İngilizce metinde de “ensest” geçiyor. Hangi akla hizmet böyle bir karşılık bulunmuş anlamadım.
“Two people sharing one room, inevitably enter into a kindhow shall I saya kind”
“The word is incest,” said Loand walked into the closet, walked out again with a young golden giggle, opened the adjoining door, and after carefully peering inside with her strange smoky eyes lest she make another mistake, retired to the bathroom.
1982 Can Yayınları baskısında üç kez geçiyor "incest"in karşılığı olarak:
Lolita’yı biraz da kızılbaşça bir zevkle, kendi kızım sayıyordum artık!
‘Kızılbaşlık derler ona,’ dedi Lo.
…bu öksüze sunabileceğim en iyi şey olan bu kızılbaşlık bozuntusundan iyi olduğunu farketmişti.
Sonraki baskılarda (İletişim) şuna dönüşmüş ifade:
Maalesef çok uzun zamandır bu hakaret kullanılıyor aleviler için (mum söndü belki daha çok bilinir). Zamanında Güner Ümit de böyle bir pot kırmış ve TV hayatı bitmişti (güya hamile bir kız stüdyoya gelmiş, Ümit “o kız benden mi” diye sorunca “yok babamdan” yanıtını vermişti kız. Ümit de “niye sen Kızılbaş mısın” deyince stüdyoyu basmışlardı).
Evet, ben de şaşırdım. Ensest gibi bir karşılığı varken çeviride kızılbaşı kullanmak? Bilemedim. Yanılmıyorsam Can Yayınları’ndaki 1982 ilk baskısından İletişim’deki 1988 revizyonuna (bendeki de bu) kadar da öylece kalmış bu deyim.
Acaba “baba-kızın yasak aşkı” yanlışlıkla kızılbaşlık olarak mı yazıldı, yani bir yanlışlık mı olmuş acaba? Yoksa zaten kızılbaşlığın böyle bir anlamının olmadığı kesin. Bence editör dikkatli olsa fark edebilirdi. Yok eğer yanlışlıkla olmadıysa vahim bir durum.
İsos81‘in de belirttiği gibi Alevilere hakaret içeren, ensest anlamında da kullanılan bir deyim. Yani bana daha çok kötü niyet, olmadı en azından çirkin bir gaf gibi geldi.
Evet, sanırım haklısınız. Hakaret veya gaf gibi duruyor. Gerçekten anlamak mümkün değil bu zihniyeti. Ensest desene oraya, kızılbaşlık ne alaka. Diyelim ki ülkemizde çirkin bir kesim bunu kullanıyor, kime ne? Şimdi çevirmenlik mi bu??
@Abraxas haklısınız, çok şaşırdım.
Bildiğim anlamı, alevilere yapılan zulüm ve baskılardan sonra ayaklanmalar oluşuyor, istismarı desteklemeyenler ve karşı çıkanlar kendilerince birbirlerini bilmek amacı ile kafalarına kırmızı bir şey bağlıyorlar. Tam anlamıyla ensestlikle ne gibi bir bağlantısı var anlayamadım. Ayrıca direkt ensest demenin ne sorunu var? Ensest psikolojik bir hastalık, sapkınlık. Baba-kızın yasak aşkı olarak basite indirgemek neyin nesi. Daha yumuşak kalıyor ve hiç hoş değil.
Kitabın 1980’li yıllardaki, şimdiye kıyasla daha da muhafazakar bir ortamda Türk okuruna sunulmuş olması etkilemiş olabilir bu tür ayarlamaları. Büyük ihtimalle ensest gibi kelimeler sansürcü devlet makamlarının dikkatini çekecekti ve kitap yasaklanacaktı. Yayınevinin stratejik bir kararı kuvvetle muhtemel.
O dönem o kadar popüler bir aşağılamaydı ki bu, hata yapmasını değil de, özür dilememesini yadırgardım ben de.
Şöyle bir anım vardır: Coğrafya özelinde Alevilerin yoğun olarak yaşadığı yerde okudum. Normalde Alevi-Sünni çatışması da bir Sivastaki olaylar kadar olmasa da yaşanırdı. Ben yine de Alevi arkadaşlarımla gayet samimiydim. Bir gün birisine bu “Mum söndü gerçek mi ya” diye sormuş, arkadaşımın gözlerinde hem hayreti hem hayal kırıklığını görünce nasıl bir hata yaptığımı anlamıştım. O yüzden özür dilemesi bence çok kıymetli.
Ülkemizde her işte olduğu gibi çeviri de eğitimle değil yapıla yapıla öğreniliyor muhtemelen. Beyefendi de yaptığını hata olduğu fark edip öğrenmiş ve dediği gibi ise 2. baskı ile beraber bu hatası düzeltilmiş. Belli ki o dönem kullanımı yaygın ve aşağılama amaçlı, ancak nereye varacağı da tahmin edilemeyen vahim bir hata olmuş. Aslında o dönem sonraki baskı da düzeltilmesi de hoşuma gitti, üstünden yıllar geçmesine rağmen durumdaki farkındalık ve iletilen özür de takdir edilesi.
Sanırım buradaki bir diğer vahim nokta çeviri kadar önemli olması gereken editoryal kısmın günümüzde olduğu gibi 40 sene önce de ihmalkarca icra edilmesi olabilir
Daha vahim bir rezillik, İnkılâp Kitabevi’nin 2010 basım Langenscheidt İngilizce - Türkçe sözlükte incest’in karşılığına ‘kızılbaşlık’ yazması. Ki Langenscheidt benim de ortaokul boyunca kullanmış olduğum, kaliteli bir markadır. Bizimkilerin işgüzarlığı tabii, adamlar bilseler kıyameti koparırlardı.
Tepkilerin sonucu ne oldu, sözlük düzeltildi mi bilmiyorum.
Olabilecek en aşağılıkça ithamlardan birisi bu. Namussuzluk hatta, ancak çevirmen amasız lakatsız fakinsiz özür dilemiş. Yaptığı hatayı küçümseme gibi saçmalıklara girişmemiş. Sonrasında hatasını düzeltmiş. Adamı linç etmeden hayatını zindana çevirmeden konu kapatılmalıdır. Asıl mesele bugün aleviler veya diğer azınlıklara yapılan üstü kapalı ayrımcılıktır. Asıl mesele ülke olarak bunu çözmeliyiz.
Alışveriş Merkezi’nin altından alıp okuduğum pek çok kitabın birinden kadim dünyada yaz sonrası mevsime Yılın Sonbaharı dendiğini öğrendim. Bu güzel tabirin yüreğime hitap eden bir tarafı var.
Yılın Sonbaharı ifadesinin nesi güzel, diyeceksiniz. Muhtemelen tahmin ettiniz. Özgün metne bakalım:
In one of the many books from below the Mall that I have read I learned that the season after summer was called, in the ancient world, the Fall of the Year. It is a beautiful phrase and it speaks to me deeply.
Yılın Düşüşü diye çevirmek yeterli değil, ben olsam “Yaprak Dökümü” diye çevirirdim
Siz olsanız?
Not:
Yıllar önce yazdığım bir yazının anılması çok mutlu etti beni. Paylaşım için teşekkür ederim.