Okuma Etkinliği - Leibowitz İçin Bir İlahi (Spoiler İçerir)

Sonunda bitti. :slight_smile:

Üçüncü kısım da bir öncekinden yüzyıllar sonrasında başlıyor ama ne kadar süre geçmiş emin değilim, sanırım yine 600 yıl geçmiş durumda. İnsanlık artık gelişmiş, önceki kısımda başlayan bilim ve teknoloji geliştirme çabaları sonucu Dünya şimdikine benzer bile hale gelmiş hatta uzay yolculuğu bile yapılmış bir durumda. Ancak bir sorun var, bir önceki yok oluştan ders alınmamış olacak ki yine nükleer bombalar söz konusu. Bu arada Aziz Leibowitz artık sadece Albertian’ların değil elektriğin de efendisi olarak görülmeye başlanmış. :slight_smile:

Bu kısımda yeni bir Başrahip (Zerchi) var ve Leibowitz manastırı hala devam halinde, üstelik Alfa Centauri’ye gönderilecek koloni için kendi içinden rahipler göndermeye hazırlanıyor. Hatta bu rahipler uzay yolculukları konusunda da tecrübeli.

Ben genel olarak teist ve ateistlerin karşı görüşlerini okumayı çok seviyorum, özel ilgi alanlarımdan birisi. Bu son bölümde de rahip ve doktorun sohbetleri çok iyiydi. Ayrıca rahip Zerchi’nin kendisiyle ilgili hikayesi çok üzücü idi.

Her bölüm sonu birisi ölüyordu, tahmin edileceği üzere bu kez Başrahip öldü. Sonu bir garipti, o çift başlı abla neyi temsil ediyordu anlamadım. Ayrıca hacı kimdi neciydi bu bölümde anlarız dedik ama hiç görünmedi. O kısımları ya ben anlamadım ya da ucu açık bırakılmış.

Sonuç olarak ben gerçekten sevdim bu kitabı. Sevmeyenleri de çok iyi anlıyorum. Saf bilim kurgu değil de bilim kurgu üstüne oturtulmuş felsefik bir roman gibi daha çok. Eğer hikaye kişiyi cezbetmezse sıkılması da gayet doğal.

Son olarak, kitaba 8/10 veriyorum. Diğer arkadaşların yorumlarını da merakla bekliyorum. :slight_smile:

4 Beğeni

An itibari ile ilk bölümü bitirdim.Bu kısımdan sonraki mesajları okumadım spoiler kapmamak için. İleride dönüş yapıp okuyacağım. İşlerin yoğunluğundan okumaya fazla zamanım olmuyor, o yüzden düşündüğümden uzun sürecek okumam.

İlk bölümün sonu beklemediğim şekilde şok bir olay ile bitti. Genel itibariyle şimdiye kadar okumadığım farklı bir hikaye örgüsü var. Kıyamet sonrası dünyada geçen ortaçağ kilise hayatı.

1 Beğeni

O şoku ben de yaşadım. Bu arada ben kitabı 3 kısım ayrı ayrı olacak şekilde yorumladım, ilk kısımı bitirdiysen okuyabilirsin orayı. :slight_smile:

1 Beğeni

Sonu bir garipti, o çift başlı abla neyi temsil ediyordu anlamadım. Ayrıca hacı kimdi neciydi bu bölümde anlarız dedik ama hiç görünmedi. O kısımları ya ben anlamadım ya da ucu açık bırakılmış.

Okuduğumda ben de çok anlamamıştım ama biraz araştırdım ve Hristiyanlıkla ilgili olduğunu gördüm. Ucu da aslında açık sayılır.

https://www.shmoop.com/study-guides/literature/a-canticle-for-leibowitz/mrs-grales-rachel

https://www.shmoop.com/study-guides/literature/a-canticle-for-leibowitz/isaac-leibowitz

1 Beğeni

Kitabı bitirdim, yorumlarınızı da okudum. Güzel bir okuma oldu ama bolca da sorguladım karakterlerle beraber. Yazar ikinci dünya savaşı sırasında bulunduğu bir manastırın bombalanmasından etkilenerek oluşturmuş kurguyu. Kitabın ilk bölümündeki Francis’in ölümünü aslında tahmin edebilmiştim. Postapokaliptik bir ortamda yamyamlık kesin olur demiştim. :slight_smile: İkinci bölümde şairin ölümü üçüncü bölümde aziz olarak karşımıza çıkıyor, bunu da beğendim. Aslında Leibowitz’den itibaren üzerinden zaman geçen sıradan olayların nasıl dini mitlere dönüşebildiğini de anlatmış yazar ama mistik boyutlar da katmış anlatısına. Ya kafası karışık bu konularda ya da bizim kafamızı karıştırmak istemiş.

