Kitaplardaki Kötü Karakterlerin 'Özendiriciliği' Üzerine

Odaklatma, abartı, soyutlama, rahatsız ederek başka noktalara dikkat çekme vs. gibi kurmacayı etkileyici kılan şeyler, etkileyicilikleri sebebiyle o tür kuşkular uyandırıyor. Çünkü kurmaca vesilesiyle bir yabancının zihnine girmek, yaşanmamış veya okurun bilgi sahibi olmadığı hayatların en mahrem ayrıntılarını bilmek mümkün. Bu, gerçek hayatımızdaki ilişkilerimizde bile sahip olamadığımız bir yakınlık. Tabii, edebi açıdan bunu gözlemcilik, gözetleyicilik veya şahitlik gibi tanımlarla yorumlamak, daha uygun düşebilir.

Devamı=>

Sanırım, kişisel veya toplumsal hassasiyetleri diken diken eden konularıişleyen kurmacaların bu kadar tartışma konusu olmasının sebebi bu. Asla onaylanmayacak eylem ve tutumlar, kişinin büyük çabalarla oluşturduğu güvenlik kalkanını aşıp, kişisel alanını bile yok sayarak, doğrudan zihnine konuk edilmiş olunuyor. Üstelik, kişi bunu kendi arzusuyla yapıyor. Bu yüzden, kişinin özellikle zaman ve para ayırdığı şeyde bahsini dahi ettirmediği mevzularla karşılaşması daha da rahatsızlık sebebi olabiliyor.

Söz konusu kurmaca olunca, andığım ve anmadığım bir takım nitelikleri sebebiyle bu kaçınılmaz. Kurmacanın varlı da etkileyiciliği ve tesiri de, gerçek ile gerçek olmayanı ayırt etmede kullanılan zihinsel edinimlere bağlı. Kurmacanın varlığı, gerçek hayatta asla tecrübe edilemeyecek kapsayıcılık ve yakınlık hissiyatıyla mümkün. Kurmacanın etkileyiciliği ve tesiriyse, tüketicisi (okur, seyircisi, vs.) üzerinde belli başlı hisler uyandırmak ve bunlar arasında kombinasyonlar yaptırmak suretiyle düşündürmeye bağlı. Örneğin, duygusal acı ile fiziksel acı beyinde aynı bölgelerde uyarır, nörobiyolojik olarak aynı etkilere sahiptir. Çünkü beyin, soyut olanı da somut olanı kavramaya çalıştığı gibi kavramaya çalışır. Bu yüzden, bilinçli olarak farklı kategorilerde değerlendirdiğimiz ve apayrı bulunan şeyler beynimiz işlem yapısında fark gözetmeyebilir. Gerçek hayatı deneyimlerken otomatik olarak devreye giren bilişsel sistemler, kurmacayı zihnimizde canlandırmamızı sağlayan sistemlerin aynısı. Kısacası, yaşanmamış uydurmacaları (kurmacayı) idrak edebilmemiz, gerçekten yaşanmakta olanı idrak edebilmemizi sağlayan algı ve düşünce işleyicilerimize bağlı.

Hassasiyetler ve bu hassasiyetlerin ölçü ve biçimi kurmacayı tüketen kişilere (okur, seyirci, vs.) göre bile değişkenlik gösterdiğinde bu durum daha da ilginçleşiyor. Çünkü çok ama çok kişisel sınırlara hapsolmuş duyarlılıklar da beyindeki aynı ikaz sistemini harekete geçirecektir. Uyarının kaynağı farazi (kurgusal), ima yoluyla anlatılmak istenen bambaşka bir şey olsa da beyin her şeyi gerçekliği işlediği gibi işleyecek. Tabii, bu durum esnasında bilinçli tarafımızın neler döndüğünden haberi olmuyor. Bilinçli tarafımız sadece şiddeti değişen bir rahatsızlık hissediyor. O noktada bilinçli tarafımızı doğal olarak etkileşimde olduğu kurmacada kendisini neyin rahatsız ettiğini anlamlandırmaya çalışacak. Eh, ondan sonrası, bilinçli tarafın hafıza, eldeki verileri karşılaştırıp analiz etme, vs. gibi süreçlere girip, kendi bakış açısından neyin yanlış geldiğini irdelemelerle dolu. Tabii o irdeleme süreci de farazi ile gerçeği, mecaz ile doğrudanı, olasılık ile olanı aynı araçlarla inceleyen beynin vazifesi.

