Okuma Etkinliği : Mezbaha Beş - Kurt Vonnegut

Merhaba arkadaşlar,

15 Temmuz - 30 Temmuz tarihleri arasında @kivoethe le birlikte Kurt Vonnegut’un Mezbaha Beş isimli kitabını okuyacağız. Kurt Vonnegut artık klasik sayılan eserleri olan ve bir çok modern yazarı etkilemiş önemli bir yazar.

Süremiz 15 Temmuz- 30 Temmuz arasıdır. Temin için de yeterli süre var görünüyor. Hepiniz davetlisiniz, tüm forum sakinlerini bekliyoruz :slight_smile:

7 Beğeni

Selam arkadaşlar, kitabın baskıları ile ilgili bir bilginiz var mı? Ben “Dost” baskısını okuyacağım, çevirisi nasıl biliyor musunuz?

1 Beğeni

Yeni formatta çıkan üç kitabı da almıştım. Etkinlik okumaya başlamak için güzel bir neden olacak. Katılmayı düşünüyorum. Teşekkürler.

1 Beğeni

Son 3 gün arkadaşlar, son hazırlıklarımızı yapalım :slight_smile:

Ben biraz erken başladım. Son 40 sayfaya geldim. Farklı bir tarzı var, alışınca okuması kolay ve keyifli.

1 Beğeni

Okuma etkinliğimiz başladı. :star_struck: :star_struck:

Ben de Elçilik Kenti kitabını bitirdim şimdi Mezbaha Beş’e başlıyorum.



Not: Bu noktadan sonra mesajlar spoiler içerebilir.

1 Beğeni

Can Yayınları - Hamdi Koç Çevirisi

April - Algan Sezgintüredi Çevirisi

Dost Yayınları - M. Barlas Çelikus Çevirisi

Orijinal Metin

Şark kurnazlığından nefret ediyorum. Hristiyanlar İsa’ya peygamber demez. Onlar için İsa peygamber değil tanrıdır, tanrının oğludur, mesihtir. İlk önce orijinal metinde İsa Mesih (Jesus Christ )yazıyor da onu mu İsa Peygamber olarak çevirdi diye düşündüm ama orijinal metinde sadece Jesus yazıyor. Ya sen kimsin ki Jesus’u İsa Peygamber olarak çeviriyorsun.

Can Yayınları’na hiç yakıştıramadım. İngilizce’den çeviri metinlerde en sinir olduğum şeylerden birisidir “İsa Peygamber” çevirisi. Sen peygamber olarak inanıyor olabilirsin bana ne? Kendin kitap yazarsan İsa Peygamber yazarsın, sen bu kitabın yazarı değil çevirmenisin Jesus’u neden İsa Peygamber olarak çeviriyorsun? Adam hem sadece Jesus yazmış hem de hristiyanlar peygamber olarak kabul etmiyor, biraz saygı ya çok değil biraz.

5 Beğeni

Yeni okumaya başlayacağım, umarım etkinlik bitmeden okumayı yetiştiririm.

1 Beğeni

Kitabı yarıladım. Ciddi anlamda keyifli, akıcı bir kitap. Çok hızlı okunuyor, hiç sıkıcı değil.

2 Beğeni

Ben de gece başladım. Bu aralar biraz yoğundum ama 2 hafta varmış daha ve bayram falan araya girince rahat bitiririm. Süreye dikkat etmemiştim :slightly_smiling_face:

Bu arada kitap kapağında Ufolar falan var. Oradan aklıma geldi. Gördüğüm bir Ufo olayını da kitabı yorumlarken anlatayım.

2 Beğeni

Kitap ilk önce bir oradan bir oraya geçişle ne oluyoruz diyordum ama sonradan buna alıştım, mizahi yönünü de beğendim. Şu an son 70 sayfam falan kaldı. Bugün yarın bitirmiş olurum. Sizler nasıl buldunuz kitabı?

2 Beğeni

Kitabı bitirmem 2 gün sürmedi sanırım, umduğumdan hızlı bir okuma oldu. Yazarın üslubu güzel, edebi yönü güçlü. Alaycı yönü güzel ama pesimist buldum biraz da.

