KR Kitap Kulübü #13 Yukio Mişima - Bir Maskenin İtirafları

Merhaba.

Yukio Mişima okumaya Kitap Kulübünün duyurusuyla başladım. Daha önce yazar ve eserleri hakkında hiçbir şey bilmiyordum.

Öncelikle böyle güçlü bir yazarla tanıştığım için çok heyecanlıyım. Kitapla ilgili burada yapılan yorumların da benim için çok zihin açıcı nitelikte olduğunu belirtmek isterim. Bu vesileyle katkıda bulunan herkese teşekkür ederim.

Muşima’yı tanımadığım için bulabildiğim kaynakları tarayarak yazarın yaşamıyla ilgili yazıları da okudum. Diğer kitaplarını da okumaya başladım. Dalgaların Sesi’nde yazara bir kez daha hayran oldum.

Kitabı değerlendirirken kendi adıma öncelikle, eserin referanslarıyla başlamak gerektiğini düşünüyorum.

Okur olarak, elbette herkes, kendi değerlerine, güçlü ve zayıf taraflarına, ön yargılarına, zevkine, durduğu yere bağlı olarak bakış açısına sahiptir ve bunların hepsi çok önemlidir. Ancak, değerlendirme, bütün bunlardan bağımsız olarak eserin bize söyledikleriyle, duruşuyla, üslubuyla karışırsa, bence saf bir değerlendirme çıkmaz ortaya, eseriyle yazarın bakışını kaçırmış oluruz.

Mişima kitabın adında anlatacaklarını özetlemiş: Bir Maske.

Ve onun itirafları. (Orijinal adı: Kamen no kokuhaku.)

Kitabın adı bana, daha elime alır almaz şöyle dedi:

“Yaşamı boyunca, ancak ve yalnızca bir maskenin arkasında var olabilen, kendisi olmasına izin verilmeyen bir insanın yazdıklarını okuyacaksın.”

Mişima, bence ironik olarak “itiraflar” sözcüğünü kullanmış. Ben Mişima’nın bu otobiyografik romanında anlattıklarını bir haykırış-belki bir tokat ama kendine yönelik bir tokat- olarak okudum.

Kendisiyle ilgili ilk anısı bile -tahta küvetin kenarına vuran parlak güneş ışığı-etrafındaki dünya tarafından sarsılmış Mişima’nın. Filizlenmeye başlayan, kendini göstermek isteyen varlığı çevresindekileri rahatsız etmiş ve hasara uğratılmış. İlk tecrübesi, omuzlarından tutulup sarsılmak, çok emin olduğu bir anının “öyle olmadığını” duymak olmuş. Ve benzer tecrübeler yaşamı boyunca tekrar etmiş; ne acayip!

Mişima, otobiyografik kitabında, kendisi olmakla ilgili bütün olanaklarının elinden alındığını, başka biri olmaya zorlandığını haykırıyor. Ve okura hem kendisi olmaktan alıkonulduğunu anlatıyor hem de aslında kim olduğunu. Üstelik kendini sakınmadan, nasılsa öyle.

İlk romanı Hırsızlar’ı saymazsak, Mişima’nın Bir Maskenin İtirafları’nı yazarak edebiyata adım atması bana çok anlamlı geldi. Kendiyle ilgili her şeyi sayıp döktükten sonra, belki bir tür arınmayla, başka kurgulara doğru adım atmış diye düşündüm. Kim olduğumuzu ortaya koyarak çıkarsak yola (edebiyata), ondan sonra söyleyeceklerimizin çok daha zengin anlamları olabilir belki. Ya da ne arıyorsak arayalım her şeyin kökü kendimizde değil midir zaten?

Ancak burada, Mişima’nın daha sonra yazdıklarının ondan izler taşımadığını söylemiyorum. Mişima, bu kitapla kendi yükünü üstünden atmaya çalışmış diye düşündüm. Belirtmeye çalıştığım yalnızca bu.

Mişima’nın üslubu bence çok güçlü. Dili gümbür gümbür akıyor. Sözcüklerinden-ironik bir biçimde-hayat fışkırıyor. Mişima, çok coşkulu, çok tutkulu, çok romantik, idealist bir yazar.

Sayesinde onun Japonya’sının kapısında durdum, içeriye bir ilk bakış atmış oldum. İlk bakışta gördüklerim ne kadar renkli ne kadar canlı; acılarla demlenmiş ve şekillenmiş ne kadar da bize benzeyen, bir o kadar da yabancı.

Geçenlerde İkinci Dünya Savaşı sırasında Polonya’daki bir toplama kampından sağ çıkmış birinin söylediklerini dinledim.

“Savaş hakkında konuşmak çok zordur” diyordu. “Hiçbir şey yaşadığınız deneyimi aktaramaz. Sözcükler yetmez. Ama savaş hakkında konuşmaktan daha zor olan, konuştuğunuz zaman kimsenin anlamamasıdır.”

Bunları duyunca sarsıldım. Bizler savaş hakkında ulu orta konuşabiliriz. Bizim sözcüklerimiz çaylaktır çünkü. Ama ya toplama kampından geçen biri… Gerçek acının sessizlikte, hiçbir şey söylememekte gizlendiğini, saklandığını, yaşandığını hissettim. Mişima’nın savaşın insan ruhunda açtığı derin yaraları, hiç yapmıyormuş gibi; bu nedenle de çok güçlü bir biçimde ortaya döküşünü fark edince ürperdim.

Edebiyat, edebi ters yüz etmelidir. Sınırlarımızı genişletmeli, başka dünyalara kapılar açmalıdır. Edebiyat, bizi kendimizden ederse edebiyattır.

Empati, kendimiz düşmediğimiz halde damdan düşmüş birinin kemiklerindeki acıyı iliklerimizde hissetmektir bir tanımıyla.

Öyleyse Mişima ile bir kez daha “bir maskeli balo ve onun sahte yüzleri” arasında dolaştığımızı imlemiş olduk.

Kim olursak olalım, kendimiz olmamızdan ödü patlar hayatın. Bir maskenin arkasında yaşamaya zorlar bizi. Ama bazen işte böyle yüzüne gözüne bulaştırır. Ortaya da Mişima gibi şahane bir yazar çıkar.

Mişima’nın anısı önünde, bir Samurayın selamı ile eğiliyorum.

9 Beğeni