"Kanla Gelen Yalnızlık" Bölüm VII: Mezarlık

Bölüm I: Geri Dönüş
"Şerefsiz köpek! Geri döneceğini biliyordum… Hayvan herif! Piç kurusu" Babamın öfke dolu bağırışlarını duyunca odamdan fırladım; alt kata, salona koştum. Babam elinde televizyon kumandası ile volta atıyor, bir yandan da ağzına gelen küfürleri olabildiğince yüksek sesle haykırıyordu… Onu bu denli öfkeli bir veya iki kere görmüştüm. Üstümdeki kısa süreli şoku attıktan sonra göz ucuyla televizyona baktım. Az önce babamın haline heyecanlandığım için yerinden çıkacakmış gibi çarpan kalbim bir anda yavaşlamış, hatta durmuştu. Her şey bulanıklaştı. Babamın bağrışlarını duyuyordum ama ne dediğini anlayamıyordum, her şey anlamını yitirmişti… Sanki evin içinde koca bir sis bulutu vardı. Hızla indiğim merdivenlerin basamaklarına sessizce oturdum. Haberi sunan spikerin sözleri sanki kafatasımı delerek içeri giriyor ve beynimin içinde hiç bitmeyecekmiş gibi yankılanıyordu.

Türkiye’nin kanını donduran seri katil geri döndü… Yetkililer elinden geleni yapıyorlar" Öfkemi bastırarak ayağa kalktım. Babamı biraz inceledikten sonra “Tamam, sakin ol baba” dedim. Babam gözleri dolu dolu bana baktı, konuşmasına fırsat vermeden “Suphi amcayı arayacağım” deyip tekrar odama koştum. Sanki ölmüş ve tekrar hayata dönmüştüm, sanki çevremdeki her şey yeniden anlam kazanıyordu. Bundan sonra neler olacağını düşünmekten beynimi yorarken, Suphi amca telefonu açtı.

“Suphi amca, haberler de söylenenler doğru mu?”
“Koray, evladım… Öyle olmadığını söylemeyi çok isterdim ama…”
“Babam deliye döndü. O iğrenç zamanlar tekrar mı yaşanacak?”
“Yoldayım, size geliyorum. Baban aptal saptal bir şey yapmasın ben gelene kadar”

Telefonu kapattıktan sonra tekrar aşağıya babamın yanına indim. Sanki az önce o delirmiş insandan eser yoktu; tekli koltuğun üstünde sessiz sessiz oturuyordu. İyice yanına yaklaşıp neredeyse kendimin bile zor duyabileceği bir ses tonuyla “Suphi amca geliyor” dedim. Gözlerimin içine masumiyet dolu baktı. Yanındaki diğer tekli koltuğa oturdum. Başımı yere eğip “Hala pişmansın değil mi?” her kelimenin ardından sesim biraz daha çatallaşıyordu, yutkunarak devam ettim “Her gece annemi koruyamadığını düşünüyorsun değil mi? Öyle olmadığını biliyorsun ama baba…” Gözyaşlarımın yere damlamasına izin vermiştim, kafam hala yere bakıyordu. Babam buz gibi bir sesle "O piç kurusunu bu sefer yakalayacağım. Annenin, masum eşimin intikamını alacağım" dedi. Babam tekrar bir öfke krizinin eşiğindeyken kapı çalmaya başladı.

Kilidi açıp, kapıyı araladığımda karşımda kimi göreceğimi zaten biliyordum. Suphi amca bir anda içeriye daldı, hemen peşinden gittim. Babama bakarak “Özgür, iyi misin kardeşim?” diye sordu. Sırf laf olsun diye sorulmuş bir soruydu, babamın yüzü zaten cevabını veriyordu. Babam sadece başını aşağı yukarı salladı. Suphi amca bana dönerek “Koray, sen nasılsın oğlum?” diye sordu. Adam da ne yapacağını, ne diyeceğini bilemiyordu. Tam cevap vereceğim sırada babam “Suphi, o şerefsizi bu sefer yakalayacağım, bedeli ne olursa olsun!” dedi. Suphi amcanın ifadesiz suratı iyice düşmüştü “Biz zaten ilgileniyoruz, bu sefer yakalayacağız ama sen sadece bekle” dedi. Babam ayağa fırladı.

“12 kişinin ve benim güzeller güzeli eşimin canını alan şerefsiz yıllar sonra tekrar cinayet işlemeye başladığında hiçbir şey yapmadan duracak mıyım?” diye bağırdı.

“Ben polisim ama sen artık değilsin. Senin şuan yapacağın her şey dosyayı iyice karmaşık bir hale sokar!”

“Suphi sana sadece bir teklif sunacağım ya kabul edersin, ya da ben kendi başıma hareket ederim…”