Çölde gezen yahudi ve iki başlı kadın Hristiyanlık efsaneleriymiş sanırım. Bu efsaneler hakkında bilgi sahibi olsak, onlar konusunda daha az kafamız karışırdı sanırım. :slight_smile: Akbaba da keza üç bölümde de karşımıza çıkıyor. İlk bölümde tıpkı dünya gibi aç ve hevesli, ikinci bölümde oturmuş bir figür, son bölümde ise yine savaşın vurduğu, bir gözü görmeyen, tüyleri dökülmüş bir figür. Yazar genel atmosferi ve figürleri çok başarılı korele etmiş gibi hissettim. Bu atmosfer etrafında; kimlerin vaftiz edilebileceği, ötanazi, bilime bakış, ibadetlerin katılığı gibi genel hristiyanlık sorunlarına da değinmiş ve sorgulamış.

Konu olarak yazar din ve kilise bu şekilde hareket etseydi nasıl olurduyu sorguluyor ve sonunda insanlar yine aynı yere gelirdi diyor. Yalnız fazla dini boyutta kalıyor gibi. Sanki din adına pek çok vahşet yaşanmamış gibi (ta antik uygarlıklarda Tanrıya verilen kurbanlardan, haçlı seferlerine, günümüzde yaşanan din ve meshep savaşlarına kadar) tüm sorunu sadece bilimsel gelişmelere yüklüyormuş gibi hissettim. Biraz da Hristiyanların standart yaklaşımıyla, hala pagan aşağılaması içerisinde gibi geldi bana. Ama dediğim gibi bunları ‘alternatif’ olarak da değerlendirmiş olabilir. Kafam bu yaklaşım konusunda biraz karışık.

Öte yandan dini eleştiri olarak pek çok mitin nasıl dini kaide olduğuna gönderme de yapmış. Ayrıca en son rahibin küçücük bebeğin acı çekmesini istedim, şimdi de ben acı çekmeliyim yaklaşımıyla hem vicdan azabı hissetmiş hem de sorgulamış ama sonuçta kendince bir bedelle (acı çekmem lazım) bundan sıyrılmayı düşünmüş. Burada da yine takıldığım nokta doktora yumruk attıktan sonra doktorun ‘hakettim’ demesi. Bence bu konularla yazar durduğu yeri bize gösteriyor. Ama bu belki de okuru düşünmeye ve sorgulamaya sevk etmek içindir. Bilemiyorum. Radyasyon yanıklarından kıvranan insanlara ‘burada umut yok’ şeklinde cehennem göndermesi ne kadar masum ya da haklı, karar veremedim (aslında verdim de yazarın konumunu tam oturtamıyorum). Sizin de bu konudaki görüşlerinizi merak ettim açıkçası. :slight_smile: Genel olarak kafamı karıştıran ve çok sorgulatan bir kitap oldu. Özellikle de dinler ve mitler tarihiyle ilgilendiğim bir döneme denk gelmesiyle daha bir keyif aldım.

6 Beğeni

Kitabı bitirdim. Ve aslında bu tür kitapların benim için pek de uygun olmadığını bir kere daha anlamış oldum. Kitapta kaydadeğer bir aksiyon yok, daha ziyade okuyucuyu dinsel ve dünyevi kavramlar üzerine düşünmeye iten bir kitap, beğendim aslında bir taraftan ama dediğim gibi pek bana uygun değil; şahsen hareketli kurguları tercih ederim.
Yine de olur da bir gün daha yavaş kurguları tercih edersem tekrar şans vereceğim, yakaladığım güzel şeyler de var çünkü.

4 Beğeni

Ben de bitirdim ve her ne kadar durağan bir kurgu olsa da beğendim. A.C. Clark tarzı zamanda sıçramalar ile -ki baya sıçrıyor- üç farklı hikaye okuyoruz. İlk mesajımda ortaçağ demişim ama ilk hikaye aslında bildiğin karanlık çağda geçiyor. 600 sene atlayarak ikinci bölüm ile nükleer kıyamet sonrası orta çağa ancak geliyoruz. Bir 600 yıl daha ve günümüzden daha ileri teknoloji seviyesinde bir nesile ulaşıyoruz. Ama insan dönüp dolaşıp yapacağını yine yapıyor. Bu son, üçüncü bölümün başında kendini belli ediyordu aslında.

İlk bölümde keşiş Francis, ikinci bölümde başrahip ve akademisyen ve son bölümdeki başrahip etrafındaki şekillenen olayları okumak keyifliydi. Leibowitz’in olduğu gibi Francis kardeşin ve dahası şairin sonraki zamanlarda belli statülerde anılması da güzel ayrıntılardı. Bir de esrarengiz gezginimiz var yüzyıllarca -bin yıllar!- yaşıyor gözüken. Sonunda onu bir yerlere bağlamamış ama Hristiyan dünyasındaki bir efsaneye gönderme gözüküyor. Kitap yoğun bir şekilde din üzerine ki zaten hemen hemen tamamı manastırlarda ve rahipler etrafında geçiyor.
Farklı bir okumaydı ama sonuç olarak beğendim.
@M3rett0 paylaştığı linkler de okuma sonrası faydalı oldu.

6 Beğeni

Ben de katılıyorum. Yavaş yavaş okuyorum.

2 Beğeni

Hoş geldin. Yavaş tempolu bir kitap. Umarım seversin.

Zaman zaman ilgi çekici olmakla birlikte sinir bozucu. Ayrıca sinir bozucu olmasıyla birlikte trajikomik buldum. Bakalım ilerleyen sayfalar neler getirecek fakat ilk sayfalarda çeviride bir bocalama, edisyonda sıkıntılar olduğu için çok rahatsız oldum. Bozuk cümleler biraz rahatsız etti. Sonrasında akıcı bir hal almaya başladı.

Ben de kitabı an itibariyle bitirdim. Daha önce bu kadar dini temelli bir kitap okumamıştım sanırım. Oldukça beğendim diyebilirim.

İlk bölüme vereceğim puan benim için 10/10. Bir solukta okudum. Francis’e ve onun masumluğuna, ne kadar korkarsa korksun bildiğini asla inkar etmemesine hayran oldum. Bir insanı akıl hastası olduğuna inandırmaya çalışmak diye bir olay vardır pek çok filmde işlenen. Francis de bunun benzerini yaşıyor. Gördüklerini inkar etmesi için işkenceye maruz kalıyor ve her şeyden çok istediği yemini etmek için 7 yıl çöllerde berduş hayatı yaşıyor. Francis tamamen görev odaklı bir insan. Bulduğu andacın kopyası için ise tam 15 yılını veriyor. Andaçla ilgili kısımları okurken şu an elimde duran elektrikli süpürge kullanma kılavuzunun yüzyıllar sonra benim bir tarikatım olmadığına göre muhtemelen ailem tarafından dini bir metinmiş gibi saklanabileceğini fark ettim. Aradan çok zaman geçecek ve hiçbirimiz yaşamamış gibi olacağız. Ama bizden kalacak en ufak şey belki de onlarca kuşak sonraki torunlarımızın kıymetlisi olacak.

İkinci bölüm de güzeldi fakat atmosferi çok kasvetli buldum. Bu bölümde olaylardan çok karakterlerin ön plana çıktığını düşündüm. Tabii ki bir savaşın eşiğinde olmaları, elektriğin icadı, fiziğin bebek adımları aslında çok önemli olaylar fakat bu olaylar benim için daha geri planda kaldı. Dekan, şair, Çılgın Ayı, Başrahip Dom Paulo ve hacının büyük karakterleri bölümü daha okunur kılmıştı.
Yerlilerin suyu hayvanlara verip kendilerinin kan içmeleri çok ilginçti.
Şairin savruk karakteri yüzünden dışlandığı toplulukta yıllar sonra Aziz olarak hatırlanması çok çok güzeldi benim için.
Ayrıca ben gerçekten de hacının Leibowitz olabileceğini düşünmüştüm fakat akrabası olduğunu öğrendiğimde yüzümü güldürdü.

Son bölümü diğerleri kadar beğenmedim. Çoğunlukla tahmin edilebilirdi. Artık kimyasal savaşlar başlamıştı ve dünya kaçınılmaz sonuna doğru dört nala koşuyordu. Dünya yok olsa da inançlarını yaşatmak için uzaya rahipleri göndermeleri duygulandırıcıydı.
İkinci bölümde Başrahip Dom Paulo ve Dekan Taddeo arasında olan saygılı atışma bu bölümde Başrahip Zerchi ve Doktor Cors arasında daha şiddetli versiyonuyla tecelli etti. Dinin ahlakı kapsadığı düşünülen bir dünyada ahlak ve din ikilemi iki karakter üzerinden çok güzel bir şekilde anlatılmıştı.
Rahibin bebeğin acı çekmesine izin verdim bu yüzden ben de acı çekmeden can vermemeliyim düşüncesi vicdan azabının en ilkel halini bana hissettirdi.

Hacı ve Rachel’ın bir yere bağlanmaması beni rahatsız etti. Hristiyan mitlerinde önemli karakterler olduklarını sonradan öğrendim fakat okurken bunu bilmediğim için merak ettiğim soruların bir kısmı kitabı bitirdiğimde cevaplanmamış oldu.

Sonuç olarak sevdiğim bir kitap oldu. Ama bunu diğer bölümler de etkileyeci olmasına rağmen çok büyük oranda ilk bölümün şahaneliği sağladı.

5 Beğeni