Kutlu Bey Boran'ın Izdırabı Malum Olur

Öykü Seçkisi'nde okumak için: Kutlu Bey Boran’ın Izdırabı Malum Olur – Aylık Öykü Seçkisi

image

Uruzovsk’ta saat sabaha karşı üçtü. Gece ağlıyordu. Karanlığı yaratıyordu damla damla. Toksik bir toz bulutu her zerresinde yürüyordu şehrin. Kırmızı ışıklar deliliği fısıldıyordu. Dış Kemer çölünde iblisler uyuyordu. Al karıları sessizce kofe pişiriyordu. Her şey fırtınayı bekliyordu. Birazdan gece tükenecekti. Melekler ondan arta kalan paçavraya sahte güneşi dikecekti. “Gökyüzünü unuttum,” dedi sokaklarda yürüyen iki arkadaştan… (DEVAMI…)

1 Beğeni

Selam tekrar Tuğrul,

Yine keyifle, hüzünle, şiirsel bir aşk hikayesi okuyordum. Anlatmaktan çok sezdiren, yoğun bir şiir…

Ancak sen en çok arzu ettiğim bir şeyi yapınca daha da mutlu oldum okumaktan. Kutlu’nun geçmiş yaşamına geçince değişen, epikleşen, olay örgüsüne dönen öykü beni daha da sardı. Seçkinin ruhunu da çok iyi yakaladığın bu kısım ve finalinde çözülen gizemler bu şiiri aynı zamanda harika bir öykü yaptı diye düşünüyorum.

Flamingo kanatlı miğferi olan pembe knezler, glasnost çağı, komisar Vlad… Dede Korkut coğrafyasına aynadaki akisten bakış gibi olmuş. Bunu özellikle çok beğendim.

Ellerine sağlık.

Aslında bu hikayeden pek memnu değilim. Kelime sınırının 5000 olduğunu düşündüğüm için hikayeyi büyük ölçüde kırpmak zorunda kaldım. Böylesi daha mı iyi oldu emin değilim. Bu hikayeyi yazmaya geç başlamıştım zaten, kararsızdım ve hatta bir ara tamamen bırakmayı düşündüm.
Yeni bir hikayeye başlayacak zamanım ve enerjim de yoktu. Dolayısıyla elimdekini kullanarak katmanlı bir öykü yaratmaya karar verdim. Bu şekilde kendi kendini tamamladığını düşünüyorum. Yine de biraz daha vakit olsa ve 5000 kelimenin üzerine çıkabileceğimi bilsem bu hikaye çok daha iyi olabilirdi. Yine de okuduğun ve yorumun için teşekkür ederim. Son olarak şunu da söylemek istiyorum. Burada anlatılan olaylar aslında daha önce yazdıklarımla aynı evreni paylaşıyor.

1 Beğeni

Çok güzel olmuş. Bence hiç aklında kalmasın.
Aynı evren mi bilemesem de bir Tuğrul Sultanzade öyküsü olduğu daha ilk paragrafta anlaşılıyor.

1 Beğeni

Selam Tuğrul,

Giriş cümleleri ya da paragrafları öykü için çok önemlidir benim gözümde. Öykünün ilk paragrafı uzun zamandır okuduğum en sağlam girişlerden biriydi. Zaten onun gazıyla öykü bir noktaya kadar çok hızlı ilerledi. Özellikle ilk kısım kendi başına bile bir öykü olarak kendini gösterebilecek, genele baktığımda en başarılı bölümdü. Ama bütünü düşündüğümüzde bu süslü dil ve bu kadar uzun öykü beni yordu diyebilirim. İlk okuduğumda hızlı okudum, sonlara doğru parçalanmaya başladım artık. Hak ettiğini düşündüğüm için ikinci bir defa sabırla okudum ve bitirdim. Kalemine sağlık.

Gösterişli, uzun cümlelerden ziyade, daha basit ve daha anlamlı cümlelerini daha çok seviyorum.
Mesela;

Onun dışında temaya yaklaşımın başarılı. Öykünün ismi güzel. Sanki bütün bu anlattığın şehirlerin, olayların, karakterlerin esin yerlerini çok iyi biliyor gibiyim. Özellikle şehirler konusunda kafamda coğrafyamızın şehirleri belirmeye başlıyor artık. Bir anda okurken böyle düşünmeye başlayınca artık öykülerinin gerçekle bağlantılarını daha iyi kavramaya başladığımı anladım.

Velhasıl kalemine sağlık. Melankoli karnavalını epik bir destana evriltip başarılı bir öykü ortaya çıkarmışsın. Görüşmek üzere…

1 Beğeni

Selamlar Kasvet,
Şehirler konusuna değinerek başlamak istiyorum. Kurmaca uluslar ve ülkeler yaratmak bana keyif veren bir uğraş. Bu yerleri tasarlayan kişi olduğun için tutarlılığı dengelemek çok daha kolay ve eğlenceli. Örneğin Ankara’yı hayatımda ancak bir iki kez görmüşümdür. Ankara’da geçen bir şeyler yazarsam bana eğreti duracakmış gibi geliyor. Lakin Ankara değil de Ankara’dan esinlenerek yarattığım başka bir şehrin sokaklarını rahat rahat anlatabilirim. Tüm bu şey bir nevi rüya görmek gibi. Bir rüyada dolaşıyor gibiyim. Yazmak benim için parmak uçlarımla rüya görmektir aslında. Ve bazı zamanlar uyurken gördüğüm rüyalarımda dünyada bulunmadığından emin olduğum yerlere giderim. Tüm bu yerler birbirinden kopuk değil, aslında bağlantılıymış, sanki aynı evrendelermiş gibi geliyor bana. Bundan dolayı yazarken de farkında olmadan uçup gidiyorum. Bazen her şeyi ilk yazdığım haliyle bıraksam ve kimseler de görmese diyorum, lakin kendim için yazmıyorum, bunları birilerinin de görmesi, okuması ve birilerinde iz bırakmasını, hiç olmazsa bir duygu kıpırtısı yaratmasını isterim. İnsanı yazmak için tetikleyen şey ne? Olmayan bir şeyi yaratma arzusu mu? Yahut olan bir şey üzerine kendi yorumunu katmak isteği mi? Belki yazmak için insanı tetikleyen şey vicdandır, belki de yalnız düş görme isteği?
Yazmak için bizi harekete geçiren unsurları beyaz bir ışık olarak algılıyorum. Bundan bir spektrum yaratıyoruz. Her biri diğerinden farklı, işte bu farklılığı seviyorum. Sen hakikati yazmayı seviyorsun. En uçuk kurgunda bile hakikatten illaki bir iz var. Ben ise rüyayı yazmayı seviyorum, yazdığım en gerçekçi şeyde bile rüyadan bir iz vardır hep. Seni tetikleyen şey gördüğüm ya da algılayabildiğim kadarıyla hakikat, beni ise rüya.
Yazıyı daha fazla uzatmadan biraz mahcup olduğumu da belirtmeliyim. Yazıyı ikinci kez okuman beni biraz üzgün hissettirdi. Sebebini tam açıklayamıyorum ama bunun için gerçekten çok minnettarım. Bu yorum için de elbette. Görüşmek üzere…

1 Beğeni