Biraz çeviriden bahsetmek istiyorum. İthaki Yayınları, Barış Tanyeri çevirisini beğendim. Barış beyin ellerine sağlık. İyi bir düzelti görseydi kitap, ufak tefek çeviri hatalarından kurtulabilirdi.
Genel itibariyle akıcı yetkin bir çeviri. Kullanılan kenar mahalle dilinin bazı karşılıklarını sevmedim:
“You listen a me, lousy gods.”
“Dinleyin lan beni keraneci Tanrılar.” (s. 29)
What the hell’s got into you now? Why’re you dummying up again?
Ne oldu lan şimdi sana? Neden yine mala bağladın?
“Guesses for grabs,” he answered. “Always like that, him. Show old clothes and he twitch. Man!”
“For why, already?”
“For why? Crazy, is all.”
“Bilen yok bizim burada,” dedi. “Hep öyleydi o eleman. Eski kıyafet gösterince tribe giriyor. Oğlum lan!"
“Neden lan öyle iş mi olur?”
“Neden mi? Deli işte bildiğin.”
Kimi hatalar:
It contained a gold organ with robot organist by Tiffany,…
İçinde altın bir organ, Tiffany’nin yaptığı robot bir organ virtüözü…
Ben mi yanlış biliyorum? Bu bildiğimiz “org” değil mi? Ne "organ"ı?
“I’m afraid if I let you take one credit, that could make the difference between ‘Vorga’ and I.”
“Me.” He waited. “Well?”
“Sana bir kredi versem bile Vorga’yla aramızdaki farkı o tek bir kredi yaratacak diye korkuyorum.”
“Benim aramdaki.” Bekledi. “Ee?”
Burada Foyle sokak ağzını düzeltmeye çalışıyor. “Vorga and I” derken “I” değil “me” kullanması gerektiğini fark ediyor ve hemen düzeltiyor. Çeviride bu çaba yok oluyor. Çünkü düzeltmeden önceki hali de Türkçede anlamlı. Şöyle olabilirdi:
“Sana bir kredi versem bile Vorga ve ben arasındaki farkı o tek bir kredi yaratacak diye korkuyorum.”
“Benim aramdaki.” Bekledi. “Ee?”
“Have to work fast,” Foyle muttered. "Between the shots and the religion riot, the world and his wife’ll be jaunting around asking questions…” He broke off.
“Hızlı olmalıyız,” diye mırıldandı Foyle. “Mermiler ve dini isyan arasında tüm dünya ve onun eşi jauntlayıp etrafı gezecek, sorular soracaktır.” Sustu.
Size de garip geldi, değil mi? Zaten bir okur olarak çeviri hatalarını “yav şu kitabı didik didik edeyim de çeviri hatalarını bulayım” diyerek bulmuyorum. Türkçesini okurken bana garip gelen ifadeleri özgün metinden bakıyorum. Belki de okuduğumuz ve çevirisi iyi dediğimiz bir çok kitapta onlarca hata var ama erek metindeki garip ifadeler törpülendiği için hiç fark etmiyoruz. Aslında bu açıdan İthaki’ye minnettar olmalıyız.
Sadede geleyim: “the world and his wife” bir deyim, anlamı “cümbür cemaat / cümle alem”
Basit bir google aramasıyla anlamı bulunabilirdi. Beğenmediğimiz 6.45 baskısında bu cümle doğru çevrilmişti. O baskı çıktığında (2000) internet kullanımı bu kadar yaygın değildi. 6.45 baskısı çevirmeni Serap Şenkul Tezcan’ı saygıyla analım:
“Silah sesleri ve bu dini kargaşadan sonra dünya âlem buraya jaunte’lemeye başlayacaktır.”
AT THE COSTUME BALL in Shanghai, Fourmyle of Ceres electrified society by appearing as Death in Dürer’s “Death and the Maiden” with a dazzling blonde creature clad in transparent veils.
Şangay’daki maskeli baloda Ceresli Fourmyle, Dürer’in Death and the Maiden’ tablosundaki Ölüm gibi, şeffaf peçelerle kaplı baş döndürücü, sarışın bir yaratık olarak katılarak sosyeteyi büyüledi.
Nasıl büyüledi? Sarışın bir yaratık olarak katılarak mı? O sarışın, Ceresli Fourmyle’ın yanındaki hanım olmasın? Şöyle olmalıydı (6.45 çevirisinden alıntılıyorum):
Ceres’li Fourmyle, Şangay’daki Kostümlü Balo’da Durer’in 'Ölüm ve Bakire’sindeki Ölüm kılığına bürünmüş ve yanında şeffaf örtüler içindeki göz kamaştırıcı sarışın bir yaratıkla birlikte ortaya çıktığında sosyeteyi dehşete düşürdü.
