Menekşe

Öykü Seçkisi'nde okumak için: https://oykuseckisi.com/menekse-murat-baris-sari/

image

İmamlar duru sesleri ile sabah ezanını okurken şehre girdi Ahmet Beyeh. Üç sene önce limandan ayak bastığı Cezayir şehrine bu sefer bir kervanla, deve üstünde giriyordu. On gündür yoldaydı ve yorgundu ama yine de son birkaç saattir uyanıktı. Hava hafif hafif aydınlanmaya başladığında sıkıntıdan defterini açmış içindekileri atlaya atlaya okumaya dalmıştı. … On günlük yoldan… (DEVAMI…)

Yazarken büyük bir keyif aldığınızı hissedebiliyorum, nitekim bu hikayeyi okuması inanılmaz keyifliydi. Orta Çağ’ı çok iyi yansıtıyorsunuz. Fakat yeteneğiniz bundan da ötede, bir önceki hikayede Balkanlar’daydım, şimdi ise Batı Akdeniz kıyılarında.
Bitmemesini istediğim bir hikayeydi, uzun uzun ne kadar beğendiğimi anlatabilirim, fazlasıyla da hakediyor bunu. Gerçeklikten kopardı beni adeta, roman olsa elimden düşmezdi herhalde, okuyucuyu bu kadar hikayeye bağlamak çok özel bir yetenek istiyor. Baş karakterin hislerini çok duru anlatmışsınız. Ve o küçük menekşe detayları muhteşemdi. Gerçekten kaliteli, keyifli ve de iyi bir eser, henüz öteki öyküleri okumadım fakat şimdiden seçkinin en iyilerinden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Merhabalar,
Öyle gerçekçi bir dille yazılmış ki sanki o dönemin atmosferini soludum okurken. Ahmet Çelebi umduğumdan biraz daha farklı bir karakterdi bu öyküde ama sonuçta hepimizin yazma sebebi de farklılıklar katmak, kendi yolumuzu çizmek. :slight_smile: Daha uzun olmasını isterdim. Titizlikle yazılmış ve bir o kadar da akıcı öyküyü bir çırpıda okudum. Diğer seçkilerde görüşmek üzere.

Sizin gibi favori bir yazarımdan bu iltifatları duymanın beni ne kadar mutlu ettiğini anlatamam. Karakterleri kağıda dökerken gerçekten de keyif alıyorum, bana arkadaş oluyorlar yazım sürecinde.

Ortaçağ uzmanlığı konusunda doğrusu ben son derece amatör bir tarih meraklısıyım diyebilirim. Okuduğum şeyler popüler tarih kitapları, kaynak vs. hiç okumadım zaten okumak için de yeterli donanıma sahip değilim. Ama yine de bu tanımlama çok hoşuma gitmedi dersem yalan olur. Hatta bir espri patlatayım, gözüm önce Mehmet Berk Yaltırık sonra da İhsan Oktay Anar’ın koltuğunda :slight_smile:

Okuyup bir de bu güzel yorumları yaptığınız için tekrar teşekkür ederim. Tekrar görüşmek dileğiyle.

Evet gerçekçi, tarihsel ve dingin bir şey yazmak istedim bu sefer, başarabildiysem ne mutlu bana. Tabi Ahmet Çelebi tamamen benim yorumum oldu, belki kendisi bambaşka bir insandı, bilemiyorum.

Bundan önceki son üç hikayem 3500-5000 kelime aralığındaydı ve ben kişisel bir hedef olarak daha kısa olup yine de baştan sona tamamlanmış bir öykü yazmak konusunda kendi kendime bir meydan okumada bulunup bilinçli olarak bu öyküyü 2.000 kelimede tuttum. Bu tür gelişmeye yönelik şeyleri deniyorum.

Yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Diğer seçkilerde görüşmek dileğiyle

1 Beğeni

Tadı o kadar kıvamındaki… Bir öykü için sayılabilecek tüm vasıfları taşıyor. En önemlisi ısmarlama değil gönülden yazılmış olması. Atmosfer çok başarılı. Basitin en güzel olabileceğinin en güzel örneği bana göre. Osmanlı dönemine ait onemli bir yazarın gelişini görüyorum. Rock the Casbah.

Merhaba,
Öykün güzel olmuş eline sağlık. Uçtuktan sonraki sürgün günlerini anlatmışsn; bu hoşuma gitti. Okurken bir olay bekledim ama bulamadım sonra Sofia çıktı ona aşık oldu ama o da sanki havada kaldı bu iki küçük eleştirim dışında öykünün dokusu üslubun güzeldi. Kalemine sağlık:)

Çok teşekkür ederim. Gerçekten yazarken hissederek yazdım. Belki tabi Ahmet Çelebi değil de "Ben olsam ne düşünürdüm?"e kaymış olabilirim ancak gerçekten gönülden yazdım. Bunu fark etmeniz beni çok mutlu etti.

Basit olmasına da uğraştım, kendimde eksikliğini duyduğum bir şeydi, başardıysam ne mutlu. Tarihçi yazarlıkla ilgili daha önceden yorum yaptım, hala gözüm yükseklerde o konuda :wink:

Punk rock…

Görüşmek dileğiyle.

Selam,
Okuduğun için teşekkür ederim.

