Kitap satış rakamları neden açıklanmıyor?

Kısa cevap: Muhtemelen duygusal sebeplerle açıklanmıyordur. Kesin olarak ben de bilmiyorum.

Uzun cevap (Hatta daldan dala atlama): Yayınevleri satış rakamlarını açıklamıyor çünkü açıklamaları için bir neden yok.
Bankalara bağlı yayınevleri ise net rakamlarla olmasa bile bir rakam söyleyip okura teşekkür edebiliyor. (Bu arada gönülden tebrik ederim) Neden? Çünkü neredeyse herkes banka sponsorluğundaki yayınevlerinin diğer yayınevlerinden daha az risk aldığını ve daha cüzi kârlarla satış yaptığını biliyor. Telifsiz eserleri satış rakamlarının ciddi bir kısmını oluşturuyor.
Daha önce de şahit olduğum üzere Türk okurunun ekseriyetinin biraz sorunlu bir yapısı var. En iyi çeviriyi, en iyi yazarı, en iyi kâğıdı, en iyi baskıyı, en canlı renkleri vs. en ucuza edinmek istiyor. Bununla da kalmak istemiyor, okuduğu kitabı sadece kendisinin dâhil olduğu ayrıcalıklı bir azınlık okusun istiyor. “Çok satmaya çalışıyorsunuz!” lafını bir itham gibi işaret parmağını sallayarak söylüyor. İnsan bir durur düşünür bu lafı etmeden önce, ben ne diyorum acaba, diye. Yayınevleri iflasın eşiğinde olsun, çevirmenler direkt açlıktan ölsün, yazarlar da günde bir dilim ekmek ve çeşme suyuyla yaşasın istiyor (Abarttığımın farkındayım :slight_smile: ).

Türk yazarlara gelirsek. Arkadaşlar ne kadar çok Türk yazar okursanız o kadar çok Türk yazar basılır. Ne kadar çok yeni yazar okursanız o kadar çok yeni yazara şans tanınır. Türkiye’de her 5 kişiden 6’sı şairdir ama doğru düzgün ne şiir kitabı basılır ne de satılır. Neden? Kaç kişinin kütüphanesinde 20’den fazla şiir kitabı var? Peki kaç kişinin kütüphanesinde 20’den fazla roman var? Kaçınız hiç tanımadığınız yeni bir yazarın kitabını alıp ona bir şans veriyorsunuz? :slight_smile:

9 Beğeni

TMÇ 2010 yılında üniversite 1. sınıfta uygarlık tarihi ders kitaplarımızdan biriydi ve o zamanlar adını öğrenci ve hocalardan başkası bilmezdi. Şimdi bu kadar satılmış olmasına inanamadım görünce. :grinning: Sosyal medyanın kitap satışlarındaki yeri tartışılamaz sanırım.

Türk okurunun yaptığı bu davranışı (her Türk okur değil tabii bir kısmı) okumayı yeni huy edinmiş insanların görgüsüzlüğü olarak nitelendiriyorum. Zannediyorlar ki bir onlar okuyor, bir onlar biliyor. Bazı şeyleri de tekellerinde tutmak istiyorlar. Gülün Adı’nın ismi geçtiğinde ay o çok popüler yaa ben okumam onu, diyen duydu bu kulaklar. Acaba gerçekten okusa anlayabilecek mi, diye düşündüm ki normalde kimse için bu kadar ukalaca düşüncelere girmem sonuçta bilemem kapasitesini kimsenin. Ama o cümleyi kuruşu beni bunu düşünmeye itti. Okuma konusunda da Türkiye kendi snob kitlesini oluşturmuş durumda diyebiliriz. :joy: İnşallah zamanla azalır.

2 Beğeni

+5 baskı yapmayacağı düşünülen derken çok satması düşünülmeyeni kastediyorum. TMÇ, Ahmet Ümit kitapları gibi çok satan kitaplar ilk baskıda 50.000 de olabilir 5000 lik baskılar halinde de basılabilir. Can Yayınları kapağında yazıyor baskı adedi, kitapçıya gidince inceleyebilirsiniz.

