İncelemelerim hakkında fikirlerin belirtilmesi ve eleştirilmesi açısından tüm detaylı kitap incelemelerimi buraya koymak istiyorum. Yani bunları benim kurgu eserlerim gibi değerlendirebilirsiniz ve denetmenlerin bu bağlamda “inceleme kurgularıma” saygı gösterip konuyu taşımamalarını tüm kalbimle rica ediyorum.
Tanrı Görmüş Köpek – Dino Buzzati (Sürprizbozansız)
Dino Buzzati’yi çok duyuyordum ama hakkında İtalyan olması dışında en ufak bir bilgim yoktu. “Tanrı Görmüş Köpek” ise onun çok duyduğum bir kitabıydı ama öykü kitabı olduğunu bilmiyordum. Birden içimden geldi ve başladım kitaba. Her bir öyküyü yorumlamadan önce Buzzati’nin kaleminden bahsetmek istiyorum biraz. Tarzını benzetebileceğim pek bir yazar yok ama şöyle diyebilirim ki öyküleri, modern çağla eski çağın arasındaki bir köprü gibi. Çünkü eskinin yazım tarzları gibi değil de 20. yüzyılın yazım tarzı gibi ama öykülerinde eski çağ öykücülüğünde olduğu gibi öğüt vermekten de vazgeçmiyor. Öğütleri çok fazla göze sokmuyor ama ince olduğu da söylenemez. Sadece öğüt de değil olay yani nasıl desem bazı toplumsal sorunları kör göze parmak misali işliyor. Ancak tam bir eleştiri değil bu çünkü hem öykülerinin çoğunu hem de kalemini çok beğendim ve bundan sonra Buzzati okumaya devam edeceğim. Gelelim öykülere. Öyküleri Sürprizbozan vermeden incelemek zor ama deneyeceğim:
Büyücü: Öncelikle ismiyle hiçbir ilgisi olmayan, bir adamın kendi sorularına bir şekilde yine kendisinin cevap bulduğu ve aslında sanki yazarın yazmak neye yarıyor, neden yazıyoruz gibisinden bazı iç çatışmalarını hikayeleştirmesini okuyoruz. Anca ilk öykü için kötü bir seçim çünkü Dino Buzzati’yi tanımadan önce okunursa bu hikayeleştirilmiş iç konuşmalar sıkıcı olabilir ve okuyucuda devam etme isteğini köreltebilir. Bu yüzden ilk öyküden karar vermeyin lütfen. Yine de ben sevdim öyküyü. 6.5/10
Bahçede Tümsekler: Çok güzeldi. Bu öykü de Buzzati’nin sanki yine kendisi için yazdığı bir öyküydü. Okurken kişisel bir şeyler okuyormuş hissine kapıldım. Diğer öykülerde de zamanın geçmesi ve yaşlanmakla ilgili temalar var. Bu öykü de arkadaşlığı ve ölümü tümsek metaforuyla ele alan ne çok iyi ne çok mükemmel sadece çok doğru olan bir öykü. Buzzati sanki kendi kendine hayatla ilgili sorduğu soruları öyküleştirmiş gibi. 8.5/10
Büyülü Ceket: Geldik nasihatımsı öykülerinden birine. Daha doğrusu kıssadan hisse tadı veren öykülerinden birine. Öykünün başlığı zaten içeriği konusunda bir miktar bilgi veriyor diye söylemekte sakınca görmüyorum: Büyülü bir ceket var ve tamamen büyük bedellerin ödendiği içi tuzaklı hediyelerin anlatıldığı dünyanın o dev kıssadan hisse arşivinden bir hikâye. Ancak Buzzati on bininci kez anlatılan bu hikâyeyi yine de etkileyici bir şekilde vermeyi başarmış. Ben sevdim. 8/10
Moruk Avcıları: Bu hikâyeyle Buzzati’nin yaşlanmak ve hayatla ilgili kendi kişisel sorularını hikayeleştirmesine dönüyoruz. Ancak bu sefer biraz daha hareket ve konu katarak yapmış bu işi. Yine de diğerlerine göre çok daha sönük kalan bir öykü olmuş. Sanki biraz gençlerin yaşlılar ve yaşlanmakla ilgili düşüncelerine sitem niteliği taşıyordu. Sırf bunun için bile yazmış olabilir. 5/10
Konserve Kutusu: Okurken ne okudum ben dedim. Bir aşk ve ayrılık hikâyesiydi ve içinde takıntılar da vardı ama asıl meseleyi yakalayamadım gibi. Böyle bir hikâyede şöyle bir kısım görmek de şaşırttı beni:
“Şu haberi veriyordu bir başlık: “B.M.T.‘nda Kongo meselesi üzerine hareketli görüşme.” B.M.T. de neydi? Ne anlam taşıyordu bu harfler? Ya Kongo? İnsanlar nasıl ilgi duyabiliyordu böylesine budalalıklara? Ne anlamı vardı bunun?” 3/10
Durgun Gece: Bu öykü, kitapta ironi barındıran ilk öykü ve devamındaki hikâyelerde de yazar ironiyi bolca kullanmış. Ancak asla aşırıya kaçmıyor ve ironiyi komik bir hale de sokmuyor. Bu öykü de bizim için güzel ve huzur verici bir manzaranın belki de başka canlılar için hiç de öyle olmadığını ve olayın tamamen mikro ve makro ölçeklerde bakmanıza göre nasıl tersine dönebileceğini anlatan çok güzel bir öyküydü. 9/10
Hızır Gibi: Öykünün ismi için çevirmene çok kızdım. İçeriğe uygun olabilir ama İslam’a özgü bir olayın İtalyan bir yazarın öyküsüne verilmesini yadırgadım. Bu öykü de aslında bilinen bir hikâyenin farklı ele alınışı diyebilirim. Sürprizbozan vermeyeceğim ama öykünün isminden az çok tahmin edilebilir diye düşünüyorum. Doğaüstü özellik kazanan bir insanın içinde geçen tartışmaları okuyoruz. Çünkü bu kişi bu özelliği kullandığı zaman olacak şeyleri tahmin ederek zamanla olduğu noktaya varacağını önceden görüp “e ne gerek var buna” gibisinden bir tavır takınıyor. Hatta yazar çoğu insanın ben olsam böyle yapardım şöyle yapardım gibisinden argümanlarına da karakter vasıtasıyla cevap veriyor. Yani yazar kısaca “doğaüstü güçlerin olsa ne fark eder kardeşim, bu dünyanın düzeni böyle olduktan sonra” mesajı veriyor. 9/10
Yanlışlıkla Ölen Adam: Kitaptaki açık ara en beğendiğim öykü oldu. Hatta şimdiye kadar okuduğum en iyi öykülerden biriydi. Belki herkesi çok etkilemez ama okuduktan sonra beni çok etkiledi ve gün içinde de öykü birçok defa aklıma geliyor. Aslında yazar çok bilinen her gün binlerce insanın ve yakınlarının başına gelen bir olayı trajikomik bir şekilde ele alıyor ama sonu öyle etkileyici ki doğrudan olayın üzücülüğü anlatılsa bu kadar etkilemezdi. Üzerinde çok fazla konuşmak istediğim bir öykü olduğu için birçok arkadaşıma anlattım öyküyü. Ölümden sonra her şeyin devam ettiği gerçeği bundan daha güzel bir şekilde anlatılmış mı bilmiyorum. 10/10
Yumurta: Evet geldik “bu ne ya bunu Buzzati mi yazmış” öykülerinden birine. Aşırı derecede arabesk kokan bir öyküydü. Konu: Kızı üzülen fakir bir annenin “Bir flüt kaç para ulan?” konulu yakarışları. Yani dönemine bakınca anlaşılır diyebiliriz ama diyemiyorum çünkü aynı dönemde ne eserler yazılmış. O dönemde hala böyle, bakın fakirleri üzerseniz bu olur temalı kıssadan hisse öykülerinin yazılması güzel değil. Evet, yazar belli ki sonu için yazmış bu öyküyü ama yine de ne bileyim ne gerek vardı Buzzati abi arabeske? 2/10
