Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Dune serisini okuyan arkadaşlar, İthaki’nin 5.kitabı çıkartmasını bekleyeyim mi yoksa diğer yayınlardan çıkanları alıp okuyayım mı hemen? Ancak şöyle bir sıkıntı var. Sarmal Yayınları versiyonu 787 sayfayken Kabalcı versiyonu 304 sayfa :thinking:

Yaklaşık 6 saat önce kitabın beni sıktığını yazmıştım buraya ama sonu hoşuma gitti. Bitirmeden yorum yapmamak gerekiyormuş sanırım :sweat_smile: Dune okumayı düşünen varsa okusun mutlaka. Ben pişman olmadım seriye başladığıma, gerçekten çok derin bir seriymiş.

6 Beğeni

Ben diğer kitapları okumadım ancak okuyan arkadaşların yorumlarından çıkardığım kadarıyla beklemek daha mantıklı geliyor.

++ Zaten Ocak ayınca çıkacak olması lazım. İthaki Bey en son öyle bir şey söylemişti.

2 Beğeni

Ben de beklemeyi düşünüyorum ama spoilerdan kaçınma uğruna ve meraklandığım için eski basımlara da koşabilirim :sweat_smile:

3 Beğeni

Ben okuyalı baya oluyor ve spoiler verene rastlamadım. O konuda bence rahat ol. :smile:
Yine de sen bilirsin.

2 Beğeni

Göğün Ateşleri, Zaman Çarkı Serisi 5. Kitap

Normalde Zaman Çarkı serisi başlangıçtan itibaren gerilimi yükseltir sonlara doğru çözer ve bir sonraki kitaba kadar sakin bir sonla sizi uğurlardı. Ama beşinci kitapta gerilim bir saniye bile durmadı. Her saniyesi farklı bir mücadele, farklı bir savaştı. Normalde bir kaç kola ayrılan hikaye bu sefer iki koldan ilerledi; Nynaeve’in hikayesi ve Rand’in hikayesi. Açıkçası bu kitapta Perrin’in yokluğunu ne kadar çektiysem Mat onun yerini kapatmak için bir o kadar uğraştılar.

Rand eskisi kadar uyuz değil. Artık belli taktiklerle savaşıyor ve bazen tam olarak duygularına kapılmasını istediğim anda duygularını bizimle paylaşıyor. Diğer kitaplardaki gibi bir kütük değil bana göre. Hele bu kitapta Moiraine ile iletişimleri çok hoştu. Ama o son savaştan önceki tereddütü. Yine saç baş yoldurttu. Ah be Rand…

Sonuç olarak Perrin’i özledim, Mat’e bayıldım, Nynaeve’e hayran kaldım, Rand’a karışık duygular besledim ama sonunda yine serinin mükemmel bir kitabını daha bitirdim. Altıncı kitap için çok heyecanlıyım ama biraz beklemem gerekecek. Puan 9.6/10

7 Beğeni

Merhaba siz heralde yapraklar evi kitabınını okumuştunuz. Sizce nasıl alınıp okunmaya değermi fiyatı biraz tuzluda. Bide kitabın içi farkı diyorlar bi kaç resim atmanız mümkün mü? Bide alttaki videoda çogu sayfası bom boş acaip bir kitap heralde.

2 Beğeni
2 Beğeni

Evet Yapraklar Evini okudum. Türü korku/gerilim olarak geçiyor ama Stephen King ayarında bildiğimiz bir roman gibi kesinlikle düşünmemek gerekli. Daha çok Psikolji üzerine deneysel Post-Modern bir anlatımı ve kurgusu var. Alışılmışın hayli dışında. O yüzden kitaba alışma evresi benim için cidden zorlu oldu. Hayli yaratıcı ve vurucu bir içeriği var. Sıkıldığım kısımlarıda oldu, koktuğum ksıımlarıda oldu, üzüldüğüm kısımlarıda oldu. Dört dörtlük bir kitao değil ama genel anlamda ben beğendim. değişik bir okuma deneyimiydi.






