Kehanet - Gecikmeli Kısa Öykü

Dayaklık bir insan olduğum için yine bir başka aylık öykü seçkisi gönderimi zamanında tamamlamayıp yazıya aylarca çile çektirdim. Az önce gördüm dedim ki bunu artık paylaşayım en azından gün yüzü görsün. Aşağıya bırakıyorum hocalarım, ilginizi çekerse bir bakarsınız. Her türlü eleştirinize açığım, acımayınız.

Lastik Üzerinde Yürüyen Karınca

Böyle arıza tipler de hep nedense kuytu köşelerden, medeniyete uzak yerlerden çıkar. Üç satır bir fotoğraflık köşe dolsun, okuyanlar “ulan ne manyaklar var” deyip kendileri hakkında iyi hissetsin, egoları pohpohlansın diye de bir stajyer seçilip gönderilir, hikaye neyse dinlenilir. Fotoğraflar profesyonelce çekilir, kafalar ciddiyetle sallanır. Ekmeğimizin peşindeyiz vesselam.

Adamın evine geliyorum. Kahinmiş. Kahine bak. Eline belli belirsiz düz yüzeyi olan ne geçmişse artık yalapşap birleştirip kapı diye koymuş. İtip açıyorsun, yay diye konulan şambriyel parçası inleye inleye zar zor geri kapatır gibi yapıyor. Yaman kahin, Nostradamus mübarek!

Kapıda üç beş tane çocuk oynuyor. Boynuma asılı fotoğraf makinesi, az buçuk prezentabl giyimim ilgilerini çekiyor, etrafımı sarıyorlar. Sesimi duyurmaya çalışıyorum:

– Ergin emmi buralarda mı?

Fotoğraf makinesini içgüdüsel olarak kucaklıyorum. Şurda verdikleri üç kuruş para, onu da zimmetli alete vermeyelim.

Hengameyi duymuş olacak ki yaşı benimkinden biraz daha küçük gibi görünen bir kadın kapıya çıkıyor.

– Gazeteden mi geldiniz? Buyrun geçin dedem içerde.

Ayakkabılarımı çıkarıp içeri geçiyorum. Kadın kenardaki küçük, odayı işaret ediyor. Odada bir divan ve bir televizyon var; Ergin dayı televizyon izliyor.

– Selamın aleyküm amca, nasılsın?

– İyiyim çok şükür yeğen, sen nasılsın? Yolculuğun nasıldı?

– İyiydi, geleceğimi görmüş müydün?

Amca beklemediğim bir tepki veriyor, önce beni yukarıdan aşağı bir süzüyor sonra yüzünde inceden bir hayal kırıklığı torununa sesleniyor,

– Kızım bize bir çay getir de sonra kapat kapıyı, çocukları da yanaştırma rahat rahat röportajımızı yapalım.

Çayları beklerken bir süre garip bir sessizlik oluyor aramızda. Nedense dayıyla başbaşa kalmak beni biraz gerginliğe itiyor. Direkt sıva üstüne yapılmış ucuz beyaz badananın pürüzlerini inceliyorum. Önceden demlenmiş olacak ki -çok şükür- kısa bir süre sonra çaylar geliyor, kapı kapanıyor. Ergin dayı bir küp şekeri ikiye kırıyor, yarısını tabakta bırakıp yarısını çaya atıyor, karıştırıyor. Ben çayı şekersiz severim ama ben de yapacak bir şey olsun diye bir küp atıyorum ve karıştırmaya başlıyorum. Dayı direkt konuya giriyor:

– Ben genelde bu işi pek de anlatmam. Benim torun nerden duymuşsa öğrenmiş, heves etmiş çağırmış seni. Görüyorum, dalga geçer bir halin var. Ciddiye almıyorsun belki. Diğer röportajlarını okudum, bıyık altından gülen bir dille yazıyorsun. Ne yaptığını niye yaptığını anlayacak kadar aklım var çok şükür, ama torunum daha genç. Henüz böyle incelikleri yakalayamaz o. Ama elbet biraz daha sonraları anlamaya başlar. O bizim ilk torunumuz, ilk göz ağrımız; sonraları bu hatıralarından pişman olsun istemem. O yüzden bu röportajı yapacağım, sorularına ciddiyetle cevap vereceğim ama bunun için bir şartım var: sen de terbiyeni takınacaksın.

Yaşlı adam bütün ciddiyetiyle bunları söylüyor. Bu işi kısa bir süredir yapıyordum ama bir sürü çeşit manyak gördüm. Ama bu çeşidini, böyle konuşanını, usturuplu davrananı ilk defa görüyorum. Bir yandan da merakım canlanıyor, yalan değil.

