Öncelikle hocam Papağanın Yetmiş Masalı’na haksızlık ettiğinizi düşünüyorum. Elbette içerisinde anlatılan öyküler bağnaz, tutucu hatta mizojenist görülebilir. Kadın, kocasını beklemeli, onu aldatmamalı onun arkasından dolap çevirmemeli, evde oturup çocuklarına bakmalı, kocasına yemek yapmalı ve ailenin temelini sarasabilecek türden davranışlarda bulunmamalıdır. Her ne kadar günümüzde 'kadın’ın konumu az çok değişse de (günümüzde kadına yönelik değerler ve bakış açısı çok az değişmiş olsa da) aslında doğu toplumlarında bu konum ve değerler fazla değişmemiştir maalesef.
Sadece Ppapağanın Yetmiş Masalı değil başka başyapıt eserlere bakıp günümüz değerleri, feminist teoriler ya da dini hassasiyetlerle bağlı olarak okumak oldukça hatalı bir yaklaşım. Eğer bu tarz bir okuma yapacak isek, Shakespeare’in Kral Lear veya Othello’sunu ne yapacağız. Othello kıskançlığı ve ahmaklığı yüzünden Desdemona’yı öldürdüğü zaman bu eseri çöpe mi atacağız. Her ne kadar oyunda yanlış anlaşılmalar ve hezeyanlar yüzünden ilerleyen kadın-erkek çatışmasını görsek de, neden içerisinde herhangi bir kadın düşmanlığı görüp bu metni çöpe atmayız.
Kral Lear mesela; oyunu hatırlayalım Lear yaşlanmış bir kraldır ve üç tane kızı vardır. Kabaca konusu Lear’in arkasından kocalarıyla iş çeviren iki kızına karşılık, babasına sürekli yardımda bulunan onu destekleyen Cordelia’yı görürüz. Burada yine erkeğin hükümranlığına ve egemenliğine bir destek görürüz. Kadın kocasının yanında olmalı, kocası yoksa babasının yanındaysa ona yardım etmelidir.
Yukarıda hemen aklıma ilk gelen eserleri yazdım. Papağanın Yetmiş Masalı’nın etkilediği düşünülen Bocaccio’nun Decamaron eserini nereye koyacağız peki? Hadi dinsel anlamda kendini tanrıya yakın hissetmeyen ya da inancı olmayan insanlar Dante’nin İlahi Komedya’sını çöpe mi atmalı? son bir örnek daha Chaucer’in Canterbury Hikayeleri’nden birinde 5 koca eskitmiş bir kadının hikayesi ve öğütleri anlatılır. Üçüncü kocasının onun dövdüğünden şikayet eder ancak yatakta iyi olmasından dolayı onu sevdiğini söyler.
Örnekler çoğaltılabilir bu açıdan. Papağanın Yetmiş Masalı’nı ya da diğer doğu kültürüne ait metin ve yapıları tek boyutlu olarak düşünmemek gerek. Binbir Gece Masalları’nı da o halde Şehrazat’ın yani ‘kadının’ erkeği sürekli hikaye anlatarak nasıl kendini ölümden kurtardığı ve kadının üstünlüğü olarak okumak gerekir.
Papağanın Yetmiş Masalı’nda anlatılan hikayeler, verilen örnekler sözde iyi kadın-kötü kadın ayrımını, kadının doğudaki toplumsal konumunun ne olması üzerine gerektiği üzerine değildir. Hİkayede kocasını aldatmaya çalışan kadın papağan tarafından her gün oyalanarak hikayelere maruz kalır ve kocası gelene kadar, kendisi de yapacağı davranışından pişman olana kadar bu hikayeler anlatılmaya devam eder. Herhangi bir kadın, doğu kültüründe kocasını aldattıktan sonra yakalanırsa nasıl bir ceza ya da yaptırıma maruz kalacağını çok iyi bilir ve bunu bilmesine rağmen gerçekten istiyorsa eylemine devam eder zaten. O halde bu türden hikayeleri anlatmanın amacı nedir? Kadınların bu hikayeleri okuyup yapacağı eylemden vazgeçmesini mi sağlayacaklar? Ya da kadınlar kendisine toplum nezdinde biçilmiş ve verilmiş görevleri kabullenip öyle mi yaşayacaklar? Bence bu kadar basit bir çıkarımda bulunmak hata olur.
Machiavveli’nin, Prens’i asıl yazma amacının halk okusun ve bilinçlensin diye yazdığı söylenir, böylece halk bunu okuyacak ve hükümdarlarının kendilerini nasıl yönetmek için türlü dolaplar çevirdiğini, halk üzerinden ne tür kazanımlar elde edebileceğinin görülmesi sağlanacaktır sözde. (bana göre bu da tek boyutlu bir yorumdur) Ancak bu halkın aptal olduğu anlamına gelmez, ya da hükümdarlarının gücünü pekiştirmek için onları oyuna getirmesi onlar üzerinden sömürü düzenini kurması halkın zaten bildiği, gördüğü ve deneyimlediği şeydir. Halkın bunu ayrıca bilmesi için Prens eserini okumasına gerek yoktur ki zaten okuyup bilinçlenip duruma gelselerdi o dönemde isyan eder hükümdarlarından bunun hesabını sorarlardı.
Papağanın Yetmiş Masalı’da bana göre kadınların bunu okuyup ders almaları, dizlerini kırıp oturmaları, ev işlerini yapıp kocalarını aldatmamaları için verilen ders niteliğindeki hikayeler değil tam anlamıyla tarih boyunca kadınların nasıl ezildiğini, toplum ve feodal yaşamın onlar üzerinden inşa ettiği ilişki düzeninin nasıl dışavurulduğunun anlatan masallar bütünüdür. Bu masallarda göze çarpan ilk şey iyi kadın-kötü kadın ayrımından çıkarabileceğimiz mizojenizmi besleyen duygulanımlar değil tam tersine özellikle bu eseri okuyup bu türden hikayelerin yazılmasına neden olan dönemin tarihine, kadına bakış açısına ve kadınların bu durumlardan nasıl kaçınmayı başardıklarına bakmaktır. İyi-kadın-kötü kadın durumuna eserdeki davranışların ödül-ceza olarak geri dönmesi şeklindeki bakış açısının bu eser için yüzeysel kalacağına inanıyorum.