Müjgân (Kısa Öykü)

Kan var ellerinde, parmak uçlarından damlıyor ve toprağın üzerinde yeni yeni yükselmeye başlamış kar tabakasına damlayıp kırmızı lekeler oluşturuyor beyazlığın içinde; günahının lekelerini, henüz birkaç dakika önce işlediğin.

İçinde durduğun Aralık gecesine meydan okurcasına buz kesmiş gözlerin gizleyemiyor günahını göğsünün ortasında hızlı bir ritimle atmakta olan o hiç sevmediğin, adını dahi ağzına almaktan kaçındığın organından. Riyası mideni bulandırıyor; karı lekeleyen ellerinin esas sebebi, seni en başta bunu yapman için teşvik eden kendisi değilmiş gibi göğsünün içinde fütursuzca attığı vicdan çığlıklarına katlanamadığını hissediyorsun ve onu yerinden söküp atmak istiyorsun içten içe, bu gece ellerini kana ilk bulayışın olmazdı neticede.

Aklını daha çok sevmişsindir hep; kalp denen o zımbırtıya güvenmenin aptallık, ona güvenenlerin de zayıf olduğunu düşünmüşsündür ve bunu dile getirmekten de çekinmezsin hiçbir zaman. Kalpsiz olduğunu söylerdi insanlar, her seferinde iltifat sayar ve bununla övünürdün gözlerinin içine baka baka. Duygusuz olduğunu da söylerdi kimileri. “Varsın öyle olsun.” derdin sen de; güçlü ve akıllı olmak, duygusuz sıfatını taşımanı gerektiriyorsa gururla taşırdın göğsünün gere gere. Kalbin süprüntülerinden başka bir şey olmayan duygularla hayatta işin olmazdı zaten.

Kırk yıl geçse dahi gelmezdi aklına bir gün o hor gördüğün insanlarla aynı duruma düşeceğin. Bir yol göstericiye ihtiyacın olduğunda aklına danışmayı tercih ederdin sen. En karanlık kabuslarında dahi göremezdin bir gün duygularına mağlup olacağını; o nefret ettiğin deyişin zaman içinde fırlatıp attığı, ipleri karman çorman düğümlerle boğulmuş sayısız kukladan biri haline geleceğini; kalbinin sesini dinleyeceğini.

Aklına ihanet ettin hayatında ilk defa, kırmızı ihanetin rengi ve lekeliyor ruhunu tıpkı parmaklarından dökülen damlaların karı lekelediğini gibi. O da farkında yaptığın şeyin ve ihanetine ihanetle karşılık vererek alıyor intikamını acımasızca. Bir filmden alınmış gibi duran bir sahne canlanıyor açık gözlerinin önünde durmaksızın. Aklın, hafızanla saldırıyor sana, kanla lekelediğin anları hatırlatıyor tekrar tekrar çığlıkları dinmeyen kalbine. Kalbinin sözünü dinlemenin bedeli bu işte. Sen de biliyordun bunu aslında en başında ama hırsın kör etmişti seni kulaklarını kalbine açtığın anda.

Ve işte duruyorsun şimdi gecenin ortasında, ellerinde kan ve ruhuna işlenmiş bir günahla. Artık biliyorsun cehennemin neden kırmızı tasvir edildiğini ve ilk defa korkuyorsun ondan soğuk hava kollarında bir zebaninin fısıltısı gibi gezinirken.

Günahının son damlaları da düşerken parmaklarından, gecenin içine odaklanmış görmeyen gözlerinin önünde kırmızıya boyanmış anılar hayat buluyor bir kez daha; arkandaki evin salonunda bıraktığın beden, gittikçe ısınan geceye inat anbean soğurken kalbin vicdan çığlıkları atıyor avazı çıktığı kadar ve sen, duruyorsun gecenin ortasında kıpırtısızca, kar taneleri bir bir düşerken kirpiklerinin uçlarına.