Bölüm II: Anlaşma
Suphi amca oturduğu yere iyice gömüldü. Babamla baş edemeyeceğini o da biliyordu. Meraklı bir ses tonuyla “Seni dinliyorum” dedi. Babam biraz daha sakin görünüyordu, en azından yeni bir öfke krizine girmeyeceği kesin gibiydi ama sesindeki soğuk tavır hala devam ediyordu “Bir şartla sahaya inip o köpeği yakalamak için ortalığı karıştırmam; edindiğin tüm bilgileri, en ufak ipucunu benimle paylaşacaksın. Evde elim kolum bağlı oturmak yerine dosya üzerinde çalışarak sana yardım edeceğim” ağzından çıkan her kelime beton kadar soğuk ve sertti. Suphi amca kafasını sabit tutarak, sadece gözlerini hareket ettirerek etrafı inceliyordu. Suphi amca oturduğu yerde duruşunu biraz daha düzelttikten sonra “Dediğin gibi olsun ama eğer kendi kafana göre bir bokluk yapmaya kalkışırsan arkanda duramam” dedi. Babamın yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluşmuştu. Suphi amca ve babam aralarında kan bağı olmamasına rağmen bir kardeşten daha yakınlardı birbirilerine; zamanında Suphi amca bize çok destek olmuştu. Babamın bütün fevri hareketlerine bir şekilde katlanabiliyordu. Babam polislikten atıldığı gün ondan daha çok yıkılmıştı. Ortamdaki sessizliği bozmak için karşılarına oturup “Ne olmuş? Katil bu sefer kimi öldürmüş?” diye sordum. Sadece tireyen sesimi duyan biri beni ciddiye almazdı ama bakışlarım kor bir ateş gibiydi, bu yüzden Suphi amca beni geçiştirmek yerine babamın suratına bakarak soruma cevap vermek için dudaklarını araladı.

“Dün gece bir cinayet ihbarı aldık. 45 veya 46 yaşında bir kadın evinde ölü bulunmuş. Olay yerine gidene kadar sıradan bir cinayet olarak düşündüm ama olay yerini görünce, gizlemeye çalıştığım bütün hislerim sanki tekrar ortaya çıktı. Kadın ilk önce darp edilmiş ardından kalbine bir bıçak sokulmuş. Katilimiz sanki bir tiyatro sahnesi hazırlar gibi kadının cansız bedenin koltuğa oturtmuş, bıçağı ise kalbinden çıkarmamış. Önceki cinayetlerde de olduğu gibi kurbanın sağ elinde katilin yazdığı bir not vardı”

Suphi amca ceketinin iç cebinden sigara paketini çıkarıp içinden bir tane alıp ağzına götürdü, paketi de babama uzattı. Sigaralardan derin bir nefes alındıktan sonra Suphi amca konuşmasına devam etti.

“Olay yerini görür görmez o köpeğin geri döndüğünü anlamıştım… Daha doğrusu olay yerini inceleyen hemen hemen herkes bunu fark etmiştir zaten” babam araya girerek “Başka biri olma olasılığı var mı? Yani bir taklitçi olabilir mi?” diye sordu. Babam tekrar eski haline dönüyordu, yarım saat önceki fevri hareketleri iyice uzaklaşmıştı. Suphi amca bana dönerek “Koray, kül tablası var mı?” diye sordu. Televizyonun yanında duran kül tablasını ortadaki sehpanın üzerine bıraktım.

“Bulduğumuz olay yeri öncekilerden farksızdı. Etrafın toplanması, kurbanın getirildiği pozisyon, yazılan not… Yani bir taklitçi için fazla mükemmel, fazla aynıydı. Katilimiz geri döndü”

“Bu sefer nasıl bir not yazmıştı?”

“Hatırladığım kadarıyla şöyle bir şeydi: ‘Ölüm bazı kalpleri mühürler, onları dipsiz bir kuyunun içine atar. Özleminizin son bulması dileği ile… Huzurla uyuyun’ gibi saçma sapan bir şeydi”

Babam tekrar duygusal bir ses tonuyla “Suzan’ın da elinde buna benzer bir not bulmuştuk” dedi.

“Sadece Suzan’ın değil kardeşim, hatırlasana, bütün kurbanların elinde böyle abuk subuk notlar vardı”

Yaklaşık bir saatlik bir konuşmanın ardından saat 23:21 gibi Suphi amca gitmek için ayağa kalktı. Babam hala yerinde oturuyordu. Suphi amca evden çıkmadan önce “Sen saçma bir şey yapmayacaksın! Aklına bir şey gelirse, ipuçları arasında bir bağlantı bulursan hemen bana haber vereceksin!” dedi.

Suphi amca gittikten sonra onun yerine ben oturdum. Babamın gözlerinin içine son derece ciddi bakarak “Sana yardım etmek istiyorum… İşlenen bütün cinayetleri, bulunan notları, her şeyi bana anlat baba” dedim.

Bölüm III: Profil
Babam gözlerini kapatıp kafasını sağa sola salladı. Derin bir iç çekerek “Anlatacağım, yarın anlatacağım” dedi. Halinden tavrından kibarca yalnız kalmak istiyorum dediğini anlamıştım. Babama başka bir şey söylemeden odama çıktım. Yatağa uzandığımda beynimin derinliklerinde tuttuğum bütün düşünceler sanki bir anda ortaya çıkmıştı. Annemin suratı belirdi gözlerimin önünde; ne güzel bir kadındı… Zavallım, bizim iyiliğimizi düşünmekten kendine vakit ayıramazdı, bundan da şikayetçi olmazdı. Ananem öldüğünde perişan olmuştu, tertemiz kalbine ölüm kavramı çok ağır gelmişti… Ama şimdi… Kafamın içindeki düşünceleri tekrar uzaklaştırmak için gözlerimi olabildiğince sıkıca kapattım.

Gözlerimi tekrar açtığımda çoktan sabah olmuştu, düşüncelerin içinde uyuyakalmıştım. Dün gece daha önce yaşadığım olayların tekrar başlaması kabus gibiydi ama gerçekti. Kendini zorla toplayabilen babam tekrar dağıtacaktı, ortalığı tekrar ayağa kaldıracaktı… Derinlerine gömdüğü acıyı dindirmek için bu sefer daha çok çabalayacaktı… Bu sefer yalnız değildi; kendi canından, kendi kanından biri onun en büyük yardımcısıydı… Babamdan her şeyi öğrenmek için odamdan hızlıca çıktım. Alt kata inip salona doğru yürürken babamı mutfakta gördüm, bir şey içiyordu; kahve içtiğine adım gibi emindim. Babam yarı gülümser bir şekilde “Oğlum şu uykuyu sevdiğin kadar bir kızı sevseydin şimdi torun seviyor olurdum” dedi. Onu bu denli sakin görmek beni sevindirse de içten içe şüpheye düşürmüştü; acaba fırtına önce bir sessizlik miydi? Mutfak masasına oturduktan sonra "Daha o kadar yaşlanmadın, torun için erken" dedim. Bir yanım bu yalancı sakinliği bozmak istese de, diğer yanım beni frenliyordu… Yine de büyük bir ciddiyetle “Şu katil hakkında bir şeyler anlatacaktın” dedim. Babam elindeki kahve kupasını sararmış mutfak tezgahına bıraktıktan sonra “Senin kafanın içine de iğrenç şeyler sokmak istemiyorum” dedi. Az önce oynadığı oyunun sebebi anlaşılmıştı, beni uzak tutmak istiyordu. Sesimi olabildiğince sertleştirerek “Bak baba, sen eşini kaybettin ben de annemi… O şerefsizi yakalamak için elimden ne geliyorsa yapmak istiyorum. Hem şuan polis değilsin yani eşit sayılırız” dedim, sert sesime tezat bir şekilde yüzüme küçük bir gülümseme yerleştirdim. Babam kafasını sallayıp bardağına tekrar kahve doldurup karşıma oturdu. “En azından katil hakkında bir şeyler bilmeye hakkın var” dedi. Arkasına iyice yaslanıp derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya başladı.

“2008 yılında Suphi amcan ile ben cinayet masasında isimleri yayılan iki başarılı polistik. Beraber birçok dosyayı açıklığa kavuşturduk. 2008 yılının ortalarında bir cinayet ihbarı almıştık. Olay yerine gittiğimizde sıradan bir cinayet olmadığını hemen anlamıştım. 20’li yaşlarında genç bir kız, kalbinde bir bıçakla tekli koltuğun üstünde oturuyordu… Daha doğrusu öldürüldükten sonra oturtulmuş ve bir film sahnesi gibi her şey ayarlanmış. Kızın elinde not kağıdına yazılmış yazı vardı. Göğüs kısmından süzülen kanlar kağıdı epey kırmızıya bulamıştı ama yazı okunuyordu. Şimdi tam hatırlayamıyorum yazıyı ama ‘Bir daha ağlamayacaksın, kalbinin huzura ermesi dileği ile… Kavuşmak gerçek bir ritüel’ gibi bir nottu. Her ne kadar anormal bir cinayet sahnesi olsa da bir seri katille karşı karşıya olduğumuzu bilmiyorduk; ta ki bir ay sonrasına kadar. 40 yaşında bir adam aynı şekilde, elinde bir notla bulundu. Zavallı adamın annesi resmen yıkılmıştı; kocasını kalp krizinden kaybetmiş, oğlunu ise korkunç bir cinayet sonucu kaybetmişti. İlk cinayet ile bağlantılı bulundu ve hedefimizde resmi olarak bir seri katil vardı”

Büyük bir heyecanla dinlerken araya girdim “Çoğu seri katil kurbanlarını belli bir yaştan, cinsiyetten seçiyormuş…” sorumu tamamlayamadan babam konuşmasına devam etti.

“Zaten katile yaklaşamamızın sebeplerinden biri de bu, cinayet stilinin dışında uyduğu bir kural yoktu. Kurbanları hep farklı profildendi ve özellikle seçilmiş gibilerdi. Katilimiz cinayetlerine 2008 yılında başladı ve 2012 yılına kadar devam etti…” konuşmasını kesti. Tekrar derin nefes alıp yutkunduktan sonra konuşmaya devam etti “2012 yılında anneni bizden çaldıktan sonra ben kurallara göre hareket etmez oldum. Çıldırmış bir köpek gibi etrafa saldırdım. Yapılan bütün uyarılara rağmen bildiğimi okudum ve rozetimden oldum… Ama o piç kurusunu korkutmayı başarmıştım. Peşinde kurallara uyan bir polis veya yaralı bir eş yoktu; resmen kuduz bir köpek vardı ve onu ısırdığım zaman kurtulamayacağını biliyordu… İki gün öncesine kadar cinayetlerine ara vermişti; tam yedi yıl içindeki canavarı dizginledi”

Konuşmasını bitiremeden telefonu çalmaya başladı.

**Bölüm IV: Kilitli Oda **
Babam telefonu “Alo… Suphi” diyerek açtı. Yeni bir cinayet mi vardı acaba? Heyecanla babamın yüzünü izliyordum. Babam sadece şaşırma ifadeleri kullanıp teşekkür ediyordu. Yaklaşık 10 dakika konuştuktan sonra “Kardeşim, senin hakkını ödeyemem” diyerek telefonu kapattı. Hemen “Ne olmuş?” diye sordum. Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme ile “Seri katil için özel bir ekip kurmuşlar, başında da Suphi varmış. Dosya hakkında bilgim ve tecrübemin olmasından dolayı amirler ile konuşmuş… Ekibe bir nevi danışman olarak katılacağım. Tekrar bir ekiple çalışacağım, eski günlerdeki gibi… Şimdi hemen şubeye gitmem gerekiyor” dedi. Babam adına çok sevinmiştim ama onun bir ekibe dahil olması olayların dışında kalacağım anlamına geliyordu. Babam mutfaktan çıkacağı sırada “Senin adına çok sevindim baba ama ben ne olacağım? Gerçekten yardım etmek istiyorum, en azından annem için” dedim. Babam, ellerini omzuma koydu ve “Oğlum, madem bu kadar isteklisin ve kendini annene borçlu hissediyorsun elimden geleni yapacağım; sana güveniyorum. Yatağım yanındaki ahşap sehpanın çekmecesinin içinde bir anahtar var. Alt katta, misafir tuvaletinin yanındaki kapısı kilitli odanın içinde aradığın her şeyi bulabilirsin” deyip, evden koşar adımlarla çıktı. Koca evde yalnız kalmıştım, yeniden. Babam gittikten yaklaşık 5 dakika sonra onun odasına gittim. Ahşap sehpanın çekmecesini açtım; onca ıvır zıvırın arasında bir tane anahtar buldum.

Alt kata inerken kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Babam o odayı yıllarca kilitli tutuyordu. Babama karşı duyduğum saygıdan dolayı bir kez olsun o odaya girmeye çalışmamıştım, şimdi kilidi açacak anahtar elimdeydi. Oda kapısının önünde durup derin bir nefes aldım, anahtarı kilit mekanizmasının içine sokup yavaşça çevirdim. Kalbimin aksine bir hızla kapıyı yavaşça araladım. Tam karşımda kalan duvarda bir harita asılıydı, onun önünde de bir masa ve sandalye vardı. Duvarlarda tanımadığım insanların ve annemin fotoğrafları asılıydı. Masanın sol tarafında birçok çekmecesi olan bir dolap vardı. Polisiye romanlarında geçen bir sahnenin içinde gibiydim ama tamamen gerçekti, her şey tam karşımdaydı. Dolabın yanında yürüdüm. Çekmecelerin üstünde yazılar vardı; üst çekmeceden başlayarak okumaya başladım; Olay Yeri Görüntüleri - Kurbanların Bilgileri - Ses Kayıtları - Suçlu Profilleri. Ses Kayıtları yazan çekmeceyi açtım. 2008 yılının Eylül ayından başlayıp, 2012 yılının Haziran ayına kadar sıralı kasetler ve bir kayıt cihazı vardı. Hemen ilk kaseti alıp kayıt cihazına yerleştirip dinlemeye başladım. Ses babama aitti;

“Bugün 16 Eylül 2008, günlerden Salı. Henüz 22 yaşında olan, Elif isimli genç bir kızın cesedini bulduk. Maktul kendi evinde öldürülmüş. Katil ile bir boğuşma yaşamış ama boynundan aldığı bir darbeyle hayatını kaybetmiş. Genç kız düzgünce tekli bir koltuğa oturtulmuş ve öldürücü darbenin dışında kalbine bir bıçak sokulmuş. Katil bir bilgisayardan yazdırdığı notu genç kızın parmakları arasına bırakmış. Notun çoğu bölümü kanla kaplanmış olsa da bazı kısımları okunabiliyordu: ‘Bir daha ağlamayacaksın. Ölüm sana geldi; kalbinin huzura ermesi dileği ile… Sevdiklerinle buluşmak gerçek bir ritüel’ Genç kız annesi ile birlikte yaşıyormuş, babasını geçen ay kaybetmiş. İçimdeki bir dürtü bunun normal bir cinayet olmadığını söylüyor, bu yüzden her detayı hatırlamak için ses kaydı alıyorum… Umarım sadece tek bir ses kaydı ile sınırlı kalır”

Kayıt bittikten sonra ufak bir şok yaşadım. Sanki yeni işlenen bir cinayetin detaylarını dinlemiştim, sanki o kız daha yeni ölmüştü. Kayıt cihazının içindeki kaseti çıkartıp bir sonraki kaseti yerleştirdim.

“Bugün 26 Kasım 2008, günlerden Çarşamba. Mehmet isimli 46 yaşındaki bir adamın cesedini bulduk. Maktul kendi evinde öldürülmüş. Katil ile bir boğuşma yaşamış, kalbine sokulan bir bıçak ile hayatını kaybetmiş. Maktul, salondaki sandalyeye oturtulmuş ve eline ‘Yaşadığımız dünyanın yegane gerçekliği çektiğimiz acıdır. Siz acılardan soyutlandınız ve umuyorum ki en huzurlu uykunuza yattınız’ yazılı bir not bırakılmıştı. Maktül tek başına yaşıyormuş, eşi kalp krizi yüzüne ölmüş… Maalesef tahminim doğru çıktı; resmi olarak bir seri katille karşı karşıyayız”

Kayıt bittikten sonra bu sefer daha rahattım. Önümde daha böyle bir sürü kayıt vardı. Kalbim sızlayarak son sıradaki kaseti kayıt cihazına yerleştirdim. Babamın sesi bu sefer titriyor ve arada titriyordu.