– Tamam dayı nasıl istersen. O halde sen gerçekten geleceği görebiliyor musun yani?

Samimiyetime ikna olmuş olacak ki, cevap veriyor:

– Göremiyor değilim evladım. Bunu anlatmak biraz zor, ama bir deneyeyim. Mesela sık sık sorulan bir soruyu düşünelim. Bu haftaki loto sayıları. Sence bu sayıların ne olacağı nelere bağlıdır?

– Hmmm. Topların başta kutuya nasıl yerleştirildiğine, dönme sürelerine, ağırlıklarına… Başka şeyler de olabilir sanki ama bunlar aklıma ilk gelenler.

– Güzel cevap. Evet, dediklerin doğru ama bunlara ek olarak her bir topun yüzeyindeki kusurlar, küçük ağırlık farkları, çekilişin yapıldığı ortamın sıcaklığı ve nemi, hatta ortamdaki ışıklandırmanın şiddeti ve yönü bile sonucu etkileyebilir, öyle değil mi?

– Evet doğru. Ama bunun geleceği görmekle alakasını anlayamadım.

– Sabırlı ol evladım. Şimdi. Senin cevabından hareket edelim. Topların başta hazneye nasıl yerleştirildikleri nelere bağlıdır peki?

– Şans galiba? Oraya yerleştiren kişinin nasıl koyduğuna bağlı olabilir, belki de belli kurallar vardır yerleşim konusunda.

– Şans diye bir şey yoktur evladım. Dediklerin doğru olabilir, farklı lotolarda farklı kurallar var. Kendimi tekrar etmiş olacağım biraz ama, peki o topları hazneye yerleştiren kişinin topları nasıl yerleştirdiği nelere bağlıdır?

Dayının ne demek istediğini sanırım anlamaya başlıyorum.

– O günün nasıl geçtiğine, aklında nelerin olduğuna, sağ mı sol elini mi kullandığına, boyuna, kilosuna, o gece ne kadar uyuduğuna ve daha bir sürü şeye. Bunların da her biri bir sürü başka nedensellik zincirine bağlı.

– Hay aklınla bin yaşa. Aynen öyle. Görüyorsun ya. Gelecek bir kitap değildir ki okuyasın. Gelecek belki de ebediyen büyüyüp serpilen bir ağaçtır. Ben bu ağaca tırmanabiliyorum, ama ağaç benim sınırlı aklımın tırmanabildiğimden çok daha hızlı büyüyor, dallanıp budaklanıyor. Ben belki göz açıp kapayıncaya kadar bir kaç bin zincir kurabiliyorum, ama daha bu hızın yettiği bir durum görmedim. En ufak en basit bir şeyi öngörmek için bile ömrüm yetmez. Bir yetenekse bu, evet böyle bir yeteneğim var.

Kafam allak bullak, tamam deyip fotoğraf çekmeye başlıyorum. Fotoğrafın altına ne yazacağım, hiç bir fikrim yok.

5 Beğeni

Üstat merhaba, bence konuya giriş ve devamı güzel oldu ama pat diye bitti adeta. Senin aklında da devamı için bir düşünce var sanki.
Kırsal yerlerde yay niyetine kullanılan lastik detayı da tebessüm ettirdi.

2 Beğeni

Ben de yazacaktım, unutmuşum. Tam olarak aynısını düşündüm. Devamı gelecektir sanırım.

1 Beğeni

Valla hocalarım devamını getirmek isterdim ama kendimi tanıyorsam muhtemelen hiç bir zaman getirmem :roll_eyes:. Ama bu önceki yazılara da gelen bir yorum idi, sanırım düzgün son yapmaya cidden çaba harcamam lazım :thinking:

Hahah, evet. Çocukken fark ettiğimde etkilenmiştim (bence baya iyi fikir), aklımda kalmış kullanayım dedim :roll_eyes:

Çok teşekkürler zaman ayırıp okuduğunuz için :hugs:.

1 Beğeni

Yani bitmesi gerektiği gibi mi bitti yoksa devamı olması lazım ama muhtemelen getirmem mi diyorsun?

Eğer sonunu böyle tasarladı isen, diğer eleştirilere katılıyorum, sonu pek olmamış.

1 Beğeni

Valla hocam işin aslı ikisi de biraz. “Yapana hiç faydası olmayan, hatta çileye dönüşen bir kehanet şekli nasıl olurdu acaba” diye giriştim bu işe. Elimden geldiğince bütüncül kısa bir olay toparladım. Bence konsept fena olmadı, genişletmek istense genişletilecek bir kaç yön akla geliyor; ama bunun tek başına ayakta durabilmesi lazımdı. Durmuyorsa amaca ulaşamamışım demektir :thinking:.

1 Beğeni