Kendimce uzun sayılabilecek bir hikaye yazmaya çalışıyorum. Düşüncelerinize ihtiyacım var

Giriş bölümünün bir kısmı aşağıda. Çok uzun olacağı için yeterli olduğunu düşündüğüm kadarını paylaştım. Eleştirileriniz önemli. Olumsuz ya da olumlu her türlü görüşe açığım. Elinizi korkak alıştırmayın lütfen :slight_smile:

Kurguyu çok belli eden bir bölüm olmasa da diyaloglar ve cümle yapıları ile alakalı hatalarımı görmek ve kendimi geliştirmek adına eleştirilerinize ve önerilerinize ihtiyacım var. Şimdiden teşekkürler.


Karanlık hücredeki rahatsız yatakta kollarını kafasının altına almış öylesine uzanıyor şu sıralar kendisinde fazlaca bulunan zamanını öldürüyordu. Henüz sessizliği bozan sinir bozucu ayak seslerini duymazdan gelmeyi öğrenememişti. Sık sık bu sesi duyuyordu. Ortalama otuz – otuz beş adım. Gardiyandan gardiyana bu rakam değişiyordu. En çok korktuğu gardiyan Abbas; Küçükken yaşına göre çok iriyarı olan ama vücuduyla orantısız bir beyne sahip olan bir arkadaşına benzettiği için gardiyana Abbas adını takmıştı. Abbas en az adım sayısına sahip olandı. Boyuyla ve kilosuyla doğru orantılı olarak adımları uzundu ve aynı mesafeyi diğer gardiyanlara göre daha az adımda tamamlıyordu. Ne saçma şeylere kafa yoruyorsun diye söylenirken uyuşmaya başlayan kolunu kafasının altından çekip diğer kolunu yerleştirdi. Kolunu değiştirirken ayak seslerinin durduğunu fark etmemişti. Birden kapıdaki küçük pencere çelik çerçevesine sürtünerek gürültüyle açıldı. Pencereden içeriye doluşan ışık ve havadaki tozlar hücrenin havasını değiştirmişti. Gardiyan kapıya sert bir şeyle vurdu ve metal kapıdan çıkan ses kulağının içinde yankılandı.

“Kalk! Ziyaretçin var”

Doğrulup oturur pozisyona geldi. Uyuşmaya başlayan elini sallarken kapıdaki küçük pencereden ona doğru bakan Abbas’ın yüzünü gördü. İçinden gülmek geldi. “Ne ziyaretçisi? Beni kimse ziyaret etmez ki”

“Ben bilmem kimdir necidir. Müdür beyin odasında bekliyor. Yanaş kapıya da şunu takayım”

“Ben kimseyle görüşmek istemiyorum. Söyle gitsin kimse o ziyaretçi” huzursuz olmuştu. Kimse onu ziyarete gelmezdi. Annesi bile. Büyük suç işlemişti. Günahların en büyüğü. Şeytana uymuş güzeller güzeli bir kızın ırzına geçmişti. Aptallık etmişti. Sonra daha büyük bir aptallık etmiş; yakalanmıştı. Pişman olmalı mıyım diye kendine sorup duruyordu. Karanlıkta tek başına uzanmaktan başka yapabildiği tek şey buydu. Her seferinde de pişman olmaması gerektiğine karar veriyordu. Tek korkusu koğuş tipi bir yere gönderilmekti. Tecavüzcülere cezaevinde neler yaptıklarını hep duymuştu. Kendi başına da geleceğini düşünmüştü ama şimdiye kadar bir şey olmamıştı.

Bugün bir şeyler olmasına karar verdiler demek ki.

“Sana gelir misin diye sormadım. Yanaş kapıya da ellerini çıkar. Zorluk çıkarma kendimi zor tutuyorum zaten geldiğin günden beri”

“Zorla mı ya? Görüşmicem”

“Zorla lan! Kapıyı açtırma bana pişman olursun”

Abbas’ın sesindeki öfke içini titretmişti, ellerini birleştirip aşağıdaki delikten uzattı. Uzatır uzatmaz soğuk çeliğin sert bir şekilde bileklerini kavradığını hissetti.

“Geri çekil kapıyı açıyorum”

Genç adam geriye doğru bir adım atıp kapıdan uzaklaştı. Kapının kilit sesi duyuldu. Kapı yana doğru kayınca, hücresi içeriye hücum eden ışıkla birden aydınlandı.

Abbas kapının önünde beklerken yüzünde tereddütten eser yoktu. Bu ne özgüven! Abbas genç adamın çıkması için bir adım geri attı ve gözlerini genç adamın gözlerine dikti. Adamın gözlerindeki öfke genç adamı yine titretti.

“Düş önüme. Artistlik yapayım deme. Aslında yapsan da fena olmaz haa.” Elindeki copu diğer avucuna hafifçe vurmaya başlamıştı. “Ama elimde kalırsın. Kimse kurtaramaz seni” genç adamın -ona göre- çelimsiz vücudunu ve en az yirmi beş santim kısa boyunu alaycı bir yüz ifadesi ile inceledi.