“Bugün 17 Mart 2012, günlerden Cumartesi. Katilin en son kurbanı sevgili eşim Suzan… Ölüm bu sefer bize geldi. Beraber yemek yediğimiz mutfakta, sandalyenin üstünde kalbinde bir bıçakla oturuyordu. Elinde ‘Artık ağlamamız dileği ile…’ yazılı bir not vardı. Ah benim güzelim, kedimiz öldüğünde ağlamaktan gözlerin şişmişti; annen öldüğünde perişan olmuştun… Şimdi sen…” babamın derin bir nefes alıp ağladığı duyuluyordu. “SENİ ÖLDÜRECEĞİM PİÇ KURUSU!” diye bağırdı.

Kendimi tutamayıp ağlamaya başladım. Bir an olsun vazgeçecek gibi oldum ama hemen Kurbanların Bilgileri yazan çekmeceyi açtım. Bütün kurbanların bilgilerini tek tek inceledim. Hiç tanımadığım insanların isimlerini, aileleri, adreslerini biliyordum. Odanın içinde, o dosyaların başında saatlerimi geçirdim; ağrıyan bir kafayla haritayı incelerken kendime geldim… Hemen telefonuma sarılıp babamı aradım. Telefon açılır açılmaz “Baba, hemen eve gel!” dedim.

Bölüm V: Ölümle Gelen Ölüm
Babam yaklaşık yarım saat sonra eve gelmişti. Beni salonda dalgın dalgın otururken görünce korku ve heyecanla “Ne oldu oğlum? Apar topar geldim” dedi. İlk önce kafamı aşağı yukarı oynattım, sonra “Bir şey olmadı baba… Otursana” dedim. Babamın surat ifadesi giderek değişiyordu. Sesini biraz daha sertleştirerek “Ne oldu o zaman, söylesene” dedi. Derin bir nefes alıp “Bir şey bulmuş olabilirim” dedim. Babamın merak duygusu iyice artmıştı, yüzünden anlaşılabiliyordu. Gözlerini kısarak “Ne buldun?” diye sordu fısıltıyla. Tekrar derin bir nefes alıp konuşmaya başladım;

"Bugün saatlerimi senin kilitli tuttuğun odanın içinde geçirdim. Ses kayıtlarını dinledim, kurbanların bilgilerini inceledim, öldürüldükleri yerleri harita üzerinde kontrol ettim. Katilin yazdığı notları defalarca okudum. Baba… Kurbanların ortak bir özelliği var, öldürülme tarzları dışında bir ortak özellik: ölüm… "

“Koray, ne demeye çalıştığını anlamadım oğlum”

“Kurbanların hepsi yakın birini kaybetmiş. Hatırlasana; annem de öldürülmeden önce annesini kaybetmişti. Cenazeden bir ay sonra annem öldürüldü. Diğer kurbanların ailelerini, kaybettikleri insanların yattığı mezarlıkları kontrol ettim; bütün kurbanların kaybettikleri yakınları İstanbul’daki mezarlıklarda gömülüymüş. Katilin yazdığı notlar tamamen içten duygular barındırıyor. Kısacık notların teması ölüm ve acıların dindirilmesi üzerine kurulu…”

“Yani ne demek istediğin…”

“Belki çok uç bir tahmin olacak ama; katilimiz kurbanlarını yakınları ölen acılı insanlardan, onların acılarını dindirmek için öldürüyor olabilir. Hatta kurbanlarını mezarlıklardan bile seçiyor olabilir”

Babam ağzımdan çıkan her cümleyi gözleri parlayarak dinlemişti. Konuşmam bitince bir anda ayağa fırlayıp "Doğru… Doğru… Yıllarca karmaşık düşündük, delillerin arasında kendimizi kaybettik; aslında tüm gerçek önümüzdeymiş, basit düşünmemiz gerekiyormuş. Aferin oğlum. Yarın sabah acilen şubeye gidelim hepsini orada da anlat" dedi. Ciddi durmaya çalışıyordum ama gülümsediğimi hissedebiliyordum, bir şey yakalamış olabilirdim.

Saat epey geç olunca yatmak için odalarımıza çıktık. Her şeyi kafamın içinde tekrar tekrar kurgularken uyuyakalmışım… Sabah 09:19’da babamın sesiyle uyandım. “Yataktan fırla, hemen çıkalım” diyordu. Hemen yatağımdan fırlayıp üzerimi değiştirdim, şubeye gitmek için hazırdım. Babam polislik yaparken birkaç kez şubeye gitmiştim, çok farklı bir atmosfere sahipti. Bugün belki de korkunç bir cinayet serisinin çözülmesine katkı sağlayacak bir bilgi verecektim yetkili kişilere, bu yüzden heyecanım bir an olsun dinmiyordu. Yaklaşık 45 dakika sonra şubenin önünde durmuştuk. Babam emniyet kemerini çözerken “Hazırsın değil mi?” diye sordu. Gülümseyerek "Hem de hiç olmadığı kadar" diye cevapladım ama kalbim ağzımdan çıkacak gibiydi.

Şubenin içi oldukça kalabalıktı. İnsanlar arı gibi çalışıyordu, herkes bir tarafa koşturuyordu; ya da bana öyle geliyordu. Asansörle iki üst kata çıktık. Kapısında ‘Yetkili Harici Giremez’ yazılı bir odaya girdik. Evdeki odanın daha karmaşık haliydi; her yerde fotoğraflar, dosyalar, bilgisayarlar ve 6 kişi vardı. 4 kişi gayet resmi giyinmişti. Suphi amca ve daha genç duran biri, gündelik kıyafetleriyle karşımda duruyorlardı. Odadaki herkes beni görünce sessizleşti, sessizliği bozan Suphi amca oldu.

“Özgür, Koray’ın ne ışı var burada?”

_“Size anlatacağı bir şey var, biraz dinlemenizi istiyorum” _

“Seri katille mi ilgili?”

“Evet, onun için getirdim”

Şimdi herkes daha da şaşırmış bir vaziyette izliyordu beni. Kalbimin atış hızı iyice artmıştı, dizlerim titriyordu; bayılmak üzereydim. Gereksiz bir heyecanın içindeydim ama buna sebep olan duyguyu bir türlü çözemiyordum. Odanın içindeki en yaşlı ve güven verici kişi “Genç adam, epey heyecanlı duruyorsun, rahatla biraz; geç otur şuraya” dedi. Boş bir sandalyeye oturdum. Ben sandalyeye oturduktan sonra adam babama dönerek “Özgür bu koca adam olmuş ya” dedi. Bir rahatlık çökmüştü üstüme, yüzüne bakarak gülümsedim. Suphi amca “Ne anlatacaksın bize seri katil hakkında?” diye sordu. Gerginliğimi bir kenara itmeye çalışarak kafamın içinde kurduğum cümleleri hızlıca sıralamaya başladım.

“2008 yılında, yani ben henüz 14 yaşındayken bu seri katil ortaya çıktı. Babam o günlerde odaya kapanıp saatlerce dışarıya çıkmazdı. Odanın kapısı hep kilitliydi. 2012 yılında annem öldürüldükten sonra babam o odanın içinde saatlerini değil, resmen günlerini geçirdi; bir kez olsun odaya girmeye çalışmadım… Neyse, gereksiz detayları geçiyorum. Babam dün o odanın anahtarını verdi. Seri katil hakkında bütün bilgiler o odanın içindeydi. Bütün günümü orada harcadım, en ince ayrıntıları düşündüm. Kurbanların profilleri farklı, bir birileri ile bir bağları yok ama tek bir ortak noktaları var; ölüm… Her kurban öldürülmeden önce bir yakınını kaybetmiş. Kurbanların kaybettiği kişilerin hepsi İstanbul’daki mezarlıklarda gömülüymüş… Bunu öğrenmek için bütün kurbanların akrabalarını tek tek arayıp yaralarını fazla deşmeden basit sorular sordum. Kurbanları birbirine bağlayan tek bir bağ var; ölüm… Kurbanların elinde bulduğunuz notlar ise genelde ölüm temalı ve acılara son verme ile ilgili. Teorim ise şu; katilimiz bütün kurbanlarını ölüm acısı ile yıkılmış insanlardan seçiyor ve onların acılarını dindirmek istiyor. Hatta kurbanlarını mezarlıklara gelen yaralı insanlardan bile seçiyor olabilir”

Odanın içinde ölüm sessizliği oldu. Hepsinin gözleri ışıldıyordu. Suphi amca ayağa kalkıp volta atmaya başladı. Fısıltılı bir ses tonu ile “Bunca senedir bu bağlantıyı nasıl kuramadık peki?” diye sordu. Her ne kadar soruyu bana sormamış olsa da ben cevapladım: “Çünkü basit düşündüm. Eminim siz burada detayların içinde boğuldunuz ama benim elimdeki bilgiler sınırlıydı ve konu hakkında pürüzsüz bilgi veriyordu. Yani içinde boğulacağım detaylar yoktu; aslında basit ama gözden kaçması çok kolay bir bağlantı gibi…” Odaya ilk girdiğim zaman beni rahatlatan kişi “Her ne kadar kesinliği garanti olmasa önemli bir ipucu, aferin evladım” dedi. Yine kısa bir sessizlik olmuştu, bu sefer sessizliği bozan telsizlerden çıkan cızırtılı seslerdi…

Bölüm VI: İlk İpucu
Telsizlerin sesi kesildikten sonra Suphi amca ayağa kalkıp “Duydunuz beyler; yeni bir cinayet var” dedi, sonra odanın içindeki en genç kişisine dönerek “Yürü bakalım Kemal. Bu arada Özgür, Koray, siz de gelin” diye devam etti. Koşar adımlarla şubeden ayrılıp, Suphi amcanın arabasına bindik. Ben ve ismini yeni öğrendiğim, Suphi amcanın yardımcısı Kemal arka koltukta, Suphi amca şoför koltuğunda, babam da ön koltukta oturuyordu. Sessiz geçen 10 dakikanın ardından babam “1 ayda 2 cinayet, pek onun tarzı değil. Acaba değişiyor mu?” diye sordu. Suphi amca, baş parmaklarını direksiyona ritmik bir şekilde vurarak “7 Yıldır cinayet işlemiyordu, belki de öldürme arzusu iyice artmıştır” dedi, sonra dikiz aynasından bana bakarak “Koray, daha önce bir cinayet mahalli görmüş müydün?” diye sordu. Sadece filmlerde ve tez ödevim için seri katilleri araştırırken denk geldiğim fotoğraflarda görmüştüm. İlk kez bir cinayet mahalline gidiyordum. Heyecanlı bir ses tonuyla “Hayır” dedim. Suphi amca yarı gülümser bir şekilde “Boşuna heyecanlanma, yine göremeyeceksin” deyip “Verdiğin ipucu bizim için çok önemli ama seni bir cinayet mahalline sokacak kadar değil, yine de ufak bir ödülü hak ettin. Kemal çevredeki insanlara sorular sorarken, sen de ona eşlik edeceksin” diye devam etti. Her ne kadar hayal kırıklığı yaşasam da hiç yoktan iyidir diye düşündüm. Yaklaşık 45 dakika sonra 2 katlı, çevresi sarı şeritlerle çevrili bir evin önünde durmuştuk.