Klasik bilimkurgu hikayelerinden farklı, karakter gelişimi, hikaye derinliği, olay örgüsü vs zayıf. Bunları olumsuz bir şey olarak söylemiyorum, yazarın tarzı bu sanırım.

Hem trajik hem de eğlenceli olmayı başarabilmek büyük iş. Satır aralarındaki göndermeler, eleştiriler ve tespitler de hoşuma gitti.

Sevdim kısacası, okuması bu kadar kolay ve ilgi çekici, farklı yazmak zor iş. Bilimkurgu efsanesi mi? Değil. Bilimkurgu yönü zayıf ve basit kalan bir kitap bence. Ancak edebiyat açısından önemli bir eser bence. Gerek anlatım metodu gerekse işlediği konu ile farklılaşmayı başarıyor.

4 Beğeni

Dediklerine aynen katılıyorum ama bilimkurgu konusuna gelince yazar sanki bilimkurguyu amaç değil de hiciv için araç olarak kullanmış gibi geldi.

1 Beğeni

Ben bu kitabı çok önce (on beş sene kadar…) okumuştum. Başlığı görünce tekrar göz gezdirdim.

Genel olarak Vonnegut, özel olarak kitap için benzer şeyler söylenebilir. Post-modernisttirler, bilimkurgu olup olmadıkları tartışılmıştır, adamın yazar olup olmadığı da tartışılmıştır. Altmışlarda işi daha zordu tabii ki, bilimkurgunun hor görüldüğü bir dünyada “bilimkurgucu bu ya” diye bakıldı adama. Ben bu etiketi istemiyorum demişti zamanında… Son yirmi belki otuz senedir bilimkurgu daha kabul edilir bir yere geldi edebiyat dünyasında. Bu seferde “bilimkurgu mu bu ya” diye burun kıvırılıyor zavallıma :slight_smile:

Beni kitapta en çok etkileyen şey okuduğum versiyondaki giriş yazısı ve kitabın alt başlığı idi: “Çocukların Haçlı Seferi” Kitabı yazarken danışmak için gittiği asker arkadaşının karısından yediği azarla bu isme varıyor. Arkadaşının karısı savaşı mı öveceksin diye bir güzel azar çektikten sonra, sadece bir kaç cocuktunuz diyor. Vonnegut’un savaş hakkında yazdıkları hep bu çizgide. Bilmedikleri bir şeye kandırılarak götürülen çocuklar…

Adam kendine ahlaki kural olarak savaşa her haliyle karşı çıkmayı benimsiyor. İkinci dünya savaşından çıkmış bir Amerika’da yapıyor bunu. Nazilere karşı savaşa bile karşı olacağım diyerek yapıyor. Çünkü ben oradaydım ve siz hiç bir şey bilmiyorsunuz. Naziler dünyada herkesin mutlak kötü olduğunu kabul ettiği bir grup. Düşünün, Nazilerden bahseden bilimsel çalışmalar bile, dönemin sosyal koşulları falan diyerek bu grubu anlaşılabilir kılmaz.

Ve bu durum çok büyük eleştirilere sebep olmuş. Vonnegut’un Soykırım inkarcıları ile aynı safta olduğu suçlamaları yapılmış zamanında. Mezbaha 5’teki Dresden’de öldürülen insanlar hakkında verdiği sayılar mesela, muhtemelen Goebbels’ten alınmış deniyor. Genel olarak, tarafların ötesine geçip de olgulara karşı çıkılması pek hoş karşılanmayan bir şey.

Vonnegut’un yazı stili ve post-modernizmi de buraya oturuyor. Aslında dalga geçiyor. Ya da yazarken deliriyor demek lazım belki de. Kendisi de Dresden’deydi çünkü ve bu kitap bir nevi Dresden’de başına gelenleri anlayabilme çabası. Bunu da ancak olayları tamamen alt üst ederek, gerçekliği ve hatta zamanı ortadan kaldırarak yapıyor. Tralfamadore felsefesinin temeli de ölüm karşısında bir çare bulmak değil mi zaten? Zamanı ilerleyen ve geri dönülemeyen bir şey olmaktan çıkarınca, ölüm de sadece bir an olup başka anlarda olmayan bir şey haline geliyor. Yani nihai olmaktan çıkıyor. Savaşın ve bombalanmanın travmasını yaşayan birisinin, savaş sonrası normalliğe alışamaması bu. Savaş bir an var ve başka anlarda yok. Etrafta görülen ölümler bir an var ve başka anlarda yok. Nihai değiller ve onlara takılı kalmadan yaşanabilir.

