KR Kitap Kulübü #19 Philip K. Dick - Gökteki Göz

Kitap hakkındaki yorumlarınızı bu gönderi altında paylaşabilirsiniz arkadaşlar. :slight_smile: Konu için gerekli görsel de gün içinde eklenecektir.

4 Beğeni

Gökteki Göz verdiği mesajlar itibariyle çok iyi bir okuma deneyimiydi. Gerçekten her insan bir evren, her ne kadar çoğu evren null ve birbirine benzese ya da insanlar kendilerinin birer evren olduklarının farkında olmasa da. Hep hayal etmişimdir başkasının kafasına girsem neler yaşarım diye. PKD bunu çok güzel anlatmış. Tabi PKD tam adamlarını bulmuş kafalarına girecek. Bir bağnaz, bir titiz, bir sosyopat ve bir komünist bi gün bir bilimsel deneye gider ve olaylar başlar. Dışarıdan bakınca hepsi bilimsel merakla gidiyor gibi deneyi izlemeye ama zihinlerde başka olaylar ve fikirler hayat buluyor. Benim içinde bulunmak istemeyeceğim evren bağnazın evreni olurdu. Sosyopatın evreni gerilimsever olarak biraz eğlenceli olabilirdi kısa süreliğine de olsa. Burada yalnızca 4 kişinin evrenlerini görüyoruz ama diğer 4 kişinin de bu evrenlere verdikleri tepkilere bakarak onların evrenlerini de anlayabiliyoruz. Ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören bi karakter titizin evrenini kendine uygun bulabiliyor ya da cinsiyetsiz yaşamak bir kadın karakteri olumsuz etkilemiyor örneğin. Her evrende kadına bakış açısı da değişiyor. Bağnazda kadın lanetlenirken, titizde cinsiyeti yok, sosyopatta bir karabasana dönüşüyor. Komünistte ise mükemmel bir varlığa dönüşüyor. PKD burada dört farklı türde hikaye anlatmış gibi oluyor bize. Ters köşe var ama aldanmadım. Böyle bir şey çıkacağı belliydi. Burada şunu da belirtmek lazım. Çok tanrılı bir dünyada yaşıyor olsak kaos olurmuş. Okuduğum 4 PKD romanı arasında en iyisi buydu. Aksiyonu, sürükleyiciliği ve başlangıçtaki gizemi sonuna kadar devam ediyor.

Not: Umarım kavramları yerinde ve doğru kullanmışımdır.

4 Beğeni

Philip K. Dick “algı” ve “paralel evren” konseptlerini bir araya getirip harika bir şekilde işlemiş. Dört kişinin dünyasında da birtakım kişilik bozukluklarının izleri vardı. Yazarın kendisi de zamanında zihinsel rahatsızlıklardan muzdaripmiş. Belki de bu yüzdendir, o kadar iyi anlatmışki sağlıklı olmayan bir zihnin içini. Örneğin paranoyak olan kadının kafasındayken bir kendime dönüp bakmadan edemedim, onun gibi paranoyak değilim ama bazen ben de gereksiz yere bir şey üzerinde çok düşünürüm, düşündükçe olmayan sorunlar yaratırım kendi kafamın içinde. Bu anksiyete tipinin çok yaygın olduğunu ve bunu ciddi boyutlarda yaşayan insanlar olduğunu biliyorum, PKD böyle bir zihin nasıl görünürdü çok güzel tasvir etmiş. Evin içindeki insanları yutmaya çalışması birinin stresliyken yaşadığı duyguların tiyatrosu gibiydi, tıpkı bunalmaktan duvarların üzerimize üzerimize geldiğini hissettiğimiz zamanlardaki gibi.

Dünyaya rasyonel ve bilimsel bir bakış açısından bakan bir insan ile bir din fanatiğinin bakış açısının ne kadar farklı olabileceğini düşünmemişim hiç. Şüphesiz ki bu iki kişi dünyayı farklı görüyorlardır. Arthur Silvester aracılığıyla inançlarına körü körüne bağlı yobaz bir insanın dünyası nasılmış gösteriyor bize PKD. Benim de en ilginç bulduğum dünya buydu. Her şeyin mantıksızlığı, dengesizliği ve Arthur’un "düzen"inin saçmalığını görmeyi reddetmesi… Alt metinde gerçekte de insanların şekillendirdiği Tanrı ve din, günah-sevap sistemi için bir eleştiri vardı.

“Çaresiziz, işimiz keyfe kalmış. Bu bizi insan olmaktan alıkoyuyor, beslenmeyi bekleyen hayvanlara benziyoruz. Ödüllendirilen ya da cezalandırılan hayvanlara.”

“Tetragrammaton’un doymak bilmez bir iştahı olduğuna karar verdi. Sürekli olarak en açık bir biçimde övülmek isteyen, tam olgunlaşmamış, çocuksu bir kişilik.”

Bunun gibi girdiği her dünya için bir eleştirisi vardı yazarın. Gerçeklikteki problemlerle yüzleşmek zor gelince kafalarının içindeki fantazi dünyasına kaçan insanlar için, politik yanlılar için… Yaptığı psikolojik tespitleri, analizleri bilim kurgu ile harmanlamasına hayran kaldım. Mizahı da yerinde ve yeterli kullanmış.

Bu arada, ben kendim de henüz mükemmel çeviri yapamadığımdan bu konuya girmekten kaçınırım normalde ama bu kitabın çevirisinde beni gerçekten rahatsız eden noktalar vardı. “60 feet” in 60 ayak olarak çevrilmesi mi diyeyim, petrolün “yağ” diye çevrilmesi mi diyeyim… Ya da neden “Buna ihtiyacımız var” yerine “Buna gereksinmemiz var” denmesini de anlayamadım. Ayrıca yazının fontu da gözümü biraz rahatsız etti, okumaya yeni başlayan çocukların kitaplarındaki gibi… Kitapla ilgili tek şikayetlerim bunlar, bu da yayıneviyle alakalı sorunlar zaten (Alfa). Bunun dışında kitap favorilerim arasına girdi, puan kıracak bir nokta göremiyorum. Philip K. Dick’in diğer kitaplarını da okuyacağım mutlaka.

3 Beğeni

Philip K. Dick’in tuhaf hayal gücüne dalış yapmak için iyi bir başlangıç. Lakin en iyi kitabı olduğunu söyleyemem. Nitekim yazılış yılı itibariyle (1959) PKD’nin kendine has stilinin henüz oturmaya başladığı zamanlar ve haliyle diğer eserlerine göre biraz daha hamdır. Yine de süper eğlenceli bölümleri vardır. Özellikle malum hastane bölümünde ben bayağı gülmekten yarılmıştım.

Bence psikolojiyle ilgili olanların mutlaka okuması gereken, klinik vaka bir yazar nasıl hikayeler anlatabilir’in somut hali. Yine de eğer yazarla ilk kez tanışacaksanız Gökteki Göz yerine tarzını daha bir hissettiren Alfa Ayının Kabileleri, Ubik veya Yüksek Şatodaki Adam daha uygun olabilir.

1 Beğeni