KR Kitap Kulübü Soru Cevap #1 - Engin Türkgeldi

altKitap Öykü Yarışması aslında bir tür kısıtlaması getirmiyor başvurulara. Ayrıca her sene belirli bir oranda bilim-kurgu öyküsü, fantastik öğeler içeren öyküler başvuruyor. Başvuru havuzunun görece daha küçük bir kısmını oluşturuyorlar açıkçası. Her halükarda, ilk üçe giren olduğunu hatırlamasam da, seçkiye giren bir kaç öykü hatırlıyorum yakın zamanlardan. Mesela Emirhan Burak Aydın’ın ‘Geçmişten Günümüze Milletlerin Uzuvları’ veya Göktem Çağrı Aktan’ın ‘Rarge’ adlı öyküleri aklıma ilk gelenler. Özetle, bilim-kurguya da açığız ve hatta keşke daha çok gelse diyoruz.

Nick Cave en sevdiğim müzisyenlerden biri. Her zaman ilham veriyor. Onun dışında dinlemeyi sevdiğim müzisyenler/gruplar Bob Dylan, Smashing Pumpkins, Rolling Stones, Jimi Hendrix, the Black Keys, Bush, Massive Attack, Portishead, Sneaker Pimps, Placebo, the Black Angels, Depeche Mode, Florence and the Machine, Moby, Morrisey, the Doors, Jack White… Liste uzadıkça uzuyor, sanırım bitirmem lazım.

Oscar Wilde’ın Mutlu Prens’ini okumuştum masal sayılırsa ama çok küçüktüm. Sadece sevdiğimi hatırlayorum. Oscar Wilde’ı çok severim, zekasına ve ironisine hayran olmamak elde değil. Dorian Gray’in Portresi olağanüstü.

4 Beğeni

Oscar Wilde’ın masallarında da bolca kötülük olduğu için merak etmiştim. İşin ilginci o masalları çocukları için yazıyor, halbuki bir çocuk için fazla hüzünlü masallar.

1 Beğeni

Hım… Bunu hiç beklemiyordum açıkçası. Öykülerin ve karakterlerin ardındaki habis yaklaşımları düşününce insanların karanlık taraflarını anlattığınızı düşünmüştüm.

Gerçekten çok ilginçmiş. Aslında düşününce biraz da mantıklı gibi geldi şu an.

Bir de söylemek istediğim bir şey daha var. Söylemeden gitmek istemedim. Gülümseme ile ilgili olan öykünüzde diş çekme sahnesinde, dişi çekilen karakterin daha fazla acı çekmesini beklemiştim. Nedendir bilmem hiçbir uyuşturucu madde olmadan birisinin canlı canlı dişini çekerseniz sanki bana acıdan bayılırmış veya akıl sağlığının bir kısmını yitirirmiş gibi geliyor. Ben öyle bir acı çeken birisinin acısının ruhuna yer edeceğini düşünüyorum. :slight_smile:

Cevaplar için teşekkür ederim.

Merhaba Onur,

  • Öyle törensel, olmazsa olmazları olan bir çalışma düzenim/ortamım yok açıkçası. Fakat genellikle sessizlikte, çoğu kez geceleri el ayak çekilince yazmayı seviyorum. Yine de sıklıkla bir yazı teslim tarihi yüzünden dışarıda bir kafede, kulağımda müzikle yazdığım da oluyor. Yazarken sadece yazıya odaklanıyorum, zaman zaman arka planda müzik de oluyor ama enstrümental.

  • Dergilerden en büyük kazanımım motivasyon oldu doğrusu. Bazen bir yazı teslim tarihi vesilesiyle masanın başına geçip normalde bitirmeyeceğim bir öyküyü bitirdim. Ayrıca öykünün kabul alıp yayımlandığını, hatta okunduğunu idrak ettiğimde de yeni öyküler yazma isteğim arttı. Bununla beraber dergi arkadaşlıkları yol arkadaşlıkları gibi, beklenmedik, kısa fakat çok yoğun. Mutfağın diğer tarafına geçersem de editör olarak çok sayıda metin okuduğum için neyin işleyip neyin aksadığını okuya okuya görüp, kendimce çıkarımlar yapma imkanım oldu.

