İlham Perim Küçük Kız

Uyandım. Her şey olması gerektiği gibiydi; önceki gece içilen akolün ağızda bıraktığı iğrenç tat ve baş ağrısı… Tonlarca taş taşımışım gibi ağrıyan sırtım da piyangodan çıkan büyük ikramiyeydi. Bu halde yataktan çıkmak için büyük bir güç gerekir. Sadece bedensel bir güç de değil, mental bir güç. Ama benim bu hayatta deneyimli olduğum tek konu böyle sabahlarda yataktan ustaca kalkabiliyor olmamdı. Akşamdan kalma bir şekilde uyandığım alalede günlerden biriydi sadece. Yatağın içinde kısa bir gerinme hareketi yaptıktan sonra ani bir hızla doğruldum. Şimdi ise yatağın kenarında, başım aşağı eğik bir şekilde oturuyordum. Bu pozisyonda insan hayatı daha kolay sorgulamaya başlar ve oturduğu yerden kalkmak bir ömür gibi gelir… Hayatı sorgulama aşamasına gelmeden ayağa fırladım. Ağzımda iğrenç bir tat, sırtımda da can alıcı bir ağrı yokmuş gibi davranarak yatak odamdan çıktım. Yataktan çıkmadan geçirilen bir gün hiç yaşanmamış bir gündür… Buna adım kadar eminim çünkü yataktan hiç çıkmadan geçirdiğim günler de oldu. Gerçi yataktan çıktığım günlerde de dünyayı kurtardığım yoktu. Evim benim gibi bir adamdan beklenmeyecek kadar derli topludur… Ruh halim için böyle bir cümle kuramam. Salon her zaman ki gibi serindi. Fazla büyük değildi ama az eşya olduğu için asla tam ısınmazdı. Sehpanın üzerinde laptopum açık vaziyette duruyordu. Her zaman ki gibi sarhoş kafayla bir şeyler yazmayı denemişim ama çöp kutusunu dolduracak bir düzine cümleden başka bir şey yazamamışım. Yazamayan bir yazar, yaşamayı beceremeyen bir insandım. Mail adresime gelen bir mesaj vardı. Bir süredir yazarlık yaptığım dergi benimle olan anlaşmasını bozmuştu. Derginin konseptini değiştirmeyi düşünüyorlarmış ve benim tarzım onlar için fazla karanlıkmış… Asıl sebep ise artık boktan bir yazar olmamdı. Laptopu tekrar yerine bıraktım. Mutfağa gidip sert bir kahve hazırladım içine de çok az viski koydum. Niyetim kendime gelmek değildi ama hepten de kendimden gitmek istemiyordum. Kahvemi içerken apartmanın içinden sesler duymaya başladım. Elimde kahve kupasıyla beraber kapıya gittim; tek gözümü dürbüne dayadım. Karşı daireme birileri taşınıyordu. Daha önce yaşlı bir adam oturuyordu. İyi bir insandı ve beni ne zaman görse selam verirdi. Aylar önce ölünce ailesi evi satılığa çıkarmıştı, demek ki birileri sonunda satın almıştı. Kimin geldiği, nasıl biri olduğu ya da oldukları umurumda değildi. Tekrar salona döndüm ve kendimi tekli koltuğa bıraktım. Elimde viskiyle karışık kahve, kafamın içinde korkunç bir boşluk, kulaklarımda apartmandan gelen sesler vardı. Parmak uçlarımda da yazma dürtüsü vardı ama bu konu da beynim yeteri desteği vermiyordu. Laptopu kucağıma aldım. Evin içinde gördüğüm her şeyi yoğun tasvirlerle yazmaya başladım. En azından bir şeyler yazmak istiyordum ama artık yazmak beni sadece sıkıyordu. Ayağa fırladım, üstüme deri ceketimi giydim ve evden çıktım. Karşı daireye göz ucuyla bile bakmadım.

Hava buz gibiydi ama umurumda da değildi. Az da olsa kanım da dolaşan alkol biraz daha sıcak hissettiriyordu. Akşam üstüydü, iş çıkış saati. Metrodan insan seli akıyordu. Hepsi evlerine hızlıca gitmek için acele ediyorlardı. Eve gidecekler, yemek yiyecekler, boş boş bir iki saat geçirecekler ve uyuyacaklar; ertesi gün erken saatte kalkacaklar ve bu döngüye devam edecekler. Korkunç! Boş boş sokakta yürüyüp insanları seyretmek her zaman keyifli gelmiştir bana… İlham verici bir tarafı da var. Yaklaşık yarım saat yürüdükten sonra “Kuzgunun Ruhu Kitabevi” yazan bir dükkanın önünde durdum. İçeri girdim. Özgür her zaman ki gibi tezgahın arkasında oturmuş kitap okuyor, içerdeki birkaç müşteri de kitapları inceliyordu. Beni görünce kitabı bırakıp ayağa kalktı.

“Ne işin var lan senin burada?” diye sordu. Yüzümü biraz buruşturarak “Lan mı? Senin gibi kültürlü birine yakışmıyor” dedim. Güldü. Tezgahın arkasından çıkıp yanıma geldi ve içten bir şekilde sarıldı. Özgür benim çocukluk arkadaşımdı… Hatta kardeşim sayılırdı. Ben ona bu dükkanı açmak için elimden geleni yapmıştım o da benim çeşitli editörler ve dergi sahipleri ile tanışmama vesile olmuştu. Biraz sohbet ettikten sonra yanından ayrıldım ve evime doğru yürümeye başladım. Sokaklarda iyiden iyiye boşalmıştı.

Apartmanın merdivenlerini teker teker ve büyük bir sabırla çıkıyordum ve hala benim katımdan gelen sesleri duyuyordum. Ama bu sefer o büyük taşınma hengamesi yok gibiydi sadece bir kadınla bir erkeğin sesi geliyordu. Dairemin önüne geldiğimde henüz genç sayılan… En azından benimle aynı yaşlarda sayılan bir kadınla erkeği ve 7 - 8 yaşlarında sarışın bir kız çocuğu gördüm. Evime gireceğim sırada küçük kız bana elini sallamıştı.