“Senin adın ne?” diye sordu genç adam.

“N’apıcan sen benim adımı?” Sinirli bir şekilde gözlerini kapatıp başını sağa sola oynattı. Dudaklarının hareketinden sabır vermesi için Allaha dua ettiği anlaşılıyordu “Sus da yürü. Müdür beyi bekletme.”
“Tamam be. İki lafın belini kıralım dedik”

“Kırma. Ses etme yoksa bir daha konuşamayacak hale getiririm seni” elindeki copla genç adamın böğrünü dürtmüştü.

Genç adam acıdan dolayı zıplamış “anam” diye inlemişti. Üst kattaki müdürün odasına gidene kadar bir daha ağzını açmadı. Kapıya gelince Abbas’ın emriyle durdu. Abbas üstünü başını düzelttikten sonra kapıyı iki kez tıklattı, boğazını küçük öksürüklerle temizledi, kapı kolunu çevirip başını içeri soktu. Bir saniye sonra hiçbir şey söylemeden kapıyı iyice açıp alev gibi gözlerle genç adama bakıp kafasıyla girmesini işaret etti.

Genç adam ürkek adımlarla odaya girdiğinde müdürü ve masasının önünde oturan yaşlıca adamı gördü. Adam çok yorgun görünüyordu. Birkaç adım ilerledikten sonra Abbas da içeri girip kapıyı kapattı. Yaşlı adam müdüre bakınca müdür Abbas’a çıkmasını işaret etti. Abbas itiraz edecek olsa da müdürün gözleri yeterince etkiliydi. Adam durumu kabullenip dışarı çıktı ve kapıyı kapattı.
Bir anlığına genç adamın keyfi yerine geldi. Neredeyse kendisinden daha kısa ve zayıf olan müdür, insan azmanı Abbas’ı bir bakışıyla kediye çevirmişti. Bütün karizma yerle bir… Hücreye dönerken bunu kullansam mı acaba diye geçirdi içinden. Sonra copla dürtüldüğü zaman böğründe oluşan küçük çürük sızlayınca vazgeçti. Ne olacağını tahmin etmeye çalışıyordu. Müdüre ve yaşlı adama baktı. Adamın gözleri nemliydi. Müdürün gözleri ise alev alev yanıyordu sanki. Her an gözlerinden bir alev topu fırlatıp onu kül edecekmiş gibi bakıyordu. Ama o Abbas gibi değildi. Bir bakışla kedi olacak kadar korkak değildi. Müdürün gözlerine bakıp cevap vermek istedi… Bir saniye sonra gözlerini kaçırmak zorunda kalmıştı. Abbas’a hak verdi…

Sessizliği yaşlı adam bozdu. “Müdür bey birkaç dakika yetecek bana. İzin verir misin genç adamla iki dakika yalnız kalayım?”

“Mümkün değil Hasan Bey. Böyle konuşmamıştık”

“Bütün sorumluluğu alıyorum. Yanlış bir şey olmayacak emin olun”

Müdür birkaç saniye düşündü. Ayakta elinde kelepçeleri ile bekleyen genç adama baktı. Adamın gözünde korku yoktu. Fakat farklı bir şekilde bakıyordu. Hasan bey’e baktı. Yüzündeki sıkıntılı ifadeye rağmen başıyla onayladı.

“Sadece beş dakika. Lütfen bunu yaptığıma pişman etmeyin beni.” Dedikten sonra masasından ayrılıp kapıya doğru yürüdü. Son bir bakış attıktan sonra yaptığına kendisi de inanmıyormuş gibi bir hareketle kapıyı açıp çıktı.

Hasan bey genç adama acıyan gözlerle bakıyordu.

“Merak etme sana bir şey yapacak değilim.” Sandalyeye oturmasını işaret etti. “Sadece konuşmak istiyorum.”

Genç adam oturdu.

“Benim kim olduğumu biliyor musun?”

“…”

“Ben O’nun babasıyım.”

Genç adam bunu duyunca hafifçe oturduğu yerde geriye gitmeye çalıştı ama bir faydası yoktu.
“Sadece şunu bilmek istiyorum” hafifçe çocuğa doğru eğildi “Pişman mısın?”

“…”

“Tamam anladım. Şimdi seninle kısa bir işim var. Sonra buradaki hayatına kaldığı yerden devam edebilirsin.” Derin bir nefes aldı. “Kızım intihar etti. Senin içine ettiğin dünyada yaşamak istemedi. Kirlettiğin dünyamızda.” Sözleri titremeye başlamıştı. “Onu teselli edecek cümleler kuramadım. Onun ölü, senin de yaşıyor olman ne kadar da acı ve haksızlık.” Nefes almak için durdu. Adam zor nefes alıyordu. Çocuğun gözünün içine baktı. “Senin de ölmen gerek biliyor musun? Ya da…” bir saniyeliğine sustu. “Bu delikten hiç çıkmaman.”

Çocuk duydukları karşısında şok olmuştu.

