Öncelikle hocam yazdıklarınızın biçim ile ilgili olan kısımlarına katılıyorum güzel bir tespit yapmışsınız . Çok eski metinlerde daha doğrusu matbaa öncesi döneme ait edebi eserlerde sık sık yinelemelere rastlanabiliyor. Bunun nedeni daha çok çoğu eserin ilk başta sözlü olmasından kaynaklı olarak insanların aklında daha kalıcı olmasını ve daha kolay ezberlenmesi ve yayılmasını sağlamaktır. Örneğin HAY klasiklerinden çıkan Babil kaynaklı kitapların çoğunda farklı yerlerde bulunan tablet tercüme ve çözümlemelerinde de aynı tekrarlar bulunmaktadır. Doğu medeniyetine olduğu için eleştirebilirsiniz ama batının ilk yazılı kaynaklarından Homeros’un İlyada ve Odysseia adlı eserlerin içinde de benzer sürekli tekrarlama ve yinelemeler mevcut. Şu an da tesadüfen okuduğum Hintlilerin en eski olarak addedebileceğimiz Rigveda adlı kutsal metinlerin olduğu kitapta da çok daha fazla yinelemeler var. Ve okurken acayip sıkılıyorum. Benzer tekrarlar tek tanrılı dinlerin kutsal sayılan metinlerinde de mevcut.
Ama yinelemeler ve bu türden hisseden kıssaları ben oldukça doğal buluyorum. Bu metinlerin ayakta ve günümüze kadar ulaşmasını sağlayan şey bu tekrarlar ve yinelemeler (mi?). Bu metinlerin bir çok yerde karşılaşabileceğimiz varyasyonlarını gördükçe bu sefer şunu düşünmeden edemiyorum. Bu metinler sadece farklı varyasyonlar mı yoksa bir kaç ana metnin çeşitlendirilmiş sulandırılmış öyküler ya da kıssalar mı? Bu türden okumalar yapıldığı zaman metnin kendisinden çok insanın kurulmuş olan bu yapıları çözümlemeye girişmesi hangi özelliklerinin hangi toplumları nasıl ne biçimde etkilediğine ve günümüzde halen neden etkili olduklarını araştırmaya yöneltiyor.
Bu açıdan Papağanın Yetmiş Masalı ya da başka bir metinde kadın-erkek masalı olması, sürekli tekrar ve yinelemelerin olması, başka bir ırk, halk ya da cinsiyeti hor görmesi ve ötekileştimesi ilk başta önemsiz kalıyor. Demek istediğim bu metinler bize bir ipucu veriyor ve bu ipuçları zihnimizi açmamızı ve yeni bağlantılar keşfetmemizi sağlıyor.
Bu tür metinleri okumak beni Propp’un Masalın Biçimbilimi adlı eserine, Claude Levi Strauss’un antropolojik eserlerine ve yahut Freud’un psikanalitik makalelerine yönlendirdi. Ve bir şekilde dışarıdan basit ve temelsiz görünseler de , her okuyuşumuzda sıkılsak da bu metinlerin bir şekilde herkesi olmasa bile bazı insanları farklı mecraları keşfetmesine yardımcı olmaları açısından değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.