  • Kolektif projelerde çalışmak çok eğlenceli geliyor bana. Birisi sizi daha önce hiç bilmediğiniz sulara götürüp bırakıyor sanki. Böylece kendi konfor alanınızdan (konu, tür, uzunluk vb) çıkıyorsunuz ve farklı bir şekilde yolunuzu bulmaya çalışıyorsunuz. Aynı anda sizin gibi başkalarının da benzer dalgalarla boğuştuğunu biliyor, onların aynı konuya nasıl yaklaştıklarını merak ediyorsunuz. Keyifli bir macera.

Ortaya çıkan işten ben çok memnundum. Çoğunu daha önce okuduğum ama tanışmadığım bir çok yazarla aynı projede olmak mutluluk vericiydi. Aynı zamanda yeni yazarlar keşfetmemi sağladı. Oldukça farklı yerlerden, farklı biçimlerde baktığımızı bilmek heyecan verdi, hemen okudum herkes ne yazmış diye.

Yakın zamanda bir kolektif projem yok.

  • Bu gerçekten ölümcül bir soru olmuş :slight_smile: Düşünmem gerekti çok. Sanırım Italo Calvino’nun Görünmez Kentleri olurdu. Çünkü o hap kadar öykülerin her birinde hayal gücü ile zenginleşen birer dünya nüvesi var. Hepsi farklı okumalara açık.

Merhaba.

  • Agape’ye verdiğim cevapta belirttiğim gibi gözlemler büyük parçalardan çok küçük ayrıntılar olarak giriyorlar benim yazınıma. Yanımda bir defter gezdirip her şeyden ilham alabilen biri değilim doğrusu. Kelimeler, görüntüler daha çok zihnimin içinde dolaşırken bazı şimşekler çakıyor. Yürürken, aklım başka bir şeyle meşgülken bazen. Her şeyi yazmak mümkün müdür ben de bilmiyorum. Mecbur olunursa yazılabilir sanırım ama bu yazana aynı zevki vermeyeceği için bence biraz eksik/yapay kalabilir. Yine de kendi adıma bazen bana bir konu önerilmesini sınırları zorlayan, eğlenceli bir oyun olarak gördüğüm oluyor. Belki de ilk yıllarda Hayalet Gemi’den kalma bir alışkanlık bu benim için.

  • Editörümün direkt çıkarmamı istediği bir paragraf olmadı fakat okuttuğum ve fikirlerine önem verdiğim arkadaşlarımın bazen böyle önerileri oluyor. Önce refleks olarak itiraz ediyorum açıkçası :slight_smile: Biraz tartıştıktan sonra ikna olursam çıkartıyorum çünkü içten içe onun oraya uygun olmadığını fark ediyorum ben de. Tabii benzer bir durumu kendim okurken de yaşayabiliyorum. Okuduğum bir cümle yanlış veya gereksiz geliyor. Bazen güzel bulduğum bir cümle veya sahneyi, gayet düzgün olsalar da öyküye uymadıkları/fazla geldikleri için tamamen silmek gerekiyor. İçim acıyor doğrusu silerken :slight_smile: Ama yapmak zorundayım çünkü öykü gibi tasarruflu, kompakt bir türde (romanın aksine) bu tip lükslere pek yer yok diye düşünüyorum.

1 Beğeni

Merhaba,
Arkadaşlarım pek çok soru sormuş. Ben de öykülerinizdeki akıcılığı çok beğendiğimi iletmek isterim. Unutmadan kapak hakkında da bir şey söyleyeyim, kapak ve renk seçimleri harikaydı.

Başarılarınızın devamını dilerim. :blush:

Merhaba,

Kitabı çıkmış olan bir yazarın yazma sorumluğunda nasıl değişimler oluyor?

Teşekkür ederim.

Merhaba Engin Bey, hoş geldiniz. Kitabınızı geçen sene okumuş ve gerçekten çok beğenmiştim. Bugün de akşam gelirsiniz diye düşünüp soru sormadan önce tekrar okuyayım, hafızamı tazeleyeyim dedim ama anlaşılan biraz geç kalmışım.

  • İlk olarak Orada Bir Yerde’nin en çok hayran duyduğum taraflarından biri bütün öykülerin aynı evrende geçtiğine dair okura verilen küçük-büyük ipuçları. Bu fikir nereden çıktı merak ediyorum. Önceki bir cevabınızda öykülerin farklı zamanlarda, farklı niyetlerle yazıldığını söylemişsiniz. Ama bir okur olarak kitaba baktığımda sanki bütün öyküler bu kitaba özel olarak yazılmış gibi hissediyorum. Kitabı oluştururken bu havayı yaratmak için öykülerde değişiklikler yaptınız mı yoksa bu durum öyküler art arda dizildiğinde kendiliğinden mi oluştu?

  • Bir de ek olarak, Orada Bir Yerde’de kısmen gördüğümüz bu tuhaf dünyada geçen yeni kurgular -öykü olur roman olur- görme ihtimalimiz var mı?

  • Kötülük konusunda da bir şeyler diyeceğim. Cem öykü karakterlerindeki psikopatiye dikkat çekmiş, ben de özellikle öykülerdeki fiziksel olarak rahatsız edici unsurlardan etkilendim. Diş çekilmesi, patlatılan irinler, pişirilen cesetler öyle betimlenmiş ki neredeyse görmek, hissetmek mümkün. Doktor olmanızın bu konuda size katkı sağladığını düşünüyor musunuz? Ve Trier’in “İyi bir film ayakkabınızdaki çakıl taşı gibidir. Sizi rahatsız eder.” sözünü ele alırsak, sizce edebiyat da aynı gayeyi taşımalı mı?

  • İlk kitap yayınlandıktan sonraki süreci de sormak istiyorum. Kitabınızın genel olarak epey beğenildiğini söyleyebiliriz herhalde. Peki bu beğeni yazara ne kadar yansıyor? Kitabın ne kadar sattığını falan sormayacağım tabi ki ama merak ettiğim nokta, yeni bir yazar ilk kitabı yayınlandıktan sonra gerek maddi anlamda gerekse okur/eleştirmen dönüşleri anlamında ne beklemeli?

  • Hazal sevdiğiniz yazarları sormuş zaten, ben o sorunun çerçevesini biraz daraltacağım. Edebiyatımızda her geçen gün iyi kalemlerle tanışıyoruz. Sizin bizlere tavsiye edebileceğiniz, kesinlikle göz atmalısınız dediğiniz yeni kuşak yerli yazarlar var mıdır?

Buraya geldiğiniz, bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederim. altKitap ile ilgili sorabileceğim her şey sorulmuş, ama orada yapılan işleri de heyecanla takip ettiğimi söylemek istiyorum. 2 gün önce altZine’nın yeni sayısı için gelen e-posta iş yerinde günümü şenlendirdi :slight_smile: Bundan sonraki çalışmalarınızı da merakla bekliyorum.

2 Beğeni

Merhaba,

Evet, oldukça ilginç bir tespitte bulunmuşsunuz. Gerçekten bir ölçüde empati yoksunu bahsettiğiniz karakterler. Öte yandan, ne kast ettiğinizi anlamakla birlikte, onları zarar vermekten sadistik zevk alan kişiler olarak tanımlamak bana biraz ağır geliyor. Çünkü çoğunun bu hareketi bencilce de olsa bazı nedenlere/temellere dayanıyor diye düşünüyorum. Zarar vermekten kuru bir zevkten farklı olarak hepsinin kendi travmalarını veya endişe/korku/takıntılarını bir şekilde aşmak/bastırmak için gerçekleştirdikleri hareketler bunlar. Örnek vermek gerekirse, iyi kalpli yolcu yaşadığı ağır kayıplar nedeniyle salgını yayıyor, Endülüs Köpeği’ndeki kahraman kendi anksiyetesinin geçmesi için o cinayeti işliyor veya İlk Görüşte Ölüm’deki kahraman kendi takıntısının hastalıklı olduğunu bilse de sonunda buna hakim olamıyor ve aklındaki ideal uğruna sevgilisini öldürüyor. Bu bağlamda, tamamen zarar vermekten alınan zevkten öte kaygılar olduğunu düşünüyorum. Bencilce mi, kesinlikle; ama sadistçe değil bana kalırsa.

Bu arada psikopati hakkında özel bir araştırma yapmamıştım.

Detaylar hakkında yorumunuzu beni çok mutlu etti, zira yapmaya çalıştığım şeylerden biriydi. Bir eskiz gibi bir kaç temel ayrıntı vererek sahneyi/olayı okurun zihninde kurmak ve boşlukları onun doldurmasını beklemek. Sahneler dışında, bazı öykülerde kimi önemli olayların nedenini ve hatta öykülerin sonlarını bilerek ortada bırakmaya çalıştım. Bu sekilde herkes boşluklarını kendi dolduracak ve kendi çıkarımlarını yapacak, bu da okuma tecrübesini zenginleştirecekti.Bir nebze becerebildiysem ne mutlu bana.

1 Beğeni

Yorumunuz için teşekkürler :slight_smile:

Dişi çekilen adamın akıl sağlığı ne kadar bozuldu ben de bilemiyorum. Acının bir kısmını ise okur tasavvur etsin istedim. Çoğumuzun bu konuda, okurken yüzünü ekşitecek kadar tecrübesi var maalesef :confused:

1 Beğeni

Anladım. Haklısınız tamamen empati yoksunu veya nedensiz demek ağır olur. Beni birçok karakterin sadistçe davranması düşüncesine götüren, nedenleri olsa bile bunu bir kere yapıp bırakmıyorlar. Örneğin salgını yayan kahraman tekrarlı şekilde devam ediyor hastalığı yaymaya. Bir bakıma olay "intikam"dan veya duygulardan çıkıyor gibi hissettim. Böyle olunca "sebepsiz zarar verme"ye yöneliyor gibi düşündürdü bana. Dişlerle ilgili hikâyede de aynı şekilde. İlk Görüşte Ölüm’ü aslında bunlardan farklı bir yerde düşünmüştüm. Orada zevk alıyor, ancak karakterin aktardığı ve sizin de dediğiniz gibi sadece sadizm ile değerlendirmek eksik kalır.

Zaten her öyküdeki kahramanı psikopati bağlamında düşünmemiştim. Buradaki karakter psikopatiden uzaktı. Arkadaşıyla ilişkisi de öyle. Gayet duyguları olan ve paylaşan birisi. Bu daha çok şizofreni taraflarında dolaşıyor. :slight_smile: Çoğu hikâyede psikotik seviyede sorunlara sahip karakterler var galiba.

Güzel düşünceleriniz için çok teşekkür ederim, çok memnun oldum. Kapak ise Utku Lomlu ve ekibinin eseri, bence de kitap ile çok özdeşleşti.
Sevgiler

2 Beğeni

Herkese tekrar merhaba,

Benim için oldukça keyifli geçen bir gün oldu. Dilerim sizler de memnun kalmışsınızdır.

Hala cevap veremediğim birkaç soru var maalesef. Bu gece cevapları yetiştiremeyeceğim fakat saat 24’e kadar yeni sorularınızı paylaşabilirsiniz. Yarın gün içinde bugün cevaplayamadığım soruları mutlaka yanıtlayacağım.