Tabii ki öyle olmuyor. Pilgrim kitap boyunca savaşa defalarca dönmek zorunda kalıyor. Savaşın yaşattığı travmalara defalarca dönen askerler gibi. Zamanla bağın çözülmesi her ne kadar travmadan kurtulmak için bir çözüm olarak sunulsa da, eski askeri tekrar tekrar o ana geri götürmekle sonuçlanıyor.

Bu kitabın bilimkurguluğu mevcut ve geçmiş bir olay hakkında konuşmak için yapılmış. Daha alışık olduğumuz gelecek öngörüleri, insanları uzaya taşımak gibi şeylerin alternatifi. Fantastik ve bilimkurgu edebiyatlarına yapılan en büyük eleştiri "kaçış edebiyatı"na bir cevap aslında. “Yüzleşme edebiyatı”.

10 Beğeni

Çok ama çok ilginç bir kitaptı. Daha önce benzerine pek rastlamadığım bir tecrübe oldu benim için.

İlk başlarda içine girmek ve alışmak zaman alıyor ve okuyucuyu yoruyor. Ama sonra yazarın “deli işi” tarzına aşina oldukça, zaman içindeki git gellere adapte oldukça kitap kendini açıyor. Hatta bir yerden sonra, Bulut Atlas’ı vari bir şekilde, birden fazla hikayenin senkronize bir şekilde anlatımı kıvamını alıyor ve akıcılaşıyor.

Yazarın tarzı genel olarak böyle zannedersem. Gerçekten deli işi. Neler olduğunu, neden, nasıl, nerelere gittiğini çoğu zaman anlayamıyoruz. Karakterler derinliği de meeh, ("Billy Pilgrim’i öldürmeye and içen, İtalyan kökenli sıska ABD askerini tenzih ediyorum, o kadar muhteşem bir karakterdi ki her ağzını açtığında kahkaha attım. Bu kadar orijinal bir karakter olamaz. :grinning_face_with_smiling_eyes: ) olay akışı zaten varla yok arası, aslında pek bir betimleme de yok; e o zaman bu kitap nasıl böyle bir şöhrete kavuştu?

Ben oyumu iki yönde kullanıyorum. Birincisi, yazarın akıcı ve keskin zekasını buram buram belli ettiği üslubu, diğeri de kitabın alışılagelmişin dışında olduğu için ilgi çeken tarzı. Zaman atlamalarını hiçbir düzen olmaksızın, muhteşem bir üslupla okuyunca sarıyor işte arkadaş. Üstüne üstlük, toplumsal göndermelerle, ciddi bir felsefik altyapıyla ve ölüm olgusunun sürekli irdelenmesiyle okuyucunun kalbi kadar aklını da etkiliyor, ölümü sorgulatıyor.

Sonu başı belli olmayan, konusunu anlat dediklerinde iki cümleyi yan yana getiremeyeceğim bu kitabı, özetle ben beğendim. :slightly_smiling_face: Deneysel yapıtlara yelken açmak isteyen herkese bu “garip kitap” önerimdir.

Ayrıca; savaşlar, bombalamalar, uzaylılar, sefalet, zengin hayatı, akıl hastalıkları… Bu kitap nasıl 180 sayfa olabilir ki?

5 Beğeni

Murat Menteş’ten Korkma Ben Varım’ı okuyorken, kitaplığımdaki diğer kitaplarına da bir göz atıyordum. Daha önceden okuduğum Derde Dava Randevu 1’deki Kurt Vonnegut bölümü dikkatimi çekti ve yeniden okudum bu bölümü. Kitap Menteş’in müteveffa(vefat etmiş) yazarlarla röportajlarından oluşan ilginç bir deneme. İlk okumamda Kurt Vonnegut’ın hiçbir kitabını okumamıştım ve yazar hakkında da hiçbir bilgim yoktu. Mezbaha beşi okuyup yazar hakkında bilgi edindikten sonra, bu okumamda bu kısım çok daha fazla anlamlı geldi bana.
Tavsiye ederim.

8 Beğeni