Like the original Mont St. Michele on the French coast, Mars St. Michele was a majestic Gothic cathedral of spires and buttresses looming on a hill and yearning toward the sky.
Fransız kıyısındaki orijinal Mont St. Michel gibi Mars St. Michel de bir tepenin üzerinde bulunan ve burnunda şehir tüten, kule ve sütunları olan haşmetli bir Gotik katedraldi.
Açıkçası “şehir” nereden çıktı bilmiyorum. “Burnunda şehir tütmek” ne demek hiç bilmiyorum. 6.45 (Serap Şenkul Tezcan):
Fransa kıyılarındaki asıl Mont St. Michele gibi, Mars St. Michele de bir tepenin üzerinde hayal meyal görülen ve gökyüzüne doğru uzanan sivri kuleler ve desteklerden oluşan muazzam bir gotik katedraldi.
Hadi “yearning toward the sky” ifadesini illa çevirmek istedin diyelim. Onlarca karşılık içinden “burnunda tütmek” neden? “Gökyüzüne özlemle uzanan” desek güzel olmaz mı?
Kitabın can alıcı kısımlarından biriyle bitiriyorum yazıyı. Bakalım nasıl çevrilmiş, tercihi size bırakıyorum:
Özgün metin:
“You pigs, you. You goof like pigs, is all. You got the most in you, and you use the least. You hear me, you? Got a million in you and spend pennies. Got a genius in you and think crazies. Got a heart in you and feel empties. Alla you. Every you…”
He was jeered. He continued with the hysterical passion of the possessed.
“Take a war to make you spend. Take a jam to make you think. Take a challenge to make you great. Rest of the time you sit around lazy, you. Pigs, you! All right, God damn you! I challenge you, me. Die or live and be great. Bow yourselves to Christ gone or come and find me, Gully Foyle, and I make you men. I make you great. I give you the stars.”
6. 45 (Serap Şenkul Tezcan):
"Sizi domuzlar, sizi. Domuzlar gibi çürüyosunuz. İçinizde en çoğu var, en azını kullanıyorsunuz. Beni duyuyo musunuz, ha? İçinizde milyon var, kuruşlar harcıyosunuz. İçinizde bir dahi var, deliliği düşünüyosunuz. İçinizde bir kalp var, boşluklar hissediyosunuz. Hepiniz. Her bir, hepiniz… "
Alay sesleri yükseldi. Saplantılı insanların isterikli tutkusuyla devam etti.
“Harcamanız için savaş gerek. Düşünmeniz için engel gerek. Büyümeniz için bi meydan okuma gerek. Kalan zamanda yerinizde sayıyosunuz. Domuzlar sizi! Tamam ya, Allah sizi kahretsin! Ben size meydan okuyom, ben. Ölün ya da yaşayıp büyük olun. Kendinizi havaya uçurup nalları dikin ya da bana gelin, sizi heybetli yapayım. Ölün sizi kahrolasılar, ya da gelip beni, Gully Foyle’u bulun ve sizi büyük yapayım. Size yıldızları vereyim. Sizi adam edeyim!”
İthaki (Barış Tanyeri):
“Lan domuzlar lan. Domuz gibi çürüyorsunuz alayınız. İçinizde çoğu var ama azını kullanıyorsunuz. İçinizde milyon var ama kuruş harcıyorsunuz. İçinizde deha var ve deli deli şeyler düşünüyorsunuz. Kalbiniz var ama boş hislerle dolusunuz. Hepiniz. Alayınız…”
Yuhalandı. Bir şey tarafından ele geçirilmiş birinin isterik tutkusuyla devam etti.
“Size harcatmak için savaş olması gerek. Düşünmeniz için sıkışmanız lazım. Büyük olmanız için meydan okumayla yüzleşmeniz lazım. Yoksa tüm gün kıçınızın üstünde oturun. Lan domuzlar lan! Pekâlâ, Tanrı da sizi kahretsin! Size meydan okuyorum lan ben. Ölün ya da yaşayın ve büyük olun. Ya kendinizi patlatıp merhum İsa’nın ardından gidin ya da beni bulun, Gully Foyle’u bulun ve ben sizi insan yapayım. Sizi büyük yapayım. Size yıldızları vereyim."