Tartışmalar her zaman olumsuz bulunan örnekler üzerinden gittiğinden farkına varılamayan bir şey var, olumlu eylemler içerip, hatta bunları öğütleyen kurmacaların azımsanamayacak kadar çok olması. Ancak içgüdülerimizin ortada sorun görülen bir şeyler varken tartışmaya daha hevesli hale getiriyor. Bu yüzden olumsuz bulunan örneklere odaklanıyoruz. Olumsuz bulunan örneklerin amacı, zararı, onlarla ne yapılması, vs. üzerine fikir yürütürken olumlu bulunan örneklerin gerçekten etkin olup olmadığı hiç tartışma konusu edilmiyor. Tartışmaların sebebi çalışmalar çıkmadan önce de tartışma konusu olan durumlar gerçek hayatta vuku buluyor. Hem de azımsanamayacak oranda. Olumlu bulunan örnekler yaptırımsal güçte olsalar, o olumsuzlukların gerçek hayatta birilerinin başına gelmemesi, eylemi gerçekleştirenlerin varolmaması gerekirdi. Ama var. Dönem dönem, “Doom yüzünden katliam yaptı!” ya da “Joker’im dedi, sinemaya saldırdı!” haberleriyle karşılaşılıyor; suçun gerekçesi olarak kurmaca gösteriliyor. Fakat bunlar gibi kurmacanın etkisine bağlanan suçlar ile kurmacayla ilişkilendirilmeyen suçların oranına bakıldığında, kurmacanın gerekçe gösterildiği olaylar çok ama çok az. Üstelik, sansasyonel başlıklarla sunulan haberlerin arkasında da kurmacayla bağı olmayan bambaşka etkenler olduğu ortaya çıkıyor.

Kurmaca insanları olumlu veya olumsuz yönde etkiler mi? İddialara rağmen eldeki bulgular kurmacanın tek başına o kadar etkin bir yaptırımsal gücü olmadığı yönünde. Olumsuz eylemleri hayata geçiren şey yine hayatın kendi dinamiklerinde. Trajik olaylar yaşanmadıkça da uzmanları ve mağdurları dışında o dinamikler üzerinde duran pek fazla kişi de olmuyor. Tabii üzerinde durulduğu zaman şipşak çözümler üzerinde duruluyor. O çözümler de her olayda dillendirilmiş fakat işe yarayıp yaramadığı ayrı tartışma konusu olan şeyler. Psikolojik olarak bunu garipsemiyorum. Çünkü olumsuzdan kaçınıp olumluya yönelmek gibi bir itkimiz var. Bu itkinin amacı, fiziksel bütünlüğümüz için psikolojimizi, psikolojimizi koruyabilmek için de fiziksel bütünlüğümüzü korumak; bunun için tehlikeden ne olursa olsun kaçınmamızı, gerektiğinde kendimizi korumamızı sağlayacak eylemlerde bulunmamızı amaçlıyor. O eylemler de çeşit çeşit ve bazısı gerçekten şaşırtıcı tuhaflıkta. Rasyonel gerekçelerle irrasyonel eylemlerde bulunmamıza bile sebep olabiliyor. Örneğin, olayın varlığını inkâr, suçu mağdurda bulmak, vs. gibi tutumlar bu kategoride yer alıyor. Bu kategoride kurmacaya özel irrasyonel tepkiler kurmacayı tasarlayanın üzerinde yoğunlaşıyor. Sunulan kurmacanın üreticisinin gerçek deneyimlerine, akli dengesine veya asıl niyetine yorma eğilimi yüksek oluyor. Özellikle korku yazarları o tepkilerden çok çeker. Yazdıkları ne kadar gerçeküstü olsa da o tür şeyleri düşünüp yazabilmelerini sağlıksız bir zihne bağlayanlar oluyor. Meslektaşları bile yorumda bulunurken aynı hataya düşebilir. Ne kadar aksi kanıtlansa da her şüphede aynı sorular ve kuşkular canlanıyor. İçinden çıkılamayan bir döngü bu.

Tartışmalar kurmaca üzerinden çıkıyor, evet. Ama kurgu olmayan içeriklerin bile etkinliğinin bir yere kadar olduğu hiç düşünülmüyor. Evet, kurmaca olmayan içerikler (deneme, manifesto, yorum, kuram, vs.) araçsal nitelikleri ve hitabetme biçimleri bakımından kurmacadan çok farklı. Ancak hayatın içinden çekip çıkartılan meselelerin önce soyutlanarak, sonra örnekler eşliğinde başka mevzularla olan benzerlikleri, farklılıkları ve “bu yüzden bu olabilir/oluyordur/olur” çıkarımları açısından kurmacanın dinamiklerini anımsatıyorlar. Kurmaca dışı içeriklerin doğruluğu tartışılırken destekleyeni kadar karşı çıkanı da olması, ortaya atılan fikir ve etkisi arasındaki bağın yüzde yüz verimle. Soyutlaştırmadan kuvvet alan içerikler zannedildiği gibi etkin olsaydılar, karşı çıkışların, yanlışlamaların, karşı argüman geliştirmenin, vb. tutumların gerçekleşmemesi gerekirdi.

Bu durumu dikkate alınca, kurmacanın etkinliğini tartışmalarında yanlış tarafından tartışıldığını düşünmeye başladım. Yanlış başlık yüzünden makul sorular bile yanlış biçimde soruluyor gibi. Kurmacanın insanları etkileyip etkilemediği endişesi üzerine duruldukça, gelen sorular da etkiler mi, etkilemez mi, sınırlarında kalıyor. Endişeyi tersine çevirerek kurmacayı sorgulamalı; gerçek hayattaki endişelerimiz ve korkularımız ne ki, gerçek olmayan hayatların gerçek olmayan deneyimlerinden ürkebiliyoruz, üzerine gidilmeli.

Kurmacada işlenen cinayette kimse zarar görmüyor. Cinayet gerçek hayatta işlendiğince birileri zarar görüyor. Tartışmalar, gerçek hayattaki cinayetlerin üzerimizde yarattığı endişe ve korkuya bağlı olarak tetikleniyor, buraya kadar sorun yok. Ama hedef tahtasına hatırlanan (gerçek hayattaki cinayetleri) değil, hatırlatan (kurmaca) oturtuluyor. O yüzden, tartışmanın odağı, her ne kadar etkiler mi etkilemez mi, ana başlığında yürütülse de, içeriği “İnkâr edilen veya da hep başka inanların başına geldiği düşünülen uygunsuz şey, neden önümüze sunuluyor, neden hatırlatılıyor?” kıvamında tartışıladuruluyor. Kabaca, usulsüz ve toplum için tehlikeli bir durumu yetkili mercilere rapor edenin, herkesi bu durumun varlığından haberdar ettiği için cezalandırılması gibi bir şey bu.