5 Beğeni

Yorum ve resimler için saolun. Alıp bide ben okuyum. Gizem ve psikolo kitaplarını severim. :+1:

1 Beğeni

Kardinal Napellus

Gustav Meyrink uzun zamandır merak ettiğim bir yazardı. Onunla ilk karşılaşmam “Golem” adlı kitabını bir kitap mağazasında görmemle oldu. O günden sonra kafamda yer kurcalamaya başladı. Biraz diline biraz da tarzına alışmak küçük bir fikir edinmek için ilk olarak elimdeki “Kardinal Napellus” adlı kitabını okudum.

Kitapta üç adet kısa öyküsü bulunmakta. (J.H. Obereit’in Zaman Sülüklerini Ziyareti - Kardinal Napellus - Ay Biraderleri)

İlk hikaye; karakterin büyükbabasının mezar taşında yazan “vivo” yani “yaşıyorum” ibaresini merak etmesini ve bunun üzerine yaptığı araştırma sonucunda J.H. Obereit ile karşılaşmasını konu alıyor. Hikaye, hayatın insanları nasıl sömürdüğüne değiniyor. Bunu da bizzat Obereit’in ağzından dinliyoruz ve sülüklerle tanışmamız da böyle oluyor.

“… bana, arzuların ne olduğunu, bunların nasıl iç içe geçtiğini görmeyi ve bu hayaletlerin maskelerini düşürmeyi ögretti. Biz bu hayaletlere ‘zaman sülükleri’ adını verdik çünkü kan sülükleri nasıl insanin kanını emerse onlar da bizim kalbimizden zamanı, hayatın hakiki özsuyunu emerler.”

İkinci hikaye ise yıllar evvel keşişlik yapmış Hieronymus Radspiller’in hikayesini konu alıyor. Kendisi her gün göle iskandil bırakarak dibine ulaşmaya çalışıyor. Diğer arkadaşlarının yanına geldiğinde ise açılan mevzu üzerine bir anda parlıyor Radspiller. Yaşamak, insanların yaptıkları şeyleri niçin ısrarla yapmaya devam ettikleri, inançlar vb konularda hararetli bir şekilde konuşmaya başlıyor. Bu konuşmada yer yer kendinizi Radspiller ile aynı fikirde buluyorsunuz. Tam doruğa ulaştığı noktada ise Meyrink yapacağını yapıyor.

Üçüncü hikaye çok daha tuhaf… Gerçekten sonuna gelene dek ne olduğunu bir türlü anlamıyorsunuz. Sonuna gelince de sizi karmaşalara gark ediyor. Karakterimizin adı Meyrink ve bir uşak olarak gorev yapıyor. Gelgelelim asıl tuhaflık uşaklığını yaptığını insanlarda. Bu insaları yılın belli bir günü tuhaf bir doktor ziyaret ediyor ve ilk başlarda anlaşılmasa da bu doktorun Ay ile bir alakası var. Aslina bakarsanız hikaye biraz bulanık. Bunun sebebi de bence hikayenin sonuyla alakalı.

Kitabın çevirmeliğini Zehra Aksu Yılmazer yapmış. Çok göz tırmalamayan imla sorunları var. Bu da sanırım Meyrink’in uzun ve karmaşık cümleleriyle alakalıdır.

Genel olarak ben kendisini beğendim. Diğer kitaplarını da merak eder oldum. Fantastik ile gerçeklik arasındaki o ince çizgi öyle bir iç içe geçiyor ki hangisi nerede başlayıp bitiyor okurken fark edemiyorsunuz. Daha sonra sizi öyle bir ikilemde bırakıyor ki kendinizi sorguluyorsunuz. Acaba kolay yolu seçip çoğu insan gibi işinize gelene mi inanacaksınız yoksa tüm tabularınızı yıkıp olağanüstü olana mı? Bunu atlattıktan sonra yine bir ikilem çıkıyor ortaya. Hangisi gerçek? Size olağanüstü gelen mi gerçekte gerçek yoksa gerçek olduğunu düşündüğünüz mü? Meyrink’in din, ölüm ve yaşam kavramlarını kendi penceresinden değerlendirmesini ise her öyküde rahatlıkla görebiliyorsunuz. Bazıları özellikle çok ilginç bir bakış açısına sahip. Tabi Borges kendisini benden daha iyi açıklamış arka kapak yazısında.