Hasan bey kapıya baktı. Çocuk, adamın kapıya bakmasından tedirgin olmuştu. Adam elini cebine soktu. Çocuk birden tüm vücuduyla titremeye başlamıştı. Adamın elini cebinden çıkardığında genç adam rahatlamıştı. Sadece bir mendil…

Birkaç dakika sonra odanın kapısı açıldı. Müdür içeri girdiğinde her şey normal görünüyordu. Hasan bey müdürü görünce ayağa kalktı. Tokalaşıp teşekkür etmek ve vedalaşmak için elini müdüre uzattı.

“Çok teşekkürler. Bunun benim için ne kadar önemli olduğunu tahmin bile edemezsin dostum.” Dönüp çocuğa baktı. Hafifçe gülümsedikten sonra müdüre döndü. “Görüşmek üzere dostum. Tekrar teşekkür ederim” dedi ve odadan ayrıldı.

Müdür sakin bir şekilde sandalyede oturan çocuğa bakınca. Çocuk rahatsız hissedip ayağa kalktı.
“Saim” diye seslendi müdür. Kapı açıldı ve Abbas içeri girdi. Çocuk gülümsemeye başlamıştı. Müdür de Saim de şaşırmıştı. Saim genç adama doğru copuyla hamle yapacakken müdür elini kaldırıp durmasını emretti.

“Hasan beyle ne konuştunuz?”

Çocuk ona söylendiğini anlamamış gibi merakla müdüre baktı.

“Hasan bey ne söyledi sana?”

“Pişman mıyım diye sordu.” Umursamaz bir şekilde konuşmuştu. “Ha… Bir de kızı intihar etmiş.” Birkaç saniye bekledi. “Ölmüş…”

Saim sinirinden ne yapacağını şaşırmış durumda bekliyordu.

“Peki, sen ne dedin?”

“Bir şey söylemedim.”

“Peki, pişman mısın?”

“Tabi ki hayır.” Hiç düşünmeden cevaplamıştı.

Müdür de Saim de cevap karşısında şok olmuştu.
“Al bu şerefsizi Saim. Elimden bir kaza çıkacak şimdi. Birkaç gün daha tek başına kalsın. Sonra en uygun koğuşa gönderirsiniz”

Saim mesajı almıştı. Keyfi yerine gelmişti. Copu çıkarıp yine genç adamın böğrünü dürttükten sonra kapıyı gösterdi. Genç adam hafifçe inledikten sonra yola koyuldu. Aklında hala böyle bir adamın adının nasıl olup da Saim olduğu vardı. Adamın suratına baktı. Yüzünde alaycı bir gülümsemeyle “Saim ha? Ben sana yine de Abbas desem?” gülmeye devam ederek odadan çıktı.

2 Beğeni

lannn devamı nerde :smiley: biliyorum çok alakasız olucak ama nedense aklıma kuyucaklı yusuf geldi. oda kendi içerisinde bazı düşüncelerle boğuşuyordu. güzel olmuş hocam eline sağlık

1 Beğeni

Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Gözünüze takılan bir bölüm oldu mu?

Valla ne yalan söylim gözüme devamı takıldı onuda bulamadım :slight_smile:

1 Beğeni

:slight_smile: Devamı yazılmış durumda aslında ama şimdilik paylaşmayayım.
İlginiz için teşekkürler. :pray:

Konu ya da tarzım mı problem acaba? Yorum yapan olmayınca acaba dedim.

Elinize sağlık. Merak uyandıran bir hikaye. Diliniz akıcı. Yazım kurallarına da uymuşsunuz. Sadece öykünün başında baş kişi şeytana uyduğunu söyleyip ardından pişman olmadığını söylüyor. Pişman olmayan kişi eylemini şeytanla bağdaştırmaz sanırım. Devamını merak ediyorum. Neden pişman olmadığını bilmek istiyorum.

2 Beğeni

Zaman ayırıp düşüncelerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim.

Aslında bu bölüm, asıl hikaye için küçük bir giriş. Bu bölümde yer alan asıl kişinin hikayedeki rölü bir tetik görevi görmesinden daha fazla değil.

Aslında hikayenin bu bölümündeki genç adamın kendisiyle çelişmesi, bazen haddinden fazla cesur bazen de korkak olması gibi bir durum söz konusu. Bunları toparlayarak psikolojik bir rahatsızlık ile ilişkilendirmeyi düşünüyorum. Bunun için yapmam gereken araştırmalar var. Kurguyu tamamlamak için detaylara girmedim.

Kurguyu toparlayıp sonuçlandırdıktan sonra yazım ve kurgu ile alakalı tam bir elden geçirme yapacağım. (Bitirebilirsem tabi :slight_smile: )

Şu ana kadar yazdığım kısmı 7bin kelimeyi geçti. 7-8bin kelime daha çıkar diye düşünüyorum.

İlerleyen günlerde yazım hataları ve kurgusal problemleri kontrol ederek birkaç bölümden kısa alıntılar paylşmaya çalışırım. Belki neden pişman olmadığına dair bir şeyler de çıkar ortaya.

İlginiz için tekrar teşekkürler.

1 Beğeni