Hikaye dedim fakat fark etmez ister novella olsun, ister roman bir başlığınız olmak zorunda. Siz kendi başlığınızı seçerken neleri dikkate alıyorsunuz ya da okur olarak bir başlıkta ne ararsınız. Lafı uzatmadan başlık seçerken, bulurken nelere dikkat ettiğimden bahsedeceğim.
-Kesinlikle eserden bağımsız olmamalı. Özellikle basılı bir eseriniz yoksa aslında okurun ilk karşılaştığı şey başlık. Nasıl ki koyu bilim-kurgu bir kitabın kapağında ejderha görmek absürt kaçıyorsa bu başlık için de geçerlidir.
-Okumadan önce başlık bir soru işareti yaratmalı kafada ve hikayenin sonunda soru işareti değişmeli bir şekilde. Ya ortadan kalkmalı, ya ünleme evrilmeli, ya da siz ne etki bırakmak istediyseniz ona.
-Biçem ile uyuşmalı. Yani siz eski kelimeleri neredeyse hiç kullanmıyorsanız, günümüz Türkçe’si eserinizde hüküm sürüyorsa başlığınız Osmanlı Türkçesi bir tamlama olmamalı mesela.
-Ayrıca başlığı her daim en son koyarım. Hikaye biter, son okumamı yapar sonra başlık düşünürüm. Bazen çok bariz oluyor tabii, başlık kendini koyuyor ama aksi halde bu şekilde yapıyorum.
Bunlar benim kriterlerim. Sizinkileri de merakla bekliyor olacağım.
Bu çok ilginçmiş doğrusu. Peki şöyle bir soru sormak isterim: Hikayenizin gidişatı başlıkla uyuşmazsa ne yapıyorsunuz ya da tamamen başlık üzerine kurulu bir kurgunuz mu oluyor? Daha da genişleteyim: Siz planlı-programlı, mimar tipi bir yazar mısınız yoksa genel hatları belirleyip akışına bırakan mı? Eğer ikincisi ise başlık size bir engel teşkil ediyor olmalı, değil mi?
Bu başlığı açarken bir öykünün başlığıyla problem yaşıyordum ve bu ilk kez başıma geldiği için kafam karışmıştı. Kendi derdimi unutup, sizin durumunuzla mücadele ederken buldum kendimi. Başlıklarla olan bağınızı -affınıza sığınarak- biraz daha açmanızı isteyebilir miyim?
Kendimi kısıtlamak gibi huyum olmamıştır. Özellikle yazma konusunda çok spontane bir insanımdır. Peki ne demek istedim?
-Bazen kafamda birkaç kelime oluşur… Bu kelimeleri aylarca beynimde dolandırıp dururum. Bunlara göre öykü oluştururum.
-Bazen sağdan soldan bir şeyler duyarım ve bu şey benim hoşuma gider. Ona göre hikayemi yazarım. Mesela bir keresinde ev soğuktu ve ben ciddi anlamda üşüyordum. Aynı zamanda da çok kitap okuyasım vardı. Battaniyenin altına girip elimde fenerle kitap okumaya çalışmamı gören eşim gülerek “Dağın içindeki fare gibisin,” demişti. Bu tabir benim hayalgücüme resmen saldırmıştı ve aç gözlülüğü yüzünden dağın içine hapsolmuş bir tanrının sadece fare olarak dünyaya ayak basabildiği bir kurgu aklıma gelmişti. Hâlâ kafamın içinde evirip çeviririm.
-Kimi zaman öykü vardır ama başlık yoktur. Bu gibi durumlarda ise hiç zorlamam yazarım ve öykünün nasıl sonlanacağını merakla beklerim. Buna göre bir başlık çoğunlukla son paragrafta kendisini belli eder. Genelde öykü adının insanları farklı bir izlenime kapılmasını sağlayacak şeyler seçerim. Zaten öykülerimin de genelde başı ile sonu arasında böyle bir durum vardır.
-Acaba bu başlık güzel mi? Beğenilir mi? gibi şeyler düşünmem. Benim sevmem önemlidir. Özellikle başlıklar, meslekler, olaylar, isimler gibi konularda mutlaka doğru araştırıldığında öykünün daha da derinine inilebilecek göndermelere dikkat ederim. Bu öyküyü okuyarak ardındaki gizleri bulmaya sevenler için ve kendim de böyle şeyleri sevdiğim için yaptığım bir şeydir. (Kimse bir öykü için bu zahmete pek katlanmıyor ama olur da birisi katlanmak isterse diye onlara küçük sürprizler yapmayı seviyorum.) Yani aslında her şey kendi içinde bir uyuma sahiptir. Bu sebeple de çoğunca öykü kendi adını seçer. Mesela öykü yarışması için “Üç Kazulet Hanı” dediğimde buradaki kazulet kelimesinin anlamı ile Cincadı’nın şapkası arasında bir uyum var. “Üç Kukuletalı Şapka” demek yerine böyle dedim. Ayrıca bu kelimeleri de araştırıp anlamlarına bakarken öğrenmiş oluyorum.
Eh, hem başlık hem de genel olarak bir açıklama yapmış oldum. İçimden böyle geldi.
Ben gizemli ya da basit başlıkları seviyorum. Başlıktan tüm konuyu öğrenmek ya da anlamak istemiyorum, merak etmek hoşuma gidiyor. Mesela “Diriliş” adında pek çok kitap yazılmış olmasına karşın yine de gizemli geliyor. Böyle bir başlığa sahip bir yazı aslında hiçbir şey vadetmiyor, her türlü anlama gelebilir. Ama “Piedra Irmağı’nın Kıyısında Oturdum Ağladım” fazla iddialı ve hiç ilgimi çekmiyor.
Ben genelde başlık bulmakta zorlanmam. Çoğunlukla bir ya da iki kelime olur ve yazdıktan sonra kendiliğinden ortaya çıkar. Fakat bir yazım için yaklaşık iki aydır başlık arıyorum. Dört beş kişiyle kafa kafaya verdik ama olmadı. İlk kez böyle bir şey oluyor ve ne yapacağımı şaşırmış durumdayım
Ben de bir cümleyle başlayıp dokuz sayfa yazmışımdır. Kelimeler hayagücü prizmasından geçince barındırdığı o gücü, renk tayfını gösteriyor.
Hikayenin sonunda ikincil bir anlam kazanan - anlamı genişleyen ya da benim tabirimle soru işaretinden ünleme evrilen başlık tipini sevmeyen insan yoktur kanımca. Burada okur olarak sevdiğimiz şeyleri yazım hayatımıza yansıtıyoruz. Dolayısıyla böyle bir başlıkla karşılaşmak, bulmak kadar keyif verici.
Peki sizin için başlık daha çok kendini mi seçer yoksa siz mi ararsınız? Yukarıda iki türlüsünün de olduğunu belirtmişsiniz. Kastım bunu bir karar bağlamak değil, geçmiş deneyimlerinize dönüp baktığınızda hangisi daha çok gerçekleşmiştir? Diyelim ki siz başlığı bulamadınız, öykü bitti başlık hala ortalarda yok. Başlıksız bir eserin tamamlanmamış olduğu düşünülürse ne yaparsınız? Bir çocuğunuz var ve ismi yok gibi düşünün.
Çoğunlukla kendiliğinden geliyor. Kendi kendini yazdırıyor. Eserin bazen başında geliyor, bazen ortasında, bazen sonunda. Değişiyor. Başında bulup ondan yola çıkarak yazdığım öyküler de var ama beni kısıtlamalarına izin vermedim, tamamen bağımsız olunmazsa zorlama cümleler çıkabiliyor ve geri dönüp baktığınızda bu cümleler sizi bitiriyor. Matrix’te “beynine saplanan bir kıymık” terimi vardı, tam da buna benzetiyorum.
Avangart bir şeyler olmasına özen gösteriyorum. Öykünün üzerinde ne kadar çok düşünülürse başlık da o kadar ilginç oluyor gibi geliyor. Bazen bir şarkı, bir tablo, herhangi bir sanat eserinden yola çıkılıyor. Son öykülerimden birinin adı Antarktika Burada Başlıyor mesela bir şarkı adıdır. Öyküde de bir insanın bir yolculuğu, onun Antarktika’sının başladığı yere gidişi anlatılıyor. Bunun gibi…
Bazı öykülerimin başlıkları:
Öğleden Sonra Kıyamet
Antarktika Burada Başlıyor
Buraya Bakarlar
Yalnızlarla Kötülerin
İzomorfi
Matriark ve Madrabaz
Neon Girift
Ahenk ve Bengi Dönüş
Bu konuda okuyucuyu pek düşünmediğimi söylemem lazım. Fonetik açıdan kulağıma güzel geliyorsa, benim için özel anlamlar taşıyorsa, öykümü benim gözümden anlatıyorsa bitmiştir.
Polisiye yazarları genelde yazım şekli de buna uyduğundan gizemli ve kısa başlıklar tercih eder. Bende bazen ederim ama polisiyeyi bıraktıktan sonra bunu huy edinme noktasına geliyor olduğumu fark etmiştim.
Çok kısa bir yanıt olacak ama beklerim. Bildiğiniz dümdüz beklerim. Mutlaka o kendi ismini bir yerden bulacaktır. Bir yerden bana fısıldayacaktır. Bu tip konularda pek acele etmiyorum ben sanırım. Geçmiş deneyimlerime biraz göz atayım bakalım hangisi daha yoğunluktaymış? Genelde öyküler kendi adlarını seçmişler ama bu oran aşağı yukarı şöyle: 3/5.
Misal, önceki ayın temasına yazdığım “Mekanik Prensesler” adlı öykünün çıkışı kabaca şöyleydi:
V: Hmm… Peri Bacaları…
Beynim: Şşt, buraya bak. Mekanik Prensesler.
V: Anlamadım?
B: Kadın diyorum. Ezilmiş olan biri var diyorum.
V: Devam et.
B: Prensesi bir aşağılama olarak kullan bence. Ya da sağlıksız bir düşüncenin ürünü olarak.
V: Olabilir.
B: Sence kim sağlıksızdır?
V:Yalnızlar?
B: Yalnız kapıcılar.
V: Saçmaladığının farkındasın değil mi?
B: Hayır. Erkek bir kapıcı. Her erkek eninde sonunda bir kadının hayatında iz bırakır.
V: Tamam da bunun peri bacalarıyla ne ilgisi var?
B: Tüfler. Seller ve yellerle şekillenirler. İşte böyle iz bırakacaktır onlar da. Bazıları o kadar şiddetlidir ki peri bacaları dışında ayakta hiçbir şey bırakmaz. Mekanik kelimesi de buradaki tekdüzelikle uyuşuyor.
V: Peh, işimiz var yine seninle (Yazmaya koyulur.)
Hayır, reklam yapmadım Yüksek bir edebi değer taşımıyor, bakmanızı önermem.
Kendimi yazma konusunda sınırlandırmasam da genelde böyle olur.
Bir iki ay önce “Burnumuzda Çiçekten Öte Yok” diye bir şiir yazıp derginin birine yollamıştım. Çiçekçilerle alakalıydı.
Ben hiç stress yapmam, önce yazarım. Sonra çok jenerik ya da hiç alakasız bile olsa aklıma gelen başlığı koyarım hikâyenin hissettirdiği şeylere göre. Önemli olan hislerimin koyduğum başlıkla uyumlu olması.