Bu başlıktaki konu sadece müzik ile ilgili değil, edebiyat, sinema, tiyatro ve diğer pek çok alanla ilgili ama müzik piyasası iyi bir örnek olduğu için oradan giriş yapayım.
Geçenlerde yeni keşfettiğim müzisyenin (asıl konudan uzaklaşacağımız bir beğeni tartışması çıkması olasılığına karşı isim vermeyeceğim) üst üste birkaç şarkısını dinlerken şunu fark ettim: Kendisinin ilk şarkıları bence pek güzel değilken sonradan yaptığı şarkılar daha iyiydi ve üstelik Youtube ve Spotify’da daha çok dinlenmişti. Konuyu biraz eşeleyince internet âleminde şu tür bir bilgiye rastladım: Şarkıcılar sevdikleri türden şarkıları başta yapmıyorlar. Yapsalar bile onlara klip çekmiyorlar. Önce piyasa işi, yani halkın seveceği türden şarkı yapıp yeterince büyük bir takipçi kitlesi ediniyorlar. Ondan sonra istedikleri gibi davranabiliyorlar. Eğer istedikleri türden şarkıları en baştan yapsalar başarısızlığa uğrayıp piyasadan silinebilirler. Türkiye’deki bazı tanınmış popçular için durum budur.
Ben bunu inandırıcı bulmuyorum. Çünkü piyasa işi olmayan şarkılar da çok tutuluyor. Bu da bana şunu düşündürdü: Piyasaya sürülen pek çok şarkının kalitesinin çok tartışmalı olması, insanların bunu talep etmesinden değil de bunun sektör tarafından arz edilmesinden kaynaklı. İnsanlar bunu sevmez diye bir şey yok, piyasayı kontrol edenler bunu sevmezler diye bir şey var.
Sadece Türkiye’de değil, dünyada böyle galiba. Örneğin MTV dönem dönem belirli müzik türlerini ön plana çıkarıyor. Sonra birden onu bırakıyor. İnsanlar da o türün modasının geçtiğini sanıyorlar. Örneğin 15 yıl öncesine kadar nu-metal akımı çok popülerdi. Sonra MTV bu türe ilgisini kaybetti. Bu türün en popüler bazı grupları da başka tarzlara geçtiler. Hâlbuki bu tür ölmedi. Kuzey Amerika ve Avrupa’da bu türde eserler veren sayısız grup var ama hiç ortalıkta görünmüyor. Başka türlerden de örnekler verilebilir.
Dizilerde de öyle değil mi? TV kanalları bilimkurgu ve fantastik dizilere ambargo koydular. Bunu kimse izlemez dediler. Yaptıkları diğer türden diziler de kalite fark etmeksizin çok izlenince haklı göründüler. Hâlbuki Türkiye’de iyi kötü bir bilimkurgu ve fantastik seyircisi vardı. Diğer türler ise normalden fazla talep edilmiyordu. Sadece piyasayı kontrol edenler bilimkurgu ve fantastik istemiyorlardı, çünkü zahmete girmiyorlardı. İnsanlar da önlerine ne konsa onu izliyorlardı. Hakan: Muhafız dizisi bunun aslında öyle olmadığını gösterdi. Dizi kaliteli midir değil midir o ayrı bir konu ama fantastik bir dizinin potansiyeli olduğunu da görmüş olduk ve şimdi Netflix Türkiye’de ikinci bir fantastik dizi yapıyor.
Sinema için de benzer örnekler verilebilir. Bağımsız filmler salonlarda yer bulamıyor. Süper kahramanlar hariç bilimkurgu filmleri de az yer buluyor. Kalitesiz ve birbirinin aynısı komedi filmleri salonları istila etmiş durumda. Bu filmleri yapanlar ve yayımlayanların savunması hep aynıydı: Halk bunu istiyor. Hâlbuki halkın başka türden bir film görme şansı bile olmamıştı. Nasıl başka bir şey isteme imkânı olsun? Yakın zamanda yaşanan patlamış mısır krizi gerçekte neler olup bittiğini anlamamızı sağladı.
Kitap okuma oranının düşüklüğü nedeniyle aynı seviyede olmasa da kısmen edebiyat için de bunu söyleyebiliriz. Güzel şeyler yazan bazı yazarlar, kitapları satmaz diye geri çevriliyor ve bir sürü yayıneviyle şanslarını deniyorlar. Wattpad’deki bazı yazarlar evlere şenlik kitaplar yazıyorlar. Türkçeleri de rezalet seviyede. Yine de onların kitapları iyi para getirir diye zorluk çıkarmadan basılıyor ve piyasaya sürülüyor.
Kısacası arz kendi talebini yaratıyor ama bize talebin arzı yarattığı söyleniyor. Beğenilerimiz başkaları tarafından yönlendiriliyor. Maniple ediliyoruz. Bu durumun başka sakıncaları da var: Bütün bir sanat baltalanıyor. Nice sanatçının ve sanat eserinin önü kesiliyor. Sanatın hangi dalı olursa olsun, piyasanın düğümlerini elinde tutan bir avuç insan daha fazla kazanabilmek için bunu yapıyor. Biz de kalitesiz şeylerin neden böyle sevildiğini anlamak için kafa yoruyoruz.
Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?