Ben yeni başlayanlar için değil de hali hazırda iyi kötü farklı mitolojilere hakim olanlar için popüler mitoloji kitaplarına alternatif teşkil edecek iki kitap önerebilirim. (İki kitabın açıklamasını da bu foruma yazmıştım, kopyala-yapıştır yapıyorum.)
Birincisi Joseph Campbell’ın Kahramanın Sonsuz Yolculuğu ;

Kısaca değinmek gerekirse
Kahramanın sonsuz yolculuğu, çeşitli mitlerden günümüze kadar ulaşmış olan hikayeleri psikanalitik açıdan irdeleyerek, bu hikayelerin arasındaki benzerlerliklere değiniyor. Çok farklı dönemlerde çok farklı şekillerde anlatılan bu mistik kahramanların yolculuklarının, Freud ve Jung gibi bilim insanlarının öğretileri çerçevesinden bakıldığında temelde aynı psikoloji üzerinden, aynı çember içinde ilerlediğini anlatmakta. Bildiğimiz popüler mitoloji kitapları kadar anlaması kolay bir kitap kesinlikle değil. Kitabı okumadan önce farklı mitolojiler ve psikoloji konusunda iyi-kötü belli bir bilgi birikimine sahip olmak gerekiyor.
İkincisi C. W. Ceram Tanrılar Mezarlar ve Bilginler ;

Bu kadar mit günümüze nasıl ulaşmış? Bunları kim, nerede, nasıl bulup çıkarmış? Günümüz dillerine tercümeleri nasıl yapılmış? diye merak ettiğim bir zamanda araştırıp buldum bu kitabı. Aslında tam da bu soruların cevaplarını barındıran güzel bir arkeoloji kitabı.
Kitap genel olarak
Antik çağlarda hüküm sürmüş kadim uygarlıkların kalıntılarının gün yüzüne çıkma hikayelerini anlatıyor. Bir yandan antik döneme ışık tutarken bir yandan da günümüze ulaşan kalıntılar hakkında bilgiler veriyor. Bu önemli keşiflere imza atan arkeologların hayatlarından önemli kesitler, yer yer hafif romanlaştırılarak sıkmayan bir dille aktarılmış.
Troya’yı ararken işten anlamadığı için bir çok önemli kalıntıya geri dönüşü olmayan zararlar vermiş olan Schliemann’ı haklı çıkarılıp aklamaya çalışması veya bulduğu tarihi eseleri kendi ülkesine kaçıran bilim insanlarına düzülen methiyelerin dozajının kaçması, okurken canımı sıkan noktalardan bazılarıydı. (Gerçi an itibarı ile İŞİD denen vahşi yaratık topluluğu, ortadoğudaki antik uygarlıklardan kalan eserleri “put” diyerek yok etmekte olduğundan, o eserler zamanında Londra’ya, Paris’e veya Berlin’e getirilmeyip orda kalsaydı, hiçbirinin günümüze kadar ulaşamayacağı gerçeğini de göz önünde bulundurmak gerek.)
Ayrıca bu kalıntıların bulunduğu coğrafyalarda yaşayan insanların (ki malum çoğu ortadoğu yerlisi olan insanlar) kitabın başından sonuna kadar, bağnaz, cahil, para ile satın alabileceğiniz kişiliksiz insanlar olarak genellendirilmesi hiç hoşuma gitmedi. Arkeologlar keşif yaptıkları coğrafyalarda yerlilerinin bu bağnazlıklarına mutalaka maruz kalmışlardır. Sonuçta o kadar paha biçilemez eser öpücükle değil yerlilere verilen rüşvetlerle avrupaya kaçırıldı tabiki, ona birşey demiyorum fakat bu durumun alenen tüm coğrafyanın insanına genellenip kitabın başından sonuna kadar okuyucuya empoze edilmeye çalışılması hoş değil.
Kitap ilk baskısını 1949 yılında, tam 70 sene önce yaptığı için bazı bilgiler haliyle günümüzde edindiğimiz yeni bilgiler ışığında eski ve yanlış kalmış fakat kitabın son edisyonlarında bu eski bilgiler gözden geçirilip baştan düzenlenmiş. Böylece yanlış bilgiler edinmeniz minimuma indirgenmiş.