Şeridin bir tarafında üniformalı polisler, olay yeri inceleme ekibi ve tuhaf bir kaos vardı. Şeridin dışında ise çevreden toplanan meraklı insanlar ve akşam haberleri için görüntü almaya çalışan kameramanlar ile muhabirler vardı. Arabadan inmeden önce Suphi amca “Özgür ve ben içeriye giriyoruz. Kemal, sen de Koray’ı yanına alıp çevreyi bir inceleyin” dedi. Arabadan indiğimizde Suphi amca ve babam şeridin diğer tarafına geçmişlerdi. İlk defa bir cinayetle alakalı bilgi toplamak için insanlarla konuşacaktım, üstümde tuhaf bir heyecan vardı. Kemal etrafına baktıktan sonra “Şuradaki eve gidip bir şeyler bulabilecek miyiz diye bakalım, gel” dedi. Cinayetin işlendiği evin yaklaşık 30 metre karşısındaki evin ziline basmıştık. Kapıyı 17 yaşlarında genç bir kız açıp “Buyurun?” dedi. Kemal, giydiği hırkanın fermuarlı cebinden cüzdanını çıkartıp polis kimliğini gösterdikten sonra;

“Evde senden daha büyük biri var mı?”
“Şuan yalnızım. Annem işte… Babamla görüşmüyorum”
“Pekala, sana bir kaç soru soracağım o zaman”
“Şu karşı evde işlenen cinayetle alakalı değil mi?”
“Evet. Bugün bir tuhaflık oldu mu orada?”
“Farkında değilim. Ayfer abla çok iyi bir kadındır, çok sakin bir hayat yaşıyordu.”
“Yalnız mı yaşıyordu?”
“Evet”

Hemen araya girip “Ayfer hanım yakın bir zamanda bir yakınını kaybetti mi? Ya da bir mezarlık ziyaretinde bulundu mu?” diye sordum.Genç kız kafasını aşağı yukarı oynattıktan sonra “Babasını geçen yıl kaybetmişti. Arada sırada mezarlık ziyaretleri yapardı… Hatta dün de gitti.” dedi. Hemen cep telefonumu çıkartıp, not bölümünü açtım. Kıza yalvarır ama bir o kadar da kendinden emin bir ses tonuyla “Gittiği mezarlığı biliyor musun? Lütfen biliyorum de” dedim. Kız bu sefer daha hızlı bir şekilde kafasını aşağı yukarı oynatıp “Evet, biliyorum; yazabilirim adresini” dedi. Hemen cep telefonumu uzattım. Kız, mezarlığın adresini yazdıktan sonra teşekkür edip yanından ayrıldık. Kemal’e dönerek “Bir ipucu yakaladık sanırım” dedim.

Bölüm VII: Mezarlık
Birkaç evin ziline daha basıp genel soruları sorduktan sonra tekrar cinayetin işlendiği evin önüne döndük. Suphi amca ve babam da evden yeni çıkıyorlardı. Suphi amca büyük bir beklenti içinde Kemal’e bakarak “Bir şey bulduğunu söyle” dedi. Kemal, büyük bir ciddiyetle “Tam emin değilim ama sanırım bir ipucu bulduk. Şu karşıdaki eve gittik. Evde 16 - 17 yaşlarında bir kız vardı; rutin soruları sordum” durdu, sağ elini omzumda vurarak “Kıza gerekli soruları sorarken, Koray araya girip kurbanın bir yakınını kaybedip kaybetmediğini ve yakın bir zamanda mezarlığa gidip gitmediğini sordu. Kurbanımız daha dün mezarlık ziyaretine gitmiş” dedi. Babam “Kurbanın tahmini ölüm zamanı da dün gece saatleriymiş… Yani maktul, mezarlığa gittiği günün akşamı öldürülmüş” dedi. Sanki bütün gözlerin bana çevrildiğini hissetmiştim. Cebimdeki telefonu çıkarttıktan sonra “Mezarlığın adresini aldım, belki oradan bir şeyler yakalayabilirsiniz” dedim. Suphi amca, telefonumda yazılı olan adrese baktıktan sonra “Biliyorum bu mezarlığı. Vakit kaybetmeden gidelim” dedi.

Tekrar arabaya bindik ve hızlıca olay yerinden ayrıldık. Camdan dışarı bakarak insanların koşuşturmacısını izliyordum. Hepsi kendi dertlerinin kölesiydi, hepsinin kafasının içinde birbirinden alakasız düşünceler vardı. Masum bir insanın hayatı tamamen bitti ama haberleri bile yok… Belki de katilin seçeceği yeni kurban sokakta yürüyenlerden herhangi birisi, ama hiçbirinin bundan endişe duymuyor. Bulduğum ipucu belki de bir işe yarayacak ve katili yakalayacağız; bu hissin yaşattığı duygular beni biraz daha kendime getiriyordu. Suphi amca dikiz aynasından bana bakarak “Koray, sen neden polis olmak istemedin ki?” diye sordu. Ses tonu biraz alaycı olsa da ciddi ciddi soruyordu. Dudaklarımı büküp “Bana göre fazla hareketli bir meslek” dedim. Suphi amca gülerek “Polis olmak yerine polisiye kitaplar yazmak daha kolay geldi, değil mi? Para kazanabiliyor musun bari?” diye sordu. Kafamı aşağı yukarı sallayarak “Şimdilik hayatımı idame ettirebiliyorum ama daha yolun başındayım, daha iyi olacağıma inanıyorum” dedim. Mezarlığı gördüğümde muhabbetin bittiğini anlamıştım. Hepimiz arabadan inip mezarlığın girişindeki güvenlik kulübesine gittik…

