İnsanına Ne Kadar İstiyorsun?

Öykü Seçkisi'nde okumak için: İnsanına Ne Kadar İstiyorsun? – Aylık Öykü Seçkisi

image

Bir kadın görmüştü. Kirli sarı saçları rüzgârda savrulan bir kadın gördüğüne yemin edebilirdi. Artık yok olmuş tüm dinlerin tanrıları ve dahi onlar adına sunaklarda kurban edilen tüm ölülerin üzerine. İradesi zorbalıkla kırılmış bir kadının gücenik öfkesi… Paçavralar içinde, elleri, yüzü ve açıkta kalan teni kire bulanık. Bunun bir düş mü yoksa yalnızlıktan uydurduğu bir hayal… (DEVAMI…)

Öncelikle, yapay zekanın diğer alışkanlıkları ve aktiviteleri taklit etmekle yetinmeyip insanın içindeki ruha temas edip onu bulmaya, anlamaya çalışmalarının oldukça güzel bir detay olduğunu söylemeliyim. İzninizle bunun dışındaki bazı noktalara değinmek istiyorum.

İnsanlar kıymetliydi çünkü azdılar, kıymetsizdi çünkü güçsüzdüler.

Bu cümleniz sade ve vurucu. Çok güzel bir olaylar öncesi ön hazırlık cümlesi.

İnsan ın birbiriyle yakınlaşması ve teması yasaktı, sebebi ise komik olacak derecede korktukları üreme ihtimaliydi. İnsanlar üremenin hızlı ve kolay bir yolunu daima buluyorlardı. Güvenilmezlerdi. Hele de böyle bir düzende üremek en büyük silahtı, zira toplu bir saldırı ihtimali yönetimin en büyük korkusuydu.

Burası teknik olarak kulağa garip geliyor. İnsanlar neticede yavrularına oldukça uzun süreler bakım veren bir tür. Yavrular; fareler misali, gözden ırak bir şekilde hızlıca büyüyemeyeceğine göre bu çekince bence biraz yersiz. Eğer insanlar zaten çocuklarını robotlardan saklayabiliyor olsalardı onları teslim etmezlerdi. Saklayamıyorlarsa da bebekler er ya da geç tespit edileceği için böyle bir ihtimal kalmazdı. Bence buradaki çekince, insanların birbirleriyle iletişim kurup örgütlenebileceği bir kurgusal zemine kaydırılırsa daha isabetli olur.

Bunların dışında bazı yerlerde anlatmak istediklerinizi anladım ama bence anlatımınızın biraz baharata ihtiyacı var. Bu temayı temel alarak farklı kelime ve ifade tercihleri yaptığınızda, hikayenizin boyut atlayacağını hissettim. Duygulanımlar da yine bana göre daha derinlikli hale getirilebilir. Demek istediğimi anlatabilmek için örnekliyorum:

Hemen yanındaki dört duvardan ibaret odanın içinde bir adam yerde oturuyordu. Kırlaşmış sakallarına ardı ardına yaşlar süzülüyordu. Çok geçmeden göğsü sarsılmaya başladı hıçkırıklarıyla. Dışarıya bakıyordu ama ne gördüğü meçhuldü. Aklını oynattığına karar verip öylece bırakmışlar mıydı? Bir an oraya mıknatısla çekilmiş gibi yakınlaşınca başka bir şey fark etti Pençe; adamın gözleri kupkuruydu. Suyu çekilmiş gibi, sanki yıllardır ağlıyormuş gibiydi.

Böyle peş peşe gelen çok ağlamıştı, gözleri kurumuştu vb. ifadeler gizil şekilde okuru ikna etme kaygısı taşır. Bunu yapmak yerine bu kaygıyı taşımayan daha yumuşak ifadeler kullanmanın anlatımı farklı bir boyuta taşıyacağını düşünüyorum.

Yine bu paragraf özelinde devam edersek, genellikle acı kronikleştikçe, acının yerini hissizleşme ve donuk bir ifade alır. Yine de uzun süredir ağladığını varsayarak bunu farklı bir sahneye uyarlamayı deneyelim. “Adamın gözyaşları, yaşıyla orantısız çokluktaki beyaz, kuru saçlarına pek bulaşmamıştı. Bir köşede kıvrılıp saatlerce ağlamış olsa, saçının ıslak uçlarının tuhaf, keçeleşmiş şekilde görüneceğini kendi deneyimlerinden biliyordu. Aksine bu adamın eski demeye bile dilinin varmayacağı elbisesinde, belli belirsiz parlaklıkta, kalın çizgiler halinde, birkaç kat yerleşmiş tuz izleri vardı.”

Bu cümleler sizin için güzel cümleler olmayabilir, cümlelerinizi eleştirmiyorum. Ben sadece teknik düzeyde, hedefe(çizdiğimiz resme) nasıl varabileceğimizi ifade edeceğim şimdi:
‘Yaşıyla orantısız çoklukta’ ifadesi bize olması gerekenden daha hızlı yaşlanan bir adam olduğunun ipucunu veriyor.
‘…saçının ıslak uçlarının tuhaf, keçeleşmiş şekilde görüneceğini kendi deneyimlerinden biliyordu.’ Burada bir taşla iki kuş vuruyoruz. Kendi karakterimizin de en azından bir zamanlar, odanın köşesinde ya da yatağın üstünde kıvrılıp ağladığını anlıyoruz. Diğer yandan bu zavallı adama o imkanı bile vermediklerini fark ediyoruz.

Hikayenin sonunda ise anne çıkageliyor ama 5 yaşında kaptırdığı çocuğu o kadar yıl sonra, üstelik oda numarasıyla bulabiliyor olması Türk filmi havası estirdi diyebilirim. Bence buradaki işleniş hem zayıf kalmış hem de kurgunun içsel gücünü zayıflatıyor. Elinize sağlık.

Merhaba detaylı eleştiriniz için çok teşekkür ederim. Bu konulardaki ilk tecrübem olunca bazı yerlerde eksiklikler oldu haliyle, dikkate alacağım.

Son aslında hikayeyi kısa tutma niyetimin sonucu oldu. Türk filmi tadındaki hikayeleri ben de sevmem, oradaki mesele her şeyini kaybetmiş birinin ailesinden kalan tek kişiyi bulmak adına ölümü göze alması, yapacağı fedakarlıkların derecesini görmekti. Arka planda yaptığı araştırmaları düşünmüştüm ama sanırım bunları bir şekilde belli etmeyince yıllar sonra pat diye çıkageldi gibi bir izlenim oluşmuş, ben de sonradan fark ettim. Tekrardan teşekkür ederim.