Hayatınızın romanını, öyküsünü, şiirini, kurgu dışı kitabını, vs. hangi yazar yazsın isterdiniz? Sizi en iyi anlatanı mı seçerdiniz yoksa sizi ilginç kılabilecek yazarı mı? Gerçekçi mi olsun yoksa fantazya mı barındırsın? Uzun mu olsun kısa mı? Duygusal mı korkunç mu? Adı ne olsun?
Ben başlayayım:
Barış Bıçakçı yazsın isterdim; o benim gibi sıradan insanların isteklerini, çelişkilerini, tutkularını, korkularını harika anlatıyor. Ufacık detaylarda beni okuyucuya sevdirebilirdi.
Hayatımın romanını Tolkien yazsın isterdim. Beni diyardan diyara, dostluklardan dostluklara sürüklesin; yeri geldiğinde canımı korumak için zekamın ve gücümün son damlasını da kullanayım isterdim. Hanlardan hanlara insanların sohbetini dinleyip, elf diyarında birkaç kişiyle tanışmak isterdim. Gece ateşin başında etraftan gelen çıtırtıları dinlerken her an vuku bulabilecek baskınlar yüzünden rahat edememek isterdim. Hayatım boşken dolu taklidi yapmaktansa, bir şeylerle dolmasını isterdim orada. Beni en iyi anlatacağından değil de, olmak istediğim güzel yerlerde anlatacağından bunu isterdim. Fantazya barındırsın, gerçeği ben hallederim.
Sizin Barış Bıçakçıyı seçme motivasyonunuzu çok beğendim. Bazen özellikle sıradan olması için seçilmiş karakterlerin sonradan anlamsız bir biçimde özel oldukları ortaya çıkıyor bazı hikayelerde. Ya da karakterimiz baştan özel oluyor ve bunlar bana bütün hikayede yaşananların sadece belirli koşullarda yaşanabildiğini hissettiriyor. ‘Sıradan’ birinin ne hissettiğini, olaylara nasıl tepki verdiğini görmek isterdim.
Fatma Aliye yazardı. Kullanılan dil güzel ama hikaye çok monoton, karakter kendini hiç geliştirmiyor, aksiyondur, dramdır hadi olmadı ucundan biraz aşktır, hiçbiri yok efendim denilip yayınevinden geri çevrilirdi. Kendi paramla Cinius vb. yayınevlerinden neşredersem ne âlâ. İsmi de “Orhan” veya “Orhan’ın Hayatı” gibi düz bir şey olurdu.
Ben birkaç seçenek sunacağım, hani biri meşgulse diğeri devralabilsin diye. İlk tercihim tabi ki bizden bir isim, Yusuf Atılgan. Ana karakterlerinin psikolojik derinliği, topluma uyum sağlayamaması ve kusurlarıyla, günümüz şehrinde ya da kasabasında yaşadığımız varoluş sıkıntılarını başarıyla yansıtmasıyla ideal yazar olur herhalde. Bir de kitapları ya çok sevilir ya hiç sevilmez, tam bana göre. Kitabın adı da “Vazgeçişler” olabilir.
Atılgan yazmak istemezse Oğuz Atay’a paslar tabi, eğer o da uygun olmazsa Salinger kalemi eline alabilirdi. Salinger’ın başkahramanları da toplumu yadırgayan, yalnız, kusurlu insanlardır. Şöyle Glass ailesinden biriymişim gibi yazsa beni, biraz da Holden ukalalığı katsa fena mı olur? Kitaba da “Güzel Olan Her Şey Çok Uzakta” derdi mesela.
Eğer Salinger da yüz vermezse bana, son tercihim Thomas Bernhard olurdu. Ama Bernhard’ın yazdığı eser tam bir biyografi olmazdı, daha çok benim ağzımdan hayata ve topluma bir sitem olurdu herhalde (Silverberg’in İçeriden Ölmek’i gibi). Virgülü paragrafı olmayan, sayfalarca devam eden kocaman bir lanetleme. Bitik Adam’ı zaten yazdı Bernhard, o yüzden kitabın ismini de “Başkaları” koyardı. Hem Sartre’a da göz kırpmış olurduk biraz.
Daha epey bir isim geliyor aklıma ama şimdilik bu kadarla yetineyim.
Geç Kalmış
Bilim-Kurgu olacaksa(neden olmasın) kesinlikle Asimov yazsın isterdim. Sırf nasıl bir kurgu yazacağını görebilmek için bile Asimov diyebilirim.
Karakter hep fırsatları kaçırdıktan sonra fark eden ve “zararın neresinden dönsek kardır” felsefesini benimsemiş olabilirdi(ben bu muyum?). @mit İhsan Abi de çevirdi mı tadından okunmazdı.
Ayfer Tunç yazardı. Bu kadar iki boyutlu, yavan bir erkek karakter ancak onun elinden çıkabilir.
İsmi de : Orhan Bey’in Öğlen Teneffüsünde Anlatılan Hüzünsüz Hayat Hikayesi olurdu.