Arka Kapak Yazısı

“Gustav Meyrink, fantastik olabilirliği bilimde arayan genç çağdaşı Wells’den farklı bir biçimde, bu olabilirliği büyüde ve her tür mekanik ustalığı aşmada aradı. Meyrink, dünyanın absürd, dolayısıyla da gerçekdışı olduğunu hissetmekle başladı işe. Bu düşünceler, önce satirik, daha sonra da fantastik ve acımasız yapıtlarında kendini gösterdi. Düşler tarafından düşlenen düşlere, karabasanların ortasında kaybolan karabasanlara yer verdi. Başlangıçta basit bir anlatı gibi görünen öyküleri, deneyimlerimiz ve en kişisel korkularımızla karışıncaya dek tırmanmaya devam eder. Meyrink, ölüler krallığının yaşayanlar krallığına girdiğine, gözle görülür dünyamızın gözle görülemez diğer dünya tarafından durmaksızın işgal edildiğine inanıyordu.”
-Jorge Luis Borges-

8 Beğeni

Korkunun-Butun-Sesleri_21924_1410805999

7 yazardan 7 öykü. Uzun zamandır okumak istediğim bir eser olan 'Korkunun Bütün Sesleri’ni kısa bir sürede bitirmem gerekirken 6 günde bitirebildim açıkçası.Yaklaşık 130 sayfalık olan kitapta puntonun normal okuduğumuz puntoya göre daha küçük olması beni zorladı biraz. Her sayfada oku oku bitmiyor hissine kapıldım. Bunun dışında olumsuz bir şey göremedim.

Özellikle Asimov ve Kurt Vonnegut’un öykülerini çok beğendim. Bunun yanında Stanislaw Lem ve Robert A. Heinlein’in öykülerinde ise sıkıldığımı itiraf etmeliyim. :slight_smile: Kısacası okunması gereken bir derleme bence. Tavsiye ederim.

9 Beğeni

Ben de size katılıyorum. Stanislaw Lem’in öyküsü gerçekten o kadar sıkıcıydı ki, o öyküyü atlayıp bitirdim kitabı. Elbette bir gün kitabı elime tekrar alınca o öyküyü de okurum ama öykünün diğer öykülerin yanında biraz sönük kaldığını da söylemek gerekir bence. Özellikle Asimov’un ve Ballard’ın öyküsü çok hoşuma gitmişti.

2 Beğeni

Zaten kitabın yarısı Lem’in öyküsü. :smiley: Sıkıcı olmasının bir çok nedeni var aslında; bazı paragrafların çok uzun olması, her ayrıntının birebir anlatılması ve yazı puntosunun küçük olması vs. Ama okunmayacak bir öykü değil yine de. :slight_smile:

3 Beğeni

Yu Hua - Yaşamak

Bu kitaba yaşamak demişler ama bu nasıl yaşamaktır :roll_eyes:

2 Beğeni

PKD - Vulcanın Çekicine başladım ara vermeden. Şimdilik çok akıcı gidiyor. Kısa sürede bitecek gibi.

1 Beğeni

Senin bu yorumun var Ya bana zaman carkini ne kadar özlediğini hatırlattı . Burnumda tutuyor o evren .

3 Beğeni

Zaten kitap normalde bir üçleme olarak tasarlanıyor.

  • Dune
  • Dune Mesihi
  • Dune Çocukları

Sonra hayranlar Herbert’a baskı yapıyor diye biliyorum. Bir üçleme de o yüzden geliyor. Herbert bu sebeple evreni bir nevi yenilemiş olabilir. En azından storyline’ı temizlemiş diyelim.

3 Beğeni

Valla ben de acayip tutuldum ve sarıldım evrene. Serinin arasına bir kaç kitap koysam özlüyorum.

3 Beğeni

1 Beğeni

Pazartesi Cumartesiden Başlar
Okuduğum 4. Strugatski kitabı. Diğer üçüne göre daha akıcı daha aksiyonlu. Tabi yazarların tarzına daha alıştığım için de öyle gelmiş olabilir. Yaklaşık 100 sayfa okudum. Sürekli bi hareket sürekli bi olay :grin: Merakla okuyorum. Ve okuduğum en enteresan kitaplardan biri kesinlikle. Umarım temposuna yaraşır bir şekilde biter. Şu ana kadar kafamda oluşan imajın bozulmasını istemiyorum :sweat_smile:

2 Beğeni