustafa abimle macerama; hep okuyacağım, hep okutacağım.

5 Beğeni

Yu Hua - Yaşamak

Yu Hua, bazı seçimlerin hem bizi hem çevremizdekileri nasıl doğrudan etkileyebileceğini, acı ve pişmanlık dolu bir öyküyle anlatmış. Fugui’nin yürek burkan hayatını olabildiğince ara vererek, hazmederek okumak isterdim. Ama başına daha neler gelebileceğini merak ederek kitabın sonunu getirdim. Gözyaşı kelimesinin bu kadar sık kullanıldığı başka bir kitap okumamıştım bu zamana kadar. Oldukça derinden etkledi beni. Sıradaki okuyacağım kitap olan, yazarın bir diğer kitabı; Kanını Satan Adam’da umarım bu kitap kadar etkileyicidir.

“Her defasında kendi kendime ‘yaşamalıyım’ dedim. Vücudumun her yerini kurşunlar sıyırdı ama asla vuramadılar. Ölmeyeceğine inanırsan, başarırsın!”

11 Beğeni