Kitaplar neyse de yanında kahve, kedi falan olunca bir başka oluyor. ne cici hayvanlar bunlar ya…bende iki tane var…köpekleri de severim ama kediler bir başka…( site önünde bir sokak köpeği var onu her gördüğümde içim cız ediyor…ama onu alamıyorum ki eve…evcil hayvanı olmayanlara sesleniyorum… alın onları…hayatınıza renk gelecek ve içinizde bir huzur, mutluluk hissedeceksiniz.
995 KM yeni okudum, Hain’e ise bugün sabaha karşı başladım.
995 KM için kısaca şunu söylemek isterim. Bir kurgu - bir roman olarak kitabın birinci bölümü ikinci bölümünden çok daha iyi.
Özellikle ikinci bölümde bir Türkiye panaroması çizmiş Murathan Mungan ama hem çok karikatürüze hem de eksik bir panaroma.
Doğrudan değill ama adı geçenlerin çoğu gerçek karakterler. Kimin kim olduğu az çok anlaşılıyor, kurgunun bir gerçek üzerine oturmasından dolayı itiraz ettiğim bazı şeyler var. Dönemi, karakterleri ve bölgeyi tanıyanlar için tartışılacak çok yer var.
Kurgunun beslendiği gerçekliği bir kenara koyup sadece politik bir kara polisiye romanı olarak değerlendirmek gerekirse bence çok başarılı bir kurgu olmuş.
10 üzerinden 7 olarak puanladım kitabı.
Hain’i ise 150 sayfa civarı okudum. Hocanın zaten Cepheden serisinden olan kitapları okuduysanız edebi dilinin de en az tarihçiliği kadar iyi olduğunu görmüşsünüzdür. Daha geride kitabın 3 de 2’si duruyor ama şimdiden benden 10 üzerinden 9-10 puan alır gibi kitap.
Hikayenin bir yerinde Kocaeli yarımadasından geçerken Yahya Kaptan eşlik etmeye başlıyor… Eski bir tanıdığı görmüş gibi hissettim kendimi. Yine bir yerde tegmen Miller ile ilgili bir cümle geçiyor ve hemen aklıma sosyal medyada ara ara trend olan Yüzbaşı Faruk videosu geldi.
Kurtuluş savaşına, yakın tarihimize yönelik gerçek olaylar ile bir kurgu okumak isterseniz bence bu kitabı mutlaka okuyun.
Bu kitaba distopya diyorlar ama bence bu kitap ütopya
Dilini çözmeye çalışmak çok eğlenceliydi. Kitabın sonuna gelince gördüm ki meğersem sözlük varmış. Bir ara filmini de izlerim.
Bence hep ütopya hem de distopya unsurlarını barındırıyor tam olarak şu diyemedim. Örneğin yaşlanmamak ütopya iken, bebeklikten itibaren bir koşullandırmaya maruz kalmak distopya diye düşünüyorum
Bebekken koşullandırmak bence distopya olmuyor çünkü bunu sonucunda oluşan insan yaptığı işten bağımsız olarak işinden mutlu oluyor. Bu durum çalışma ortamları içinde yapılıyor (madenler). Böylