1977 yılında Ergani’de dünyaya geldi. Yüksek öğrenimini Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde tamamladı.
Edebiyata şiirle başladı.
Yas Yüzükleri (2001), Kin Divanı (2005), Temmuzun On Sekizi (2007) adlı şiir kitaplarından sonra düzyazıya yöneldi. Jar (2011), Haw (2014), Ucunda Ölüm Var (2016) ve Âşıklar Bayramı (2019) romanlarıyla Sahiden Hikâye (2017) adlı bir hikâye kitabı yayımlandı.
ABD ve Fransa’da da yayımlanan Haw’la Cevdet Kudret Roman Ödülü’ne, Sahiden Hikâye’yle Sait Faik Hikâye Armağanı’na, Âşıklar Bayramı’yla Dünya Kitap 2019 Yılın Kitabı ve Attilâ İlhan Roman Ödülü’ne değer görüldü.
KİTAPLARI:
Yas Yüzükleri - Şiir - (2001)
Kin Divanı - Şiir- (2005)
Temmuzun On Sekizi- Şiir- (2007)
Jar - Roman - (2011)
Memleket Garları- Roman- (2012)
Bakiye - Toplu Şiirler - (2013)
Haw - Roman - (2014)
Ucunda Ölüm Var - Roman - (2016)
Sahiden Hikâye- Öykü (2017)
Âşıklar Bayramı - Roman - (2018)
Kara Sis - Roman - (2021)
Babamın Bağlaması - (2022)
Aşklar, Hevesler, Ayrılıklar Üçlemesi (3 Kitap Birarada - Ucunda Ölüm Var Âşıklar Bayramı Babamın Bağlaması) (2025)
Ayrıca 2010 yılında yayınlanan Kemal Varol’ın hazırladığı Demiryolu Öyküleri isimli bir derleme Sel Yayıncılık tarafından yayınlandı.
Alıntı - haber paylaşayım diye kendim için başlık açtım.
“Ucunda Ölüm Yok” kitabından Erzurum alıntıları:
- Senenin büyük bölümünü kış, kalanını da karakış olarak yaşayan, her tarafı kömür karası karlarla kaplı olmasına rağmen yürekleri pamuk gibi bembeyaz olan insanların şehri Erzurum… (S147)
- … kış, bir kıyamet gibi çökmüş Erzurum’un üzerine. Çarşı merkezine çıkan yollar öyle çok buz tutmuş ki o yıl Erzurum’dan biri kış olimpiyatlarına hazırlansa, kesin derece yaparmış Öyle çok kar yağmış, yollar öyle çok buz tutmuş ki, Kırıkçı Salim, kapısına dayanan Erzurumlulardan kazandığı paralar sayesinde evinin üzerine bir kat daha çıkmış o yıl. Evliya Çelebi’nin Erzurum için anlattığı damdan dama zıplarken havada donan kedilere yenileri katılmış. Öyle felaket bir kışmış yaşanan. Soğuklar bir türlü kesilmek bilmemiş.( S152)
Sahiden Hikâye
Kemal Varol okurlarının yakından bildiği “Arkanya”dayız yine. Adını tersine çevirmiş çocukların gözünden Arkanya’nın hem uzak, hem neşeli, hem acılı zamanlarına gidiyoruz bu kez. Kara, esmer, bıçkın çocukların hikâyeleri yer alıyor Sahiden Hikâye’de. Lamek ve arkadaşları Gobi, Domestos, Zehra ve Küçük Amca… Bütün bu keşmekeşin ortasında yazıya sığınmış, yazıdan başka gidecek yeri olmayan bir çocuğun avuçlarındaki harflere bakıyoruz.
Sahiden Hikâye ile 2018 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanan Kemal Varol, şiirlerinin ve romanlarının yanı sıra öyküleriyle de Türkçe edebiyatın zenginliğine zamansız bir çentik atıyor.
“Biliyor musun Gobi,” dedim, “şu bizim on bir on iki yaşımız ömür boyu bizimle gelecekmiş.”
“Gelirse gelsin,” dedi Gobi, “ne zararı var!”
“Öyle değil olum,” dedim başımı iki yana sallayarak. “Yani bu yaşta ne yaşıyorsak bir illet gibi yakamıza yapışacakmış her şey. Kırk yaşımıza da gelsek aynı bokun soyu olacakmışız.”
Enseme bir şaplak vurup “olur mu lan hiç öyle şey!” dedi.
