İçeride, Dışarıda, Teyakkuz

eiilir göğsünden beline dek sargılıydı. kolları. avucu.

ayakta durmaması gerekiyordu. ayakta durması imkansızdı. ama oradaydı. mareiln’nin yanı başında. otuz dokuz saattir gözlerini açmasını bekliyordu.

mareiln gözlerini kırpıştırdı. sonra ağır ağır gözlerini araladı. eiilir’i gördü.

dudağının kenarları yukarı doğru kıvrıldı. hafifçe aralanmış kapıdan sızan gün ışığı gibi. ‘‘eiilir,’’ diye mırıldandı mareiln.

mareiln’nin ağzı kurumuştu. yutkundu. dudağını yaladı.

eiilir durumu fark etmişti ki komodinin üzerindeki sürahiyi kapıp bardağa su doldurdu, marelin’nin başından destekleyip usul usul içirdi.

mareiln sandalyeye bakış attı. ‘‘otursana.’’

eiilir sürahi ile bardağı komodinin üzerine bıraktı. ‘‘iyi olduğunu görmek için buradaydım. gitmeliyim.’’

mareiln kafasını çevirdi. tavana baktı. hatıralar aktı. o gece. kanlı gece. kızıl gece. bulutlar gibi peşi sıra gözünün önünden geçiyordu.

‘‘kazandık mı?’’ diye mırıldandı mareiln.

eiilir başını iki yana salladı.

‘‘o zaman…’’

eiilir kafasını sallar gibi oldu.

savaş. kazanılmamıştı. kaybedilmemişti. fakat pek çok şey yitirilmişti.

taddag odaya girdi, mareiln’i uyanık görünce nemrut ifadesi yumuşadı. ‘‘kızım.’’

‘‘dinlenmelisin,’’ dedi eiilir. ‘‘geri geleceğim.’’

eiilir’in dudakları seğirtti. gülümsedi. ya da gülümsemeye çabaladı. sonra döndü. taddag’ın yanından geçip gitti. geçerken omzu hafif de olsa taddag’ın omzuna sürttü. belki çarptı.

eiilir kapıyı kapattı.

taddag ellerini arkasında kavuşturdu. ‘‘kızım,’’ dedi gür sesiyle. ‘‘bir ihtiyacın var mı?’’

‘‘baba…’’ mareiln sıkı sıkıya yorganı kavradı. ‘‘gözleri… neden öyle bakıyordu?’’

taddag aldığı tüm nefesi burnundan verdi. geniş göğsünü gerdi. omuzlarını dikleştirdi. ‘‘gece boğ-’’

mareiln, ‘‘gece boğulur aydınlıkla,’’ deyip babasının sözünü kesti.

taddag gözlerini ovuşturdu. ‘‘eiilir güçlü.’’ ellerini tekrardan arkasında kavuşturdu. ‘‘bildiğim ve emin olduğum, sana söyleyebileceğim tek gerçek bu. üstesinden gelecek.’’

                         ***

eiilir ilerliyordu. bir salonda. görkemli. heybetli. kralın salonunda.

çatış kaşlarla. fırtına bulutu gibi bir suratla.

sargılı kolları gergindi. elleri. omuzları. fırlatılmak için gerdirilmiş bir ok gibiydi.

kral baadnar, kurmayları ile strateji masasının başındaydı.

kral baadnar’ın oğulları prens gadralar ile nitelin, eiilir’in karşısına çıktı.

eiilir karşılarında dikildi.

kral baadnar ve kurmayları doğruldu.

eiilir çakmak gibi gözlerle kral baadnar’a baktı. ‘‘mareiln’nin müdafaa hattına gönderilmesini kim emretti?’’

önce prens gadralar, prens nitelin. ardından kurmaylar. kılıçlar çekildi. eiilir’in karşısına dizildiler.

‘‘sen kim oluyorsun da hükümdarına hesap soruyorsun!’’ diye kükredi prens gadralar, ağzından tükürükler saçarak. bir adım önce çıktı. ‘‘bu hadsizliğin kabahati olmaz! senin kelleni uçururum!’’ kılıcını kınından çekip eiilir’e doğrulttu.

eiilir, prens gadralar’a kulak vermedi. bir an olsun bakmadı. kaale dahi almadı.

‘‘soylu kadınlar ne zamandır müdafaa hattını savunuyor?’’ eiilir bir adım ileri atacak oldu ama yapmadı. ‘‘söyle bana. madem savunuyorlar. orada bulunan tek soylu kadın niçin mareiln?’’

prens gadralar bir hışımla eiilir’i iteledi. sövüp sayacaktı ki geniz temizleme sesi işitti.

kral baadnar başını kaldırdı. çenesini öne çıkardı. ellerini arkada bağladı. ‘‘oğlum, prens gadralar, güneyin savunmasından sorumlu,’’ nefes verdi, ‘‘salonumda aşk sorunlarınızla kafa bulandırmayın.’’ bakışları keskinleşti. yeşil gözlerine kara gölgeler çöktü. ‘‘defolun!’’ diye azarladı, kusursuz bir tonlamayla. ne abartılı bir öfke, ne de hoşuna gitmeyen bir yaramazlığı geçiştirme.

kınından ayrılan tüm kılıçlar yerine sokuldu. kurmaylar hızlı adımlarla masanın etrafında toplandı.

prens gadralar’ın burnu nefretle eğrimiş, dudakları ekşimişti. kaşları çatıktı. bu öylesine bir çatık kaş değildi. korkutucu görünmek için takındığı o ifadelerden değildi. nefret. eiilir’e derin bir nefret. öldürmek istiyordu. şimdi. şuracıkta.

prens gadralar yürüdü. eiilir’in yanında durdu.

ikisinin de omuzları dik, göğüsleri kabarıktı.

‘‘olur da hayatta kalırsan,’’ dedi prens gadralar, ‘‘seni bizzat ben öldüreceğim, mezarcının oğlu.’’

eiilir, gadralar’a döndü. ‘‘sen.’’ elini kınındaki kılıcına yasladı. ‘‘sen kardeşlerinle tahta kılıç çarpıştırıp, büyüklerini taklit ederken,’’ kınındaki kılıcını hafifçe salladı, ‘‘ben kale kuşatıyordum.’’

eiilir döndü. salonun dev kapısı kapı askerler tarafından açıldı. eiilir akseden adım sesleriyle salondan çekip gitti.

savaş… eiilir, babasının sözlerini hatırladı. onur ve gururun düşmanıdır.

1 Beğeni