Keyif Dinlenme Tesisleri

KEYİF DİNLENME TESİSLERİ

“Keyif dinlenme Tesislerine hoş geldiniz… İyi istirahatler dileriz.. Çaylar şirkettendir.” Ses şehirler arası karayolunda ve caddenin kenarında geniş bir alanı kaplayan tesislerinde belki milyonuncu defa yankılandı. Saat, gece yarısını geçeli bir hayli olmuştu. Koca alana otobüslerin biri yanaşmadan diğeri kalkıyordu. İster baştan ister sondan sayın ondan fazla otobüs bulunuyordu peronda. Çoğu zaman inen yolcularla binen yolcular birbirine karışıyorlardı. Hava serindi ama yazın bitmediği bu günlerde insanların pek şikâyet etmediği tatlı bir serinlikti. Araç yanaşır yanaşmaz kapılarını açtı. Önce yolcular indi yarı uyur halde. Ardından gençten biri yanaşıp otobüsün her yanını deterjanlı suyla fırçaladı. Ardından gelen bir başkası hortumla su tutup iyice kirini çamurunu akıtıyordu. Yeteri kadar yıkandığına emin olduğunda camların özellikle ön camın suyunu bir çekpasla sıyırıyordu. Her zaman olmasa da bazen kaptan şoförlerden bahşiş kaptıkları bile oluyordu.

Yolcular sıra sıra salona giriyorlardı. Kimi sallapati tavırlardaydı kimi ciddi havadaydı. Ama çoğu uykuluydu. Bazıları dışarıda bulunan masalara oturuyorlar serin hava ile ayılmaya çalışıyordu. İçeri girdiklerinde kendilerini büyük bir salon karşılıyordu. Kocaman salonun büyük bir bölümü çay salonuydu. Otobüslerden inenler burada oturuyordu. Belli etmemeye çalışsalar da gözleri elinde çay tepsisiyle dolaşan garsondaydı. Bazıları belki hediyelik eşya almak için duvar diplerindeki küçük sergileri gezip bütçelerine uygun bir şeylerin olup olmadığına bakıyorlardı. Terk tük de olsa salonun bir yanındaki restorana girenler oluyordu. Burası fakir yolcuların girmeye cesaret edemediği restorantdı. O bölümde lüks masalar sıralanmıştı. Mola yeri olarak burayı seçen kaptan şoförlere yiyeceklerin en âlâları veriliyordu. Görünürde bir ücret alınıyordu ama normal müşteriden aldıklarından çok düşüğü olmalıydı. Bu hak sadece kaptan şoförlere verilen bir haktı. Enderde olsa o masada yemek yiyenlere rastlanıyordu.

***

“Sence bundan bir şey çıkar mı?” dedi adam yanında duran güzel kadına. Gerilerde salonun parlak ışıklarından uzak kalmış gölge bir masanın kenarında oturuyorlardı. İki genç erkek ve güzelce bir kadın kendi hallerinde gibiydi. Adamın gösterdiği yerde restoranın masalarının birinde orta yaşlı bir adam oturuyordu. Ufak tefekti, iyi giyimliydi ve yalnızdı. Sadece üzerindeki deri monta baktığınızda bile kişi hakkında bir fikir sahibi oluyordunuz. Üstelik önünde birkaç tabak yemek vardı. Yani üçün beşin lafını etmeyecek birine benziyordu.

“Olabilir ama önemli biri olmasın” dedi genç kadın. “Başımıza iş almayalım”

“Yanında bir evrak çantası görüyor musun, ya da boynunda ipek kravat.” Diğerinden daha yaşlı olan kirli sakallı adamdı konuşan.

“Önemli insanlar Mercedeslerine Audilerine biniyorlar” dedi diğer adam. Daha gençti ve daha yakışıklıydı.

“Ne zaman başımız derde girdi ki.” Adamın sesi alaycıydı kendine fazla güvendiği belli oluyordu. Güvendiği, bir yerde uzun süre kalmamalarıydı. Birkaç gece takılıyor yeteri kadar kazandıklarına inandıklarında başka bir yere gidiyorlardı. Kadın başka bir şey demedi. Bu oyundan yani oltanın ucundaki yem olmaktan sıkılmaya başlamıştı. Kirli sakallı adam genç kadının sessiz kalmasını onay kabul etti.

“Biz bir nevi heyecan hizmeti veriyoruz ve bedelini de anında alıyoruz” dedi. Genç kadın kendi duyacağı şekilde. Yaptıkları iş kadını müşteriye yaklaştırmak işe başlamadan müdahale edip kurbanın cebindeki tüm parayı almaktı yaptıkları. Bazen öfkeli ağabey oluyorlardı bazen yakın akraba, kuzen.

“Bir gün başımız derde girecek ama bakalım ne zaman”

“Bir şey mi söyledin” gene kirli sakallıydı konuşan. “Yok reis, repliklerimi tekrarlıyorum” Bir dakika sonra genç adam masada yemek yiyen yolcunun yanına varmıştı.

***

Adam iyi giyimli yolcunun yanına varıp sorusunu sorduğunda başıyla onaylamıştı. Ardından müşteri ve aracı konaklama tesisinin servis kapısından geçip arka sokağa çıkmışlardı. Dar sokak karanlıktı. Sağda solda atılmış gibi duran eşyalar, çöp tenekeleri gizemi ve korkuyu arttırıyordu. İleride sokağı sessiz bir caddeye bağlayan noktada solgun bir sokak lambası görünüyordu. Onunda bir mum kadar etkisi yoktu. Caddenin ötesindeki kasaba derin bir uykudaydı. Kısa boylu iyi giyimli adam çevreyi dikkatle inceledi. Yanındaki genç adam müşterisinin bu kadar çabuk ve üstelik soru sormadan evet demesine şaşırmıştı ama o alacağı paraya bakıyordu.

“Afet, şimdi gelecek ve seni cennete uçuracak” dedi genç adam. Otelde bavulları odaya bırakınca bekleyen komi gibi bekledi birkaç saniye. İşin en sevdiği bölümü buydu. Diğer ganimeti paylaşıyorlardı ama bu bahşiş kendisine kalıyordu. Adam durumu anlayınca hiçbir şey demeden elini cüzdanına attı ve bir banknot çıkardı. Yabancı parayı gören yakışıklı gencin bir anda gözleri parladı. Kapar gibi parayı aldıktan sonra karanlıkta kayboldu.

Aradaki adam gidince hemen karşıda uzun boylu bir silüet belirdi. Ahenkli adımlarla orta yaşlı müşterisine yaklaştı. Her adımında yıldızların bile hayran kalacağı saçları dalgalanıyordu. Birkaç dakika önce salonda duran kadın bu defa iyice dekolte giyinmişti. İri göğüsleri dışarı fırlayacakmış gibi görünüyordu. Avına yaklaşan kaplan gibi adama yaklaştı. Ağır attığı her adımın iştahı arttıracağını biliyordu. Mini eteği uzun ve güzel bacaklarını ortaya çıkarmıştı. Yüksek topuklu ayakkabıları kraliçenin tacı gibi giysilerini tamamlıyordu. İyice yaklaştı. Naneli diş macunu kokan nefesi adamın içini gıcıklıyordu. İnce hoş bir parfüm çevrelerini sarıyordu. Adamın ince ve eklemli parmakları kadının yumuşak ve pürüzsüz yüzüne dokundu. Dokunuş kadının hoşuna gitmişti. Hele adama iyice yaklaşınca duyduğu koku kendisini mest etmişti. Gözlerini kapadı. Genellikle yaptığı işi sevmiyordu. Ama bu defa belki de hiç olmadığı kadar keyif alacaktı bu işten. Gözlerini kapattı işi akışına bıraktı. Yine de fazla zamanının olmadığını biliyordu.

Dudakları birden sert bir nesneye dokundu. O güzel koku gitmiş tanımlayamayacağı iğrençlikte bir koku yayılmıştı çevresine. Kusma isteği bastırılamayacak hale geldi. Gözlerini açtığında en kötü kabuslarda bile görülemeyecek bir şey vardı karşısında Az önce kendisini öpen dudaklar açılmıştı. İçe dönük sıralı dişler salyalarıyla kuyu halini almıştı. İnsan gözünün görebileceği bir girdap gözlerinin önünde dönüyor büyüyordu. Korkunç bir çığlık attı ama o girdap önce çığlığını yuttu. Karşı konulmaz bir güç kendisini çekmeye başlamıştı. Birkaç saniye sonra genç kızdan geriye bir molekül bile kalmamıştı.

Kenarda karanlığın içerisinde bekleyen iki adam gördüklerine inanamıyorlardı. Bir an önce iyi giyimli kibar bir bey havası taşıyan kişi tanımlayamayacak hale bürünmüştü. Başı sert pullar, dikenler içerisindeydi Ayakları kocaman ve dizlerinden bükük bir haldeydi Ağzı açılmış büyümüş yaratık bin dişli bir ağız haline dönmüştü. Sonra derin bir kuyu gibi genç kadını içerisine çekmişti. Bir saniyede belki de daha azında yaratık eski haline ufak tefek adam şekline dönmüştü. Üstelik saçının telinde bile karışıklık yoktu.

İki adam önce birbirlerine baktılar ve ardından hızla koşmaya başladılar. Birinin elinde koca bir odun diğerinde kasap bıçağı vardı. Daha yanlarına varmadan adamın bu defa adam kılığındayken ağzı bir kere daha açıldı. O korkunç bin diş tekrar ortaya çıktı. İki haydut bir duvara çarpmış gibi oldular ve ardından yaratığın bir adım önünde yere yuvarlandılar. Kendilerine geldiklerinde az önce kızı yutan canavar karşılarındaydı. Büyülenmiş gibiydiler hiç sesleri çıkmıyordu. Yaratık genç ve yakışıklı olanı eliyle sanki basit bir dal parçasını kaldırır gibi tuttu ağzına attı. Diğeri sürünerek kaçmaya çalışıyordu ama nafile. O da büyük ve korkunç karanlığın içerisinde kayboldu.

***

“Neredesin abicim” dedi kaptan şoför. “Geç kalıyoruz.” Göz göze geldiler bir an. Yolcu cevaben hafifçe geğirdi. “Yarasın abime yedikleri” dedi hemen arkasındaki muavin delikanlı. Adamın dudağının bir yanı hafifçe büküldü. Gülüyordu belli ki. Ufak tefek adam koridorda ilerledi ve yerine koltuğa oturdu. Bir dakika sonra otobüs Keyif Tesisleri’nden asfalta çıkmış karanlığa karışmıştı.

1 Beğeni