Hislerime tercüman olduğunuz için size teşekkür ederim. Bir okur olarak dünyada şu an yazılmakta olan bütün kitapları okuyamayacağımızdan -bir de insanların ekonomik sıkıntıları neticesinde- ötürü insan “sağlamcı” davranmak istiyor. Haliyle klasiklere ya da okuduğu türün en iyilerine yöneliyor. Ben de isterdim bilimkurgu denilince akla Türk bir yazar (milliyetçilik yönünden değil de ülkemizin göğsünü kabartması yönünden) gelmesini. Bu da okumak ve daha çok okumakla oluyor.

Türk yazarlarım sevdiğim bir yönü onları “Çeviride hata mı var acaba?” ya da “Üslubu nasıl acaba?” gibi sıkıntılara katlanmadan okumak. Bazen sitede yabancı yazarlar adına yapılan “Yazar harika bir üslupla yazmış.” eleştirisini görünce tuhafıma gidiyor. Her ne kadar çevirmenlere saygım sonsuz olsa da kafamdam bir türlü “Çevirmen cümlelerini okuyorum.” düşüncesini atamıyorum. Aldığımız bin kitabın arasına hiç değilse bir tane Tanpınar sıkıştırsak fena mı olur? Kendisini geçtim, günceldeki herhangi bir yerli yazar da olabilir. Eğer zaman kaybından laf açılırsa şiir ya da küçük öykü kitapları öneririm. En azından deneyelim. Kaybettiğiniz şey maksimum yirmi lira (Sait Faik’in bir hikaye kitabını on liranın altında bir fiyata almıştım.) olur. Yukarıda bahsettiğim çevirmen cümleleri yabancı yazarlarım şiir kitapları için de geçerli.

Kendisini özel bir kar tanesi ve üstün ayrıcalıklara sahip bir topluluğun parçaları olarak gören okurlara bir şey demeyeceğim. Yeter ki okusunlar. Tabii “Basmayın artık.” gibi tuhaf cümlelerden vazgeçtikleri sürece kendilerine karşı anlayış gösterebilirim.

Bir şeyleri dikte etmiş gibi oldum ama samimi cümlelerim bunlar, yanlış anlaşılmasın. Yoksa isteyen istediği edebiyatın istediği yazarını okusun, beni ilgilendirmez.

2 Beğeni

Sait Faik, Sabahattin Ali gibi yazarlar hiç olmasa bile herkes tarafından en az bir defa okunuyordur bence. Mesele bana kalırsa yeni yazarlara biraz yer vermekte. Ben ki normalde bile senede en az iki tane hiç bilmediğim Türk yazara yer veririm okuma akışımda ve sonra bakarım ben bu kişinin kitabını bir daha okur muyum, okumaz mıyım, diye. Diğer yandan dikkatimi çeken bir durum oldu. Eskiden beri yazmayı seven ve bir dönem kendim de kitap çıkartma hayalleri kuran biri olarak tanınmayan birisinin ilk kitabının az sayfalı olması gerektiğini anladım çünkü sayfa sayısı çok olunca fiyat da yükseliyor. Bu yüzden de kimse sıkışık bütçesinin içinde otuz lira hiç tanımadığı birisine ayırmak istemiyor fakat on-on beş lira olan bir kitaba şans verebiliyoruz ve yüz sayfa bizim hayatımızdan çok çalmıyor. Her ay olmasa da üç ayda bir Türk bir yazara yer vermek zor olmasa gerek bizim açımızdan. Biz nedense adı sanı duyulmamış insanlara karşı güven besleyemiyoruz. Sorun buradan mı kaynaklanıyor emin değilim. Diğer bir nokta da kendi yazarımız olunca inanılmaz eleştirel bir şekilde yaklaşıyoruz kitaba. Her şey kusur gibi görünüyor. Bir de fantastik veya bilimkurgu içerikliyse kitap vay haline… Tolkien’den bir başlıyoruz arkası kesilmiyor. Gelişim öyle bir anda tek kitapla olmuyor maalesef. Yavaş yavaş ve adım adım oluyor ama bizler biraz acımasızız bu konuda. Kendi yazarımıza nemrut davrandığımızı düşünüyorum. Mutlaka olmayanlar vardır ama çoğunluk olarak bakmak lazım bu duruma.