“Bal gibi de olur,” dedim. “Günün birinde başımızı bir eve sokup böyle çoluk çocuğa karışmış, göbek falan bağlamış, her şey güllük gülistanken, bir gece kan ter içinde uykudan uyanıp pencereye atacakmışız kendimizi.”
“Sonra?”
“Sonra pencerede sıkıntıyla sigara içerken bizim bu yaşımız böyle yavaşça sokaktan geçip el sallayacakmış bize. Eksik kaldım, gel beni tamamla, diyecekmiş.”
Bu harfler Lamek’in (Kemal) alfabesinin harfleri değil onun alfabesi yasak. Dertlerini alması için amcasının avucuna döktüğü 29 harfin biri kayıp, o harfi Lamek çaldı. Bir diğer harfi ise amcası aldı.
Lamek kendi alfabesinden kullanması yasak olan 3 harfi kullanmadan bir romanın bölümleri gibi olan onaltı öyküden oluşan “Sahiden Hikaye” ile Arkanya ‘yı (Diyarbakır Ergani) insanları, 80’lerin 90’ların köy boşaltmalarını, elleri satırlı şalvarlıları, acıları, yoksullukları yer yer masalsı diliyle anlatıyor.
Hikayeleri ve romanlarıyla Kemal Varol tüm kitaplarında doğduğu coğrafyayı, insanları, okuyanı sarsan, etkileyen cümleleriyle anlatıyor.
Beni bir ömür sekiz köşeli şapkasının gözünde taşıyan babamı başımın üstünde taşımak için yeniden uzun ve karlı yollara düştüm.
Yirmi beş yıl sonra bir gece yarısı kapısını çalıp ona üç günlük bir yolculuk ve ömürlük sorular bırakan Heves Ali’yi âşıkların bayramına yetiştiren Yusuf, arabasının bagajında babasının eski bavulu, ön koltuğunda üç telli bağlaması ve port bagajında tabutuyla bu kez toprağına, evine, kendine doğru yol alıyor… Babamın Bağlaması’yla Âşıklar Bayramı’nın ikinci perdesi açılıyor, Yusuf o derin kuyudan çıkıyor: Upuzun bir yolda, geçmişin sırlarıyla, geleceğin belirsizliğiyle ve hevesinden arta kalanlarla yüzleşen Yusuf, aşka, ayrılığa, ölüme ve yalnızlığa yakılmış yepyeni bir türküye kulak veriyor.
Cevdet Kudret Roman Ödülü, Attilâ İlhan Roman Ödülü, Fransa-Türkiye Edebiyat Ödülü ve Sait Faik Hikâye Armağanı sahibi Kemal Varol, sinemaya da uyarlanan romanı Âşıklar Bayramı’nın devamı olan Babamın Bağlaması’nda, merhaba ile hoşça kal arasındaki derin vadide yankılananlarla yine akıllardan çıkmayacak bir yolculuğa çağırıyor.
Çünkü ayrılık, sadece bir insandan değil, artık içinde olmadığımız bir hikâyeden de mahrum kalmak demekti.
Aşklar, Hevesler, Ayrılıklar Üçlemesi (3 Kitap Birarada) (Ciltli) Ucunda Ölüm Var Âşıklar Bayramı Babamın Bağlaması
Kemal Varol, evvela yarım asırlık sevdasının peşinde, memleketi karış
karış gezen Ağıtçı Kadın’ın sesini duyurarak Ucunda Ölüm Var
dedi okuruna. Sonra pek çok ödül alıp sinemaya uyarlanan Âşıklar
Bayramı’nda, bir baba-oğul hesaplaşmasının karşıt uçlarını, gitmek
ve kopamamak ikilemini, yol düzlemine taşıdı. Ardından, Babamın
Bağlaması’yla, ona ömürlük sorular bırakan Heves Ali’yi, âşıkların
bayramına yetiştiren Yusuf’un, babasından kalanlarla, upuzun yolda
aslında kendisine doğru yaptığı yolculuğu anlattı.
Kemal Varol’un Aşklar, Hevesler ve Ayrılıklar Üçlemesi, Ağıtçı Kadın,
Heves Ali ve Yusuf’un hikâyesi aynı zamanda. Hem tek başına
hem de bir bütün olarak okunabilen bu üçlemedeki romanlar, eski
bir hesabın kapanışına, aşka, ayrılığa ve hayata görkemli bir selam
niteliğinde.
İnsan öldüğü yaşta kalırmış. Yani insan kaç yaşında ölürse geride kalanlar
seni hep o yaşta hatırlarmış. Zannedersem insan birinden ayrılınca
da aynı yaşta kalıyormuş.