Şimdiden teşekkürler ve iyi geceler

Sevgilerimle,
Engin

11 Beğeni

Merhaba Engin bey, öncelikle hoşgeldiniz.
Ben sohbetinize katılmakta ne yazik ki biraz geç kaldım, belki uygun bir zamanınıza denk gelebilirim düşüncesiyle şansımı denemek istedim :slight_smile:
Kuzey Savaşı sizin için özel bir şey ifade ediyor mu? Yani gerçek savaşlardan ziyade sanki bir savaş hayal etmişsiniz ve bunu her yönden beslemişsiniz gibi. Savaşın arkada bıraktıklarını çok güzel resmetmişsiniz. Ve sanki bu savaşın anlatacak daha çok hikayesi var gibi :blush:

Merhaba,

Yazma sorumluluğundan kast ettiğiniz şeyin belirli bir sıklıkta yazmak ve ortaya bir yapıt koymak; yazarken de bir beklentiyi karşılamak olduğunu varsayarak cevap vereceğim izninizle.

Bir öyküyü yazarken veya kurarken açıkçası okuru düşünmüyorum. Elbette ki öykü okunsun, beğenilsin istiyorum, demek istediğim bu değil. Demek istediğim, belirli bir kesimin zevkine veya doğrularına göre öykümü şekillendirmiyorum, bunu gözetmiyorum. Kendimin okumaktan zevk alacağı öyküler yazmaya çalışıyorum ve orada bir yerde benimle benzer beğenilere sahip okurlar varsa onlar da zevkle okur diye umuyorum sadece.

Belirli bir sıklıkta eser yayımlamak konusunda da insan üzerinde adı koyulmamış bir baskı hissediyor açıkçası. Bir çok kişi yeni kitap ne zaman çıkacak diye soruyor. Öte yandan bahsettiğim üzere günlük hayatım istediğim kadar yazmama engel oluyor genelde. Çalakalem, kitap çıksın bir an önce diye yazmak yerine içime sinen öyküleri toplayıp geç de olsa kitaplaştırmayı tercih ederim doğrusu.

Kısaca, kitap çıksa da yazma düzenim ve tarzımda veya hissettiğim sorumlulukta büyük bir fark olmadı. İyi öyküler yazıp vakti gelince iyi bir kitap çıkarmak istiyorum, hepsi bu.

3 Beğeni

Cevabınız için teşekkür ederim.
Kastettiğim hem sizin de anladığınız gibi okura karşı olan hem de istikrar sağlamak açısından yazma hissine dair sorumluluktu. Son derece amatör bir yazan olarak bir süre yazamayınca kötü hissedebiliyorum. Muhtemelen herkes gibi.

Tekrar teşekkür ederim. Sevgiler.

Merhaba Burak Bey,

Öncelilke “Orada Bir Yerde” ve altZine hakkındaki güzel düşünceleriniz için teşekkür ederim.

  • Evet, ilk başta böyle bir dünya yaratmak ve birbirlerine temas eden öykülerden bir kitap yazma düşüncesi yoktu aklımda. Birkaç öykümü kurgularken, anlatmak istediklerimi zamansız ve yeri belirsiz bir yerde çok daha etkili anlatabileceğimi düşündüm ve bu şekilde kaleme aldım. Arada çağımızda geçen öyküler yazsam da zamanla bu bahsettiğim dünyaya daha çok dönmeye, öyküleri burada daha çok kurgulamaya başladım. Bilinçli bir tercihten çok bir içgüdü gibi. Tabii daha önce başka bazı öykülerimde de yaptığım gibi, bir öyküdeki bir ayrıntıyı diğerinde kullanmaya başladım. Küçük, eğlenceli edebi bir oyun olarak yapıyordum bunları. Bu kitapta ilk yazılan öyküler İyi Kalpli Yolcu, Saat Kulesinin Gölgesinde, Peygamber, Mükemmel Bir Gülüş olsa gerek. Bir yerden sonra öykülerimi kitaplaştırma fikri oluşunca yeni öyküleri bu evrende yazdım özellikle. Yine de kronoloji ve bağlantılar bu kadar sıkı değildi. Dosya bittikten sonra kafamda bu dünyaya ait bir kronoloji kurdum ve o sıraya göre öyküleri dizdim. Mevcut bağlantıların yanına yenilerini ekledim ve dosya bu şekilde oluştu. Özetle, kendi içinde tutarlı ve inandırıcı bir dünya yaratmaya çalıştım. Eğer başardıysam ne mutlu bana.