6 Beğeni

Sevdiğimiz yabancı yazarlar kitaplarında başka yazarlar önerebiliyorlar. Okurlar bu yazarlara nasıl yaklaşıyorlarsa bu hareketin aynısını Türk yazarlarımıza da karşı sergilemelerini beklerim. Klasik yazarlarımızdan birini örnek verdim, dediğiniz gibi asıl mesele şu anın yazarlarına sahip çıkmakta yatıyor. Hem bu zamanı ayırmayıp hem de “Ne olacak bu Türk edebiyatının hali?” dememeliyiz. Biz okuyacağız ki Türk edebiyatı da yükselecek, hem kalite olarak hem de hayal gücü ve dünyayı etkileme yeteneği olarak. Böyle yazarlarımız oldu, neden daha fazlası olmasın?

Pratchett Diskdünya serisini “yazdıkça gelişti” diye okudum bir yerlerde. Bizde buna tahammül yok galiba. Bu nokta oldukça önemli, çok önemli. Malloryan ve Belgariad’ın yazarı David Eddings “Ben insanlara fantastiği sevdirmek istiyorum, o yüzden nasıl yazdığımı kafaya takmıyorum.” diyor ve bunu kabulleniyoruz. Kendi yazarımız böyle bir şeye kalkışsa olmaz tabii.

Bilmiyorum, bu konuda çok romantik davranıyorum galiba. Nitekim büyük bir derya bu, elimizin altında akıyor gürül gürül. Başka bir başlıkta “Çocukları Türk edebiyatından uzak tutun” dememe o kadar üzüldüm ki şimdi, size anlatamam. Elimizin tersiyle itmeyelim bu nehri, herkesten ricam budur. Bin Vonnegut arasına bir tanecik Vüsat Bener sıkıştırılamaz mı ya da , ne bileyim, Emrah Serbes? Bu duruma üzülüyorum. Örnekler tuhaf gelebilir ama aklıma ilk bunlar geldi.

1 Beğeni

Bizim toplumumuzda yazdıkça gelişti diye bir durum çok zor. Bir öykü yazsan sana yardım etmek isteyen çıkmıyor, çıkan da garip garip yorumlar yapıyor. Kendi zevkine evirmeye çalışıyor. Seni hemen tepedeki kişilerle kıyaslamaya başlıyor. Diğer açıdan sen Türk olduğun için sana saygı duyulmuyor pek. Nedense yazar olarak görülmüyorsun. İçimizden biri çıkıp Belgariad’ı yazsaydı gelecek yorumları az çok görebiliyorum. Yahu içimizden kaç kişi böyle bir şey başarabilmiş? Bırak karalamayı da biraz destek ol.

Diskdünya evet, ilk üç kitap biraz ısınma gibi sonra sonra gittikçe açılıyor kitaplar. Keza hangi yazara bakarsanız bakın ilk kitapları normaldir zaten. Kimse doğar doğmaz koşmaya başlamadığına göre yazım da zamanla oturan bir şeydir. Bu yüzden ilk eserler hep acemilik kokar ve ilk eserler de yazarın gözünde büyümemiş bir çocuk gibidir. Kıyamadığı için de çok değiştirmez.

Ben yine de bahsettiğin yazarların iyi kötü duyulduğunu düşünüyorum. Wattpad’i geçiyorum. Oranın hedef kitlesi bizler değiliz. Hedef kitlesine de gayet iyi hitap eden bir platform orası. Şu forumda bile bir sürü yeni yazarın kitabı tanıtılıyor. Kaçımız alıp okuyoruz ki? Okumuyoruz, şans vermiyoruz, sonra da şikayet ediyoruz. Bence hakkımız yok. :slight_smile: Bu mesaj öz eleştiri de içermektedir. Kendimizi biraz kırmak zorundayız.