Gizli Silah: Soğuk Savaşın en soğuk yıllarına denk gelen Buzzati’nin bu konuya değinmemesi olmazdı. Karakterleri olmayan daha doğrusu karakterleri devletler olan bir öykü. Öykü de denebilir mi bilmiyorum. Bu öyküde tam bir, 180 derece dönersiniz ve hareket ettiğinizi zannedersiniz ama aslında sadece arkanızı dönmüşsünüzdür, durumu mevcut. 5/10
Akşam Öykücükleri: Akşam öykücükleri tek bir öyküden oluşmayan, içinde bir tane hariç güzel öykü barındırmayan ve çoğu birkaç satırlık, bence Buzzati’nin şakasına yazdığı ama ciddiye alınıp kitaba koyulan öykücüklerden oluşuyor. Tek güzel öykücük “Ağır Hapiste Bulmaca” idi. Onun dışındakiler bence okunmadan geçilebilir. Mesela bir öykücükten örnek vereyim bu tam bir öykücük yani yarım değil tamamını koyuyorum ne demek istediğimi anlayın diye: “İkindi vaktiydi daha, oldukça güneşliydi hava. Sokakta biriyle karşılaştım. “Günaydın” dedim. Baktı bana ve “İyi akşamlar” cevabını verdi.” (Evet, cidden bu kadar.) 2/10
Kara Balık: Masalsı kıssadan hisselerden birine daha hoş geldiniz. Masalsı olduğu için sevdim ve okurken tahmin de ettim sonunu çünkü masallarda benzerleri var. Yazarın yanlış anlaşılmaların sonuçlarını anlattığı bir kıssadan hisse öyküsü olmuş. 6.5/10
Baliverna’nın Çöküşü: Küçük bir hatanın büyük sonuçlarının anlatıldığı, diğer öykülerdeki gibi kıssadan hisse tadı ya da yol gösterme amacı taşımayan farklı bir öyküydü. Okurken ana karaktere kızsam mı acısam mı bilemedim. Aynı şekilde insanların olaya tepkileri ve içlerindeki sinsiliği de anlatması bakımından diğerlerine göre biraz daha derin bir öyküydü. 7/10
Tanrı Görmüş Köpek: Geldik kitaba ismini veren öyküye ki bu öykü aynı zamanda kitaptaki en uzun öykü. Kitaba keşke “Yanlışlıkla Ölen Adam” ismi verilseymiş çünkü en güzel öykü ve başlık o. Her neyse. Öyküye gelecek olursak kitaba ismi verildiği için beklentim yüksekti ama beklentimi karşılamadı. Kötü bir öykü değildi ama yine de nasıl desem diğer öykülerin birçoğu toplumsal düzen veya genel ahlak kuralları ile ilgili nasihatler veren kıssadan hisselere benzerken bu, Buzzati’nin İtalyan kimliğini doğrularcasına dini bir kıssadan hisse gibiydi. Nedense okurken ateist insanlar ve ateist toplumlar kötü ve açgözlü olurlar duygusu aldım. Sanki insan tanrıdan ne kadar uzaklaşırsa o kadar kötücül, yaklaşırsa o kadar iyilik dolu olur tarzı bir yaklaşım hissettim. Evet, yazar burada tanrı inancından çok tanrı korkusunun insanları iyi yapmasından bahsederek aslında dinleri de bir nevi eleştirmiş ama bu tanrıdan uzaklaşmanın kötü gösterildiği gerçeğini değiştirmiyor hatta bu köpeğin diğer köpeklerden farkı da Tanrı görmüş olması yani köpekler bile tanrıya yakın olursa daha farklı olur gibisinden bir düşünce oluşturuyor. Ancak bunları görmezden gelir hikâyenin geneline bakarsak, insanların ikiyüzlülüğünü ve tanrı korkusu yüzünden yapılan iyiliklerin iyilik olmadığı ya da yapılmayan kötülüklerin de bir anlam ifade etmediğini anlatması bakımından güzeldi. Yine de başta bahsettiğim konular yüzünden bu öyküyü pek beğenmedim. 5/10
Gelip Geçiş: Çok değişik bir öyküydü. Sona bırakmaları iyi olmuş çünkü böylece Buzzati akılda daha iyi kalıyor. Sevdim bu öyküyü. 7/10