  • Aklımdaki yeni proje de yine bilinmeyen veya kadim bir dönemde geçiyor. “Orada Bir Yerde”ninki değil ama yine kendine has bir dünya. En azından bir kitap daha çağdaş dünyamıza dönmeyeceğim.

  • Aynı fikirdeyim, fiziksel olarak rahatsız edici o imgeleri oluştururken mesleğimin katkısı olduğunu düşünüyorum.

  • Trier’in sözünü duymamıştım, çok hoşuma gitti. Teşekkür ederim. Sadece edebiyat değil, tüm sanat dallarının benzer bir anlayışı taşıması taraftarıyım. Tabii kişisel fikrim. Bazen Cesar Cruz’a bazen Banksy’e atfedilen, benzer, belki biraz daha kapsamlı bir söz var: “Sanat, rahatsızları rahatlatmalı, rahatları da rahatsız etmeli” (Art should comfort the disturbed and disturb the comfortable). Ben de, belki bilinçli olarak yapmıyorum ama dönüp baktığımda bir seviyede bu anlayışla yazmış olduğumu fark ediyorum.

  • Herkesin ilk kitap tecrübesi farklı olsa gerek. Benim kitabım fark edildi ve genellikle olumlu yorumlar aldı, bu konuda kendimi çok şanslı hissediyorum. Elbette bir dergide veya sitede olumlu bir eleştiri veya yorum okumak, bazen kişisel olarak (sanal veya gerçek) görüşlerin paylaşılması ve üzerine konuşulması insanı mutlu ediyor. Olumsuz eleştiriler de zaman zaman oluyor fakat bu kaçınılmaz bir durum zaten.

Kitabı yeni çıkan bir yazarın okur veya eleştirmen açısından çok ciddi bir beklentiye girmemesi bence en iyisi. Bunlar olduğu zaman insanı mutlu eden şeyler ama kitabın çıkmasının ve okurla buluşmasının mutluluğunu bunlara yüklemek çok doğru gelmiyor bana.Fark edilmeyen veya hakkı teslim edilmeyen çok iyi kitaplar da mevcut çünkü. Maddi anlamda ise, 3-4 baskı yapsa bile anlamlı veya bel bağlanacak bir dönüş beklememeli, zira bestseller seviyesinde olmadıktan sonra telifle geçinmek pek olası değil.

  • Genel bir tavsiye vermek çok zor ama aklıma ilk gelen isimler Mevsim Yenice, Gamze Arslan, Mustafa Çevikdoğan, Ferhat Özkan. Elbette burada adını anmadığım çok başarılı yeni kalemler de var.

İlginç sorularınız için ben teşekkür ederim.
Sevgiler

2 Beğeni

Evet, psikotik sorunlar kesinlikle var, haklısınız.

1 Beğeni

Merhaba, çok teşekkür ederim.

Kuzey Savaşı’nın benim için özel bir anlamı yok fakat savaşların toplum ve bireyler üzerine etkisi çok güçlü. Götürdükleri ve geride kalanlarıyla ben de yarattığım dünyada bir savaştan bahsetmek istedim. Kuzey savaşı ismini tercih etmemin nedeni, yine belirli bir kültür veya zamana referans olmadan bir savaş ismi bulmaktı. Doğu veya batı ile ilişkili bilinçli ve bilinçdışı bir çok önyargımız ve varsayımımız olduğu için daha nötr olan Kuzey’i tercih ettim.

1 Beğeni