4 Beğeni

Kimseyi kırmak, gücendirmek niyetinde değildim. Ancak 2+2=4. Yeni yazarların okunmadığı bir yerde yeni yazarlar nasıl ortaya çıkabilir?

Birkaç sene önce eski bir arkadaşımla konuşuyordum. Epik fantastik bir roman yazmak istediğini söyledi ve bu türün ne kadar okunduğunu sordu.
“Sen fantastik/bilimkurgu türünde kaç Türk yazar okudun?” diye sordum.
“Değil Türk yazar, çeviri bile okumuyorum. İngilizcesini okuyorum,” dedi.
“Senin yazacağın kitabın hedef kitlesi senin gibi insanlar. Sen bile senin gibi bir yazarı okumayacakken, kaç kişiye ulaşabileceğini hesap edebilirsin,” dedim ona.

Durum bu.

7 Beğeni

Başımıza ne geliyorsa bu “kıyas” meselesinden geliyor. Bırakın insanlar sonuncu olsun, düşsünler ve kalksınlar ama öğrensinler. Ne bileyim, bir Agape belki LeGuin olmayacaktır fakat Agape olacaktır ve “bizim” olacaktır. Benim derdim bu.

Safi iyi dileklerde bulunmak ne kadar geliştirmeyecekse bir yazarı, safi onu yerin dibine sokan yorumlar da geliştirmeyecektir. Bu eleştiri sanatını kotarmakla alakalı bana sorarsanız. Bizde ya övgü ya yergi var, arası yok. Ben de bundan muzdaribim :slightly_smiling_face:.

Ben de kırmak istiyorum bu alışkanlığımı. Kırayım ki, kıralım ki yeniyetme yazarların önü açılsın. Biz de belki bir gün o yazarın bu yazarın “dehalığına” methiyeler düzmek yerine bizden birilerini de bağrımıza basarız.

Tuhaf bir paradoks. Düşünce yapısı değişmedikçe kendisinden sonra gelen yazarlar da aynısını yapacak. Asiimov okuyup bize Asiimovluk bilimkurgular yazacak, Tolkien okuyup bize Tolkienlik fantastik kitaplar yazacak. Bu durumdan nasıl kurtuluruz, gerçekten bilmiyorum. “Bizden” olan bir öykü nasıl yazılır, “bizden” olan bir fantastik ya da bilimkurgu romanı nasıl yazılır, bilmiyorum. Kendinden önce gelmiş yazarların dilini ve anlattıklarını inceleyeceğiz ki biraz biraz yerine oturacak yazdıklarımız. Birileri eninde sonunda yapmalı bunu şahsen.

Bu insanlar bilimkurguyu, fantastiği zeplinle gökten indirmediler. Kendi içlerine yöneldiler, düşüncelerini ve çevrelerini yazdıkları hayallerine kattılar. Tarihlerinden ilham aldılar. Bence yapılabilir, gereken tek şey çok okumak ve çokça içini yazdıklarına katmak suretiyle yazmak.

Not: “Sen yaptın mı tüm bunları da konuşuyorsun?” sorusuna cevabım “Hayır ama hayalim bu yönde.” diyorum :slightly_smiling_face:.

2 Beğeni

Bizden yazmak nasıl merak ediyorlarsa İhsan Oktay Anar’a bakabilirler.

4 Beğeni

Çok haklı bir yorum. Her kelimesine katılıyorum.

Dergi ve gazeteler böyle acemi yazarları yetiştirme görevini üstlenmiyorlar artık. Hem, burası bambaşka bir konu, yazdıkları için yazarları ufak bir ücret dahi ödemiyorlar. Okunma sayıları düştüğü için bir şekilde tolerans gösterebiliyorum fakat yurtdışında yazarlıkta başarı yakalamadan önce ufak da olsa gelir elde etmiş insanlar var.

Orası doğru tabii ki. Rıhtım’ın Seçki’si gibi bir şey mesela. “Bu Ayın Genç Yazarları” gibi bir kolektif oluşum. Tabii yine iş okurda bitiyior: Okur alacak, okuyacak ki bu dergi dönecek, yazarlarımız çıkmaya devam edecek.

2 Beğeni