Kulübenin içinde yaklaşık 45 - 50 yaşlarında bir adam oturuyordu. Suphi amca polis kimliğini göstererek “Kolay gelsin. Birkaç soru soracağız” dedi. Adam heyecanla ayağa kalkıp “Bir kusurum mu oldu komiserim?” dedi. Suphi amca, cebinden kurbanın fotoğrafını çıkartıp sakin bir ses tonuyla “Bu kız dün buraya ziyarete gelmiş, hatırlıyor musun?” diye sordu. Adam dikkatlice fotoğrafı inceleyip

*“Hatırladım bu kızı, dün akşamüstü gelmişti” *

*“Yalnız mıydı? Bir gariplik var mıydı?” *

*“Yalnız gelmişti. Bir mezarın başında yarım saat falan durup gitti” *

“Dikkatini çeken başka bir şey var mıydı? Veya tuhaf birilerine denk geldin mi?”

“Valla komiserim insanlar genelde mezarlıklara bayram günleri geliyor, normal günlerde pek gelen giden olmaz ama dün biraz daha fazla gelen giden oldu… Sadece bir adam dikkatimi çekti. Kafasında siyah bir şapka vardı, kafasını hep yerde tutuyordu”

“Güvenlik kameralarını gösterir misin?”

Adam önündeki bilgisayardan birkaç dosyaya tıklayıp dün kaydedilen görüntüleri açtı. Saat 16:48’de şapkalı adam, 17:06’da da maktul mezarlığa giriyordu. Giriş kapısının görüntülerini izledikten sonra mezarları gösteren görüntüleri incelemeye başladık. Maktul, bir mezarın başında dakikalar geçirdikten sonra ağlamaya başlıyor, daha sonra mezarlıktan çıkıyor; mezarlığı terk ettikten yaklaşık 10 dakika sonra ise şapkalı adam çıkıyor. Herhangi bir açıdan şapkalı adamın yüzü gözükmüyordu. Babam “Adamı gördünüz mü? Kameraların olduğu yerlerde özellikle yüzünü gizliyor, yüzünün görünmesini istemiyor” dedi. Suphi amca “Kendini özellikle gizlemeye çalışıyor: galiba bir şüphelimiz oldu” dedikten sonra güvenlik görevlisine “Bu görüntülerin bir kopyasını istiyorum” dedi. Mezarlıktaki işlerimizi bitirdikten sonra tekrar arabaya bindik. Suphi amca “Kemal ile ben şubeye gideyim, sizi de eve bırakayım. Yeni bir şeyler bulursak haberleşiriz” dedi ve arabayı hareket ettirdi.

3 Beğeni

Eline sağlık , akıcı ve sıkıcı değildi. Cinayet romanları çok okudum. Bence çok iyi bir hikaye olacak gibi. Umarım devam ettirirsin.

1 Beğeni

Öncelikle yorumunuz için teşekkür ederim. Bir aksilik olmadığı sürece hikayenin devamı getireceğim ve nihayetinde bir sona ulaştıracağım… :slight_smile:

Bölüm sonunu bitirme yerini çok beğendim. Elinize sağlık. Devamını bekleyeceğim😄

1 Beğeni

Yorumunuz için teşekkür ederim, beğenmenize sevindim. 2. Bölümü bu akşam yayınlamaya çalışacağım :slight_smile:

1 Beğeni

Anlaşma adlı 2. Bölümü paylaştım…

1 Beğeni

Devamını bekliyorum. Güzel bir bölümdü 2.bölüm de.

Yorumunuz için teşekkür ederim… :slight_smile:

Bir aksilik olmazsa “Profil” adlı 3. Bölümü yarın paylaşacağım…

“Profil” adlı 3. Bölümü paylaştım, keyifli okumalar :slight_smile:

Tam yerinde bitmiş umarım daha uzun olur :slight_smile:

Yorumunuz için teşekkür ederim :slight_smile: Her gün 1 bölüm paylaştığım için bölümleri uzun tutarak okuyucu sıkmak istemiyorum ama diğer bölümleri biraz daha uzun tutarım… :slight_smile:

Anladım , çok uzun tutmana gerek yok en azından , ben biraz ilerleyelim istiyorum hikayede :slight_smile: Yani , olaylar biraz daha hızlı gelişse çok daha iyi olabilir bence. Ama sana kalmış ben okurum her türlü.

“Geçmiş Günlerdeki Gibi” adlı 4. Bölümü bir aksilik olmazsa bu akşam paylaşacağım…
:slight_smile:

“Eski Günlerdeki Gibi - Kilitli Oda” adlı 4. Bölümü paylaştım… :slight_smile:

1 Beğeni

Çok heyecanlı bir yerde bölüm sonu. Devamını hızlı paylaşırsın inşallah.

Bir aksilik olmazsa bu akşam “Ölümle Gelen Ölüm” adlı 5. Bölümü paylaşacağım…

“Ölümle Gelen Ölüm” adlı 5. Bölümü paylaştım… :slight_smile:

“İlk İpucu” adlı 6. Bölümü paylaştım… :slight_smile: