Lotus ve Selvi - 3. Bölüm "Devam"

“İnsan beyni, mutsuz hissettiği anları hatırlamak istemez. Onlar beynin içindeki kurtlardır. Çürütmeyene kadar durmazlar ve en derine gitmeye çalışırlar. Beynimiz bunlara çok uzun süre maruz kaldığında bazılarını siler. İstesen de bazılarını hatırlayamazsın. O zamanlar artık bir boşluktan oluşur. Ne mutlusundur ne de üzgün, aklında kocaman bir siyah nokta kalır. Bu modern insan ile hayatımıza giren yeni bir evrim. “

“Sanırım haklısın, beynimiz mutlu olduğumuz anıları daha çok hatırlamak istiyor.”

“Evet, oda kendi çıkarını düşünüyor. İnsanların ruh ve beden sağlığı birbiriyle ilişkili aslında, seni mutlu olduğunda vücudundaki organlarda olumlu yönde etkileniyor.”

“Sen de beynine yardım mı etmek istedin, yani şu çiçeklerle. “

“Asıl amacım kötü olanlar değildi, hatırlamak istediğim güzel anıları aktarmak istedim ama beynim benimle oyun oynadı. Kötü olanlardan kurtulmak istiyordu. Onları çiçeklere aktardıkça ben de rahatlıyordum. İş yok etmeye gelince işler karıştı. Bir anımı yok ettim ve sonucunda onunla ilgili bütün her şey uçup gitti. O günüm tamamen bir boşluğa dönüştü. Hala neyi sildiğimi hatırlamıyorum. Bunun bir daha olmasını istemiyorum. Onunla, buraya yaşamaya iten şeyleri unutmak istemiyorum. “

“Belki şu an olmasa da başka zaman bazılarını birlikte izleyebiliriz.”

“Bak, onlar benim gerçek anılarım, televizyon dizisi değil. “

Güneş batmak üzere ve nedense konuşurken yüzüme bakmıyor. Manzara güzel olabilir ama ağacın altına onunla konuşmak için gelmiştim.

“Karşıdan gelen seninki herhalde ve seni çağırıyor sanırım. Hadi git, iyi eğlenceler. “

“Hey, hazır mısın?”

“Neye hazır mısın?”

“Unutmak istemediğin bir anıya…”

“Biraz garip bir soru “

“Yalnızca cevap ver. “

“Evet demekten başka çarem yok sanırım. “

“Takip et o zaman. “

Bir uçurumum önüne gelmiştik.

“Şimdi ne yapacağız.”

“Sadece beni takip et ve unutma burası senin dünyan değil.”

Uçurumdan aşağı atladı. Ama nasıl, dibi bile gözükmüyor. Ne yapacağım şimdi? Atlamalıyım, atla o zaman. Biraz geri çıkıp atladım. Uçurumdan düşerken birden yavaşlamaya başladım ve ayaklarımın üzerinde sisin içerisinde bir yere yavaşça düştüm. Her şey sislerin içerisinden birden aydınlanmaya başladı. Dünyaya geri dönmüştüm, iki üç katlı binaların olduğu uzak doğu ülkesindeydim. Etrafım çekik gözlü insanlarla çevriliydi. Her şey normalmiş gibi hareket ediyorlardı. Sanki bir pazar yerindeydim. Sokak yemekleri, meyveler …Herkes bir şeyler alıp, masalara geçip yemek yiyorlardı. Ben de onların içinde durup ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Aniden onun sesini duydum,

“Buyurun hanımefendi, burada yenisiniz herhalde? Neyi denemek isterdiniz, taze kızarmış tavuğumuz var. “

“Kızarmış tavuk mu?”

“Şuradaki masaya geçin hemen getiriyorum. “

İyi bir açıklaması vardır çünkü şu an ne yapacağımı bilmiyorum.

“Kızarmış tavuğunuz buyurun. Nasıl beğendin mi?”

“Şu an neredeyiz ve nasıl buraya geldik?”

“Şu an Tayland’ayız ve senin dünyandayız. “

“Hayır, bu gerçek olamaz. Niye bana söylemedin? Belki ben geri dönmek istemiyordum!”

Kalbim hızlı atmaya başladı ve hiçbir şey düşünemiyordum. Yüzümdeki değişimi görünce,

“Tamam, tamam, dur. Şaka yaptım, burası bizim eğitim yerimiz. Dünyaya gitmeden önce belli bir süre eğitim alıyoruz. Şu an ilk atlayan ben olduğum için benim istediğim yer ve zamana gittik. “ dedi.

“Yani bütün bunlar …”

“Evet, gerçek değil. “

“Önümdeki tavukta buna dahil mi?”

“Biraz karmaşık olabilir ama merak etme az önce ben yaptım. Şimdi kafanı kaldır ve etrafına bak. Burası Tayland’ın bire bir aynısı. Dünya’da iken buraya hiç geldin mi?”