Evet bir olay öyküsü değildi. Yeni bir başlangıcı ve onun doğum sancısını anlatmak istedim. O sırada da Cezayir’in o zamanlarda olduğunu düşündüğüm sayfiye atmosferi ile tarihi bazı bilgileri harmanlayarak da bir dünya kurgulamak peşindeydim.

Dingin, gerçekçi, tarihi ve naif bir şey peşindeydim o açıdan okuyucuda bazı beklentilerin karşılanmamış olmasını anlayabiliyorum. İşte ay ay farklı denemeler yapıyoruz.

İlgin ve beğenin için tekrar teşekkür ederim. Gelecek seçkilerde görüşmek dileğiyle…

1 Beğeni

Merhaba Murat,

Hezarfen’in Cezayir sürgününü işlemeni yaratıcı ve ilginç buldum. Öykünü büyük bir merakla okudum ama sonunda bir yere bağlanmayacağını anladığımda içimi bir burukluk kapladı. Keşke biraz daha uzun olsaydı ve giriş gelişme sonuçlu bir hikayesi olsaydı dedim içimden. Bu haliyle sanki Hezarfen hakkında yazılmış bir kitabın 165. ve 166. sayfaları gibi duruyor. Bu kötü bir şey mi? Elbette hayır ama insan öykünün sonunda tatmin edici bir final bekliyor. :slight_smile:

Senin de belirttiğin gibi hepimiz deneme yanılmalar yapıyoruz burada. Bu açıdan cesur ve farklı hikayeni okuma fırsatı verdiğin için kendi adıma teşekkür ederim. :slightly_smiling_face:

İlerleyen seçkilerde görüşebilmek üzere.

1 Beğeni

Selam,
Öncelikle öyküyü okuyup bir de yorum yaptığın için çok teşekkür ediyorum. Öyküyü cesur ve farklı bulman da çok hoşuma gitti.

Diğer konularda aslında daha önceden söylediğim gibi farklı bir öykü tasarladım. Bir olay öyküsü değildi o açıdan giriş gelişme sonuçtan daha ziyade tam olarak senin de fark ettiğin gibi bir kesit sundum kendi kurgusal dünyam ile tarihi verileri birleştirip.

Senin de okuduğun gibi bu da kendi çapında bir denemeydi.Sonu tatmin edici değildi kısmına bir noktyaa kadar katılıyorum, söylediğim gibi bir climax sonu yoktu ancak belli bir yere kadar aslında sonunu istediğim gibi kurguladığımı da düşünüyorum. Sofia’ya aşık olup yeni bir hayata başlaması -ya da yeni bir hayata başlamaya karar verip Sofia’ya aşık olacak bir psikolojiyle pazara gitmesi- aslında bir noktada ümit verici bir finaldi diye düşünüyorum.

Tabi zorla, final iyi oldu iyi demiyorum :grinning: ama aşk gerçekten güçlü bir duygu o açıdan belki çok tatmin edici olmasa da özellikle Ahmet Çelebi açısından memnuniyet verici olabilir.

Gelecek seçkilerde görüşmek dileğiyle…

Merhabalar.

Her şeyiyle ustacaydı fakat en çok hoşuma giden rahatlığıydı öykünün. Bir olay aktarmaya çabalamıyor, şu da olsun, dikkat çekeyim demiyor ama kendine çekiyor, bağlıyor, okutuyor. Belli bir finale bağlanmayacağını sezmiştim okurken ve öyle de oldu; gerek de yok zaten. Öykü meramını yeterince anlatmış, yazar yapmak istediğini yapmış. Belki Sofia’yı biraz daha ete kemiğe büründürebilirdin; ama bu bir yanıyla öyküye, anlatıma ters düşebilirdi. Sonuçta Sofia’nın ve başka karakterlerin gözüne kaymadan Hazerfen’in gözüyle anlatılıyor hikaye.

Ellerinize, kaleminize kuvvet.

Çok çok mutlu oldum yorumunuzu okuyunca. Çünkü gerçekten dingin bir şeyler yapmak istemiştim. Hayattan, iddiasız, doğal bir kesit sunmak. Belki öyküyü anlatmaya değer yapan tek şey yeni bir başlangıcı içeren bir kesiti anlatmasıydı, o kadar… Bu duygunun size geçmesi başta söylediğim gibi beni çok mutlu etti.

Teşekkür ederim, daha sonraki seçkilerde de görüşmek dileğiyle.

Merhabalar
Senden bilim kurgu ve fantastik alanlarda bir şeyler okumaya alıştığım için öykü boyunca bir atraksiyon bekledim tabi gelmeyince biraz bocaladım ancak öykü boyunca ılık ılık bir şeyler hissettim ki bu bence bir öyküde okuyucuya verilebilecek en güzel duygulardan biri tarihi atmosferlerdeki becerine bakarak söylüyorum ki bu alanda bir üst lige çıkmışsın. Tarihsel fantastik kurgu alanında kendini geliştirebilirsen yeni bir İhsan Oktay Anar olarak karşımıza çıkabilirsin ileride.
Sonraki seçkilerde görüşmek üzere…

Merhaba Mustafa,
İhsan Oktay Anar benzetmesi beni ne kadar mutlu etti bilemezsin. Tabi, orada biraz durmak gerekli. Daha yenecek birkaç fırın ekmek var :slight_smile:

Evet dingin bir öykü yazmaya çalıştım. Olduysa ne mutlu bana. Öyküyü okuyup bir de üzerine yorum yaptığın için çok teşekkür ederim.

Görüşmek dileğiyle…