Örneğin, seri katil teması içeren en başarılı kurmacalar, gerçek hayattaki seri katillerden ilham alanları. O tür çalışmalara “Sağlıksız bir zihnin ürünü!” ithamı çok az gelir. Daha çok “sinir bozucu, rahatsız edici” yorumları gelir. Çünkü gerçek şahıslardan ve olaylardan ilhamla tasarlandığının bilinciyle yaklaşılıyor. İlginçtir, benzer hikâyeler tamamen uydurulduğunda “Sağlıksız bir zihnin ürünü!” yorumlarının oranı artıyor. Acaba yazarın karanlık bir geçmişi mi vardır. Bu iddiayı güçlü bir argümana dönüştürecek kadar çok örnekle karşılaşılmadı da. [https://kayiprihtim.com/haberler/cinli-polisiye-yazari-tutuklandi/, https://kayiprihtim.com/haberler/amerikali-cinayet-romani-yazari-kocasini-oldurmekten-tutuklandi/] O tür ithamlarla daha çok uğraşanların polisiye yazarlardan ziyade, fantezi ve korku ağrılıklı yazarlar olması ayrı bir konu zaten.

Kurmacanın işlevi ve etkisi varsa, bu, kişinin kendi yaşamı ve normları dışında kalan başka hayatların ve olasılıkların olabileceği bilincini taze tutmak olabilir. Kurmacayı tüketenin, bahsedileni gerçeğe dönüştürmesini değil, o bahsedilenler bağlamında zihnin dış dünyaya karşı uyanık ve sorgulayıcı olmasını sağlayabilir.

Kötü kaleme alınmış basit maceralar da ustalıkla kaleme alınmış derin metinler de kurmacanın bu yönü bakımından öyle ya da böyle yan yana geliyor.

Elbette içeriğin niteliği sebebiyle onu belli başlı sınırlar çerçevesinde anlatmak şart. Netice itibariyle, anlatım/kendini ifade etmek, muhatap alınanın (okur/dinleyen/izleyici) duygularını uyarıp tahrik etmeyi ve o tahrikle yükselen duygu ve düşünce fırtınasına yön veren yöntemler içerir. Teoride basit, uygulamada zor. Çünkü “duygu uyandırmak”, “tahrik etmek” ve “yön vermek” için kullanılan her öğe ve aşama hem kendi içinde çeşit çeşit hem de birbirleriyle yan yana geldiklerinde farklı sonuçlar vermeye çok müsait. Korkutmaktan, iğrendirmekten, güldürmekten, sempati uyandırmaktan vs. vs. duygu uyandırma öğesi var. Bu öğelerin tahrik edebilme niteliğine göre en hafifinden en ağırına kadar çeşit çeşit tonu mevcut. Öğeye ve tahriğine göre muhatapta uyanabilecek duygu ve düşünceler kısıtlıdır. Ancak bu kısıtlılık, kapsamı gereği, tasarı sahibinin öngörebileceği ya da kontrol edebileceği kadar dar değil. Yani muhatabın ortaya çıkan işten tasarı sahibinin arzulamadığı şeyler çıkarması her zaman olasılık dahilinde. Tasarı sahibinin yapabileceği en iyi -ve tek- şey kullandığı öğeyi ve tahrik tonunu sebep ve olası sonuç bağlamında kontrol ede ede hikâyeleştirmek. Başka bir değişle, biçemin kullanıma göre yaratacağı etkileri ölçüp biçerek hikâyenin hizmetine sunulmalı.

Meselenin özünü kavrayıp, anlatımda o özü ıskalamak mümkün. Doğru konu, yanlış hikâye, yanlış biçemle, başarısız içerikler çıkması kaçınılmaza yakın.

Usta kalemden örnek vermek gerek. Örneğin, Clive Barker; yazını sansürsüzlüğüyle bilinir. Bu tanım, onun her şeyi tüm çıplaklığıyla yazdığı izlenimi oluştursa da, sansürsüzlükten kasıt, hikâyedekilerin düştükleri durumları ve ikilemleri olabildiğince dürüst biçimde yansıtmaya çalışılmasından ileri geliyor. Evet, betimleme konusunda yeri geldi mi oldukça canlı olsa da, onun sınırsızlığında da kendi kurallarınca bir sınır var. Sevişirken duyulan şehvet, ölümün eşiğindeki dehşet, saf itkiyle verilen kararların yarattığı trajik veya absürt durum, vs. normalde iğrendirici veya cüretkâr bulunacak kalıpların doğru anda, doğru ölçüde ve doğru biçimde kullanımıyla aksettirir. Barker hikâyelerinde çocuklar da ölür, bedene ve cinselliğe dair tabuların da üstüne gidilir, intihar teşebbüsü tüm dehşetiyle aktarılabilir, vs. vs. Ama bunların hiçbiri de hikâyenin bağlamından koparak, alıp başını yürümez. Barker yazınında yoğun biçimde işlenen temalar (çaresizliğe rağmen yaşama devam etmek, her türlü aşırılığın yarattığı felaket, illüzyon kavramının yarattığı mutluluk ve dehşet, vs.) bağlamında, okurun dikkatini çekmeyi ve asıl meseleye odaklanılmasını sağlar.

Anlatım tekniğinin ustalığı sayesinde, sansürsüzlüğün sınırlarında gezinebilenler ile bunu başaramayanları karşılaştırdığımda, anlatımsal hataların nerede ve nasıl yapılabileceğine dair kabataslak bir fikrim oluşmuştu.

Kurmaca sahibinin çalışmasını sahiplenme biçiminin de hatalı tercihlerde bulunmasına katkısı olabilir. Ne yapılırsa yapılsın, kurmacayı tüketen kesimin ortaya konulan çalışmayı yüzde yüz sahipleneceği, sahibinin amaçladığı gibi anlayacağı yanılgısı. Bu, her kurmacayı hedefinden şaşırtıp başarısız kıldırabilecek bir unsur. Gerçek hayatın parçası olan durumu araçlaştırırken, gerçeklikle olan bağını tümden kopartmak da sorun yaratabilir. Elbette, kopuştan kastım, durumu, yarattığı rahatsızlığı koruyarak, anlatımda absürtleştirme, sembolizme dönüştürme, mecazlaştırma, vb. türde sınırlarda dolanacak biçimde kullanmak değil. Anlatım tercihleri “Bunu da anlayın artık!” raddesine çıkacak kadar aşırılaşabilir; mesajın rahatsız ediciliği ile aracın rahatsız ediciliği bütünleşik olduğunda, o tercihler, en azından kendi içinde bütünlüğü ve bağlamı açısından bir tutarlılık gösterir. Evet, sinirler gerilebilir, akıllar karışabilir, ama simgesellik, mecaz, absürtlük, vs. gücünü ve etkinliğini o sınırda gezinmesinden alır zaten.

Kopuştan kastım, belli bir iç tutarlılık ve bağlam kurma maksadıyla simgesellik, mecaz, absürtlük, vs. yapmaya çalışırken, rahatsız ediciliğin etkisini göz ardı etmek. Kurmacada hangi amaç için kullanılıyorsa, o amaca yüzde yüze verimle hizmet edeceği yanılgısıyla,. gibi soyutlayarak kurguya dâhil etmek. Bu da kafa karışıklığına ve sinirleri germeye sebep olur. Ancak

Her durumun tarafları ve yarattığı etki açısından kendine has dinamikleri vardır. Hatta yaşanış biçimine göre bile dinamikler ve etkileri değişiklik gösterebilir. Bunun farkındalığıyla, durumu kurguya uygularken hangi tercihin ne gibi hisler uyandıracağı, o hislerin nasıl yönlendirilebileceği ve o yönlendirmenin kurmacanın bütününde nasıl yer alacağı iyi kötü tahmin edilebilir. Evet, kurgu sahibinin de yaptığı her şeye ne gibi tepkiler geleceğini yüzde yüz verimle ölçebilmesinin imkânı yok. Ama dikkat ettiğim kadarıyla, temas edilen konu itibariyle sinirleri germeye en müsait olan, anlatım açısından yanlış anlaşılmanın eşiğine gelen ve fakat doğru anda uygulanan otosansürle ne şiş yansın ne kebap ayarında gidebilen kurmacalar mümkün. Durumu aktarmak ile bunun nasıl aktarılacağı arasındaki sınırlar bir şekilde korunabiliyor demek.

O sınırları koruyamayanın hatası, o durumu kurmacada araçsallaştırırken bahsini ettiğim farkındalıkla hareket etmemek. Durumu, ait olduğu gerçekleri ve kendi dinamiklerini hesaba katmadan işlemeye çalışmanın so

Hikâyedeki olayı tüm ayrıntısıyla, olabildiğince sinematik anlatmaya çabalarken, kantarın topuzu kaçabilir. Anlatılan durumun içerdiği hassas noktaların, gerçekten durumun mağduriyetini yaşamış veyahut yaşama endişesi bulunanlarca nasıl karşılanacağını dikkate alarak aktarmak gerek. Neticede amaç travma yaşatmak değil, o travmatik durum vasıtasıyla bir şeyler anlatmak. Bunun yolu durumu kayda alınmış gibi aktarmak değil elbette. Daha ziyade, durumu, hikâyede asıl dikkat çekilmek istenilen şeylere yöneltecek kabiliyete sahip betimleme, kurgu, odak noktası, edebi dil, bakış açısı, vs. seçmek.

Olumsuz eylemlerde bulunan karakterlere gelirsem. Karakterizasyona ve eylemlerindeki dinamiklere eklenen çelişkiler, hikâyeyi derinleştirmede çok işe yarar. Fakat bu çelişkilerin de eylemin kaldırabileceği kadar karmaşık ve duruma uygun olması gerek. Bu açıdan düşülen hatalardan biri, o tür eylemlerde bulunmayacak bir psikolojiye sahip karakter yaratıp, eylemi onun bakış açısından aktarmaya çalışmak. Bu da kurmacayla muhatap olacakları ikna edebilmek için, eylemleri ve taşıdıkları çelişkileri anlat anlat bitiremeyen veya da işi suç güzellemesi gibi algılanmaya müsait anlatılara dönüştürmeye yol açabilir. Suç eylemine ve suçlu psikolojisine yabancılıktan kaynaklanan bir açmaz gibi. Burada, o tasarıyı yapanın illaki olumsuz eylemi ve yarattığı psikolojiyi ilk elden tecrübe etmesi gerektiğini kastetmiyorum. Sorunun kaynağı, “Bakın, bu anlatılan bir suç, yapan da suçlu.” ikazı ile “Bu eylemi yapan, herhalde o sırada böyle düşünür.” kanısıyla hatalı/alakasız tercihlerle sunulmaya çalışılması. Örneğin, olumsuz eylemi icra edenin o sırada ahlaki çelişkilerine kafaya takacağı görüşü. Suçlu o noktada başarısızlığa uğramaktan veya da suçüstü yakalanmaktan dolayı tereddüde düşebilir. Ancak, ahlaki sorgulamalara gitmesi, o noktada zor. Zaten eyleme geçmiş, demek ki ahlaki sorgulamalara girme basamağını ya geçmiş ya da askıya almış. Fakat kurmacayı tasarlayan, ahlaki sorgulamayı o noktaya yerleştirince asıl anlatılmak isteneni hızlıca aktarabileceğini düşünebiliyor. Kalemi usta biri için bu belki mümkün olabilir. Ama amatör biri için, hatta hem amatör hem de kaleme aldığı durumlar üzerinde araştırması, birikimi vs. olmayan biri için bunun üstesinden gelmesi güç. Sonuç büyük çoğunlukla kötü karakterizasyona ve atlama tahtası olarak kullanılan mevzunun doğasını hiçe sayan bir tutuma sebep oluyor. Bu oturmamış altyapı, bahsini ettiğim hatalı "biçemsel tercihler"le pekiştirilmeye çalışılınca, ortaya çıkan sonuç daha da sorunlu durumlara meyledebilir.

7 Beğeni