KR Kitap Kulübü #11 Mevsim Yenice - Bilinmeyen Sular

İlk olarak Tekme Tokatlı Şehir Rehberi’ni, ardından ikinci kitabı Bilinmeyen Sular’ı okudum. Açıkçası ikisi de elime aldığım gibi su gibi aktı. Her öyküyü bitirdikten sonra, “Acaba bir sonraki nasıl?” heyecanıyla sayfaları çevirdim.

Bunun asıl sebebi konu açısından “Ne olacak?” heyecanı kesinlikle değil. Ustalıklı edebiyat kullanımına dair duyulan beklentiden dolayıydı. Cümlelerin, paragrafların akışı gerçekten çekiciydi. İşini bilen, edebiyatı ciddiye alan, bunun üzerine düşünen ve yaratmayı seven birisinin kalemini okuduğumu ilk kitapta hissettim.

Hâl böyle olunca "Bilinmeyen Sular"a karşı beklentim yüksek oldu. Okumak için güçlü bir istek duydum.

Yazarın ilk kitabındaki karakterler daha çok görmüş geçirmiş, kabullenme ve olgunluk aşamasında daha çok duran insanlar. Hayat onları bir köşeye çekmiş, acımasızca tekme tokat girişmiş. Onlar da ya kalkıp dayak yemeye devam etmiş ya da usanmış.

Bilinmeyen Sular daha öncesine götürüyor bizi. Güvenli limanlardan tekinsiz diyarlara. Yolun başına. Aşina olunmaya dair çekinceleri, cesareti sorguluyoruz. Hayata açılmanın korkutucu olmasının yanı sıra ne kadar gerekli olduğu üzerinde kafa yoruyoruz.

Kitap bilhassa Pink Floyd sevenlerin ilgisini bir tık daha fazla çekecektir. Hayranları bilir, şarkıların ağırlığını, insanı sarmalayan yapısını ve edebî açıdan yetkin kullanımını. Her öykü, grubun bir şarkısının anlatılanla uyumlu sözleriyle başlıyor. Bu güzel şarkı sözleri öylesine koyulmuş değiller, anlatıyla bir bütün hâlindeler. Bu da arkada Pink Floyd çalarken kitabı okumasını ayrı bir keyifli kılıyor.

Bilinmeyen Sular’ın en beğendiğim öyküsü kitaba hem ismini vereni hem de ilk başlayanı. Pink Floyd’un ‘Learning to Fly’ şarkısıyla açılışını yapıyor. “Sabah ışığının tehdit etmediği bir rüya - Üfleyebilir bu ruhu gecenin çatısından dışarıya.” İçsel sıkışmışlığı, bilinmeyene atılan adımı sorgularken bunu en büyüleyici bir anlatımla veren bir öyküydü.

Devamında gelen “Yamaç” adlı öykü de en beğendiklerim arasında. Ben kitabın ilk kısmını, ikinci kısmına göre daha çok sevdim. Genel olarak başarılı bulduğum bir eser olsa da ikinci bölümünde biraz zayıfladığını düşünüyorum.

Tabii “C Blok Daire 10” adlı öyküyü de yazmadan geçemeyeceğim. Eminim bu öykünün anlamı Salinger’ın Seymour ve Esmé karakterlerini bilenler ve “Dokuz Öykü” kitabında aralarında geçeni okuyanlar için farklı olmuştur. Esmé yaşına göre çok olgun, Seymour gibi dahi birini hayretler içinde bırakabilen ilginç bir çocuk.

Mevsim Yenice’nin öyküsünde de yaşının ötesinde bir çocukla karşılaşıyoruz. “Bir çocuk öyle davranmaz,” gibi düşünceler bazı okurlarda oluşabilir. Ancak Esmé’den uyarlanan bir karakterin herhangi bir çocuk sınıfında değerlendirilmemesi lazım. O değil de Salinger’in karakterlerini kısaca anlatmak mümkün değil. O kadar katmanlı ve özel yazılmış insanlar ki…

Mini ara not: Esmé ve Seymour çok sevdiğim karakterler ve öykülerini bayılarak okumuştum. Ancak favori Salinger kitabım ve karakterlerim Franny ve Zooey. Ah aralarındaki o tartışma yok mu… edebiyat şöleni.

Kısaca yazacak olursam genel olarak hem temasını hem de bunu aktarış biçimini beğendiğim bir eser oldu. Yazılanlar içtendi ve sorgulayan bir zihnin ürünüydü. Usta bir edebiyat işçiliği ilk kitapta olduğu gibi bunda da mevcuttu.

Ayrıca ilgisini çekene Medyascope’un Youtube kanalında yazarla yapılan sohbeti son olarak ekliyorum.

3 Beğeni