Hayır, hiç gelmemiştim. İki yıldır üniversiteyi bitirmeye çalışıyordum ve sonrasında iş arama süreci yüzünden hiç tatile çıkamamıştım. Şu an gerçek olmasa bile buradayım ve keyfini çıkarmak istiyorum. Yemek yedikten sonra pazarı dolaştık. Birkaç meyveyi ilk defa görüyordum ve tattım. Kalabalığın içinden çıkıp sahile vardık. Hava kararana kadar yüzdüm, yüzen insanları ve güneşin batışını izledim. Gökyüzünün sarıdan mora dönüşünü saniye saniye izledim. Yaşadıklarım sanki bir boşluğun ve sessizliğin içerisinde sadece nefes almaktı.”

“Aklımı kurcalayan bir soru var. Buradan nasıl çıkacağız?”

“Geldiğin gibi.”

“Nasıl, uçurumdan atlamamız mı gerekiyor? “

“Hayır, tam olarak öyle değil. Kendini öldürmen gerekiyor. Bunu kendin yapmalısın. “

“Ciddi misin? Niye böyle bir çıkış yaptığınız!”

“Dünyada bizi en çok zorlayan şek, görev bittikten sonra ölmek. Buna alışmak için yaptık. Korkmana gerek yok ölürken acı hissetmiyoruz. Hiç boğulma tehlikesi yaşadın mı? “

“Hayır, yaşamakta istememde …”

“Gel şuradaki kayalığa çıkalım, çok yüksek değil zaten. Hadi…”

Yapmaktan başka çarem yoktu. Kayalığa çıkıp atladı. Ne olduğunu izliyordum ki çok geçmeden suyun üstüne ölü vücudu çıktı. Burası gerçek değil, evet gerçek değil. Bende aşağı atladım ve nefesim tükenene kadar derine yüzdüm. Sonunda boğulmaya başladım. Düşündüğüm gibi acı çekmemiştim ve su beni yukarı kaldırmaya başladı. Gözlerimi açtığımda sığ bir nehrin içindeydim. Ayağa kalktım ve etrafa bakındım. O çoktan çıkmış, nehrin kenarından beni izliyordu. Birden beni görünce gülmeye başladı ve birlikte gülmeye başladık. O gün güldüğüm andaki heyecanı veya mutluluğu halen hatırlıyorum. Bu ilk seferdi ve diğerleri için aynı şeyi söyleyemem. Eğleniyordum ama hatırlama konusuna gelince ilki kadar kalıcı olmadılar. Dünyada denemeye cesaret edemediğim çoğu şeyi denedim ama bir şeyler eksik gibiydi. Her şey bu kadar kolay olmamalıydı. Uyumadan bütün gece Viyana sokaklarında dolandım, insanlarla dans ettim, Las Vegas’taki kumarhanelere girdim, Hollywood yazısına çıktım … Hepsi çok güzeldi. Tabii bunları yaparken yanımda oda vardı. İyi arkadaş olmuştuk. Terremoto içip sarhoş gezdim ve o gün ölmek için ne yaptığımı hatırlamıyorum. Kosta Rika’da hala aktif olan volkanları görmeye gitmiştik ve geri gelmek için de içine atladık. Geri geldiğimizde her seferinde uçurumun altındaki nehrin içinde ıslanarak uyanıyorduk.

“Niye o adamı öldürdün, hem de boğarak. “

“Boğabilecek kadar güçlü müyüm merak ediyordum. “

“Adam sarhoştu.”

“Ben de sarhoştum. Unutma o insanlar gerçek değil. “

Komik veya kabul edilebilir bir durum değil farkındayım ama yapmak istedim ve yaptım.

“Aklıma bir şey geldi, neden gittiğimiz yerlerde bir ay veya daha uzun kalmıyoruz. “

“Ben de teklif edecektim ama kabul etmezsin diye düşünüyordum. “

“Nasıl yapabiliriz? Otel benzeri bir yerde kalabiliriz. “

“Merak etme o kısmını bana bırak, ev sıkıtımızın olabileceğini düşünmüyorum. Onun öncesin de sana söylemem gereken bir şey var. Haftaya burada değilim, senin dünyanda ufak bir işim çıktı. “

“Ne kadar sürecek?”

“Merak etme senin için üç gün gibi gelecek. Şu an tatilimizi düşünelim. Gideceğimiz yeri sana bırakıyorum. Ne de olsa senin dünyan. “

Seçmek gerçekten çok zor. Güzel yanı da hiçbir şey götürmüyorum. Karar vermem bütün gecemi aldı. İstediğim şeyleri listeledim, ilk olarak sıcak iklimi olan bir yere gitmek istiyordum. Ama tatil yeri değil de daha çok yerli halkla iç içe olduğum bir yer olmalı. Turistlerin çok ziyaret ettikleri yerler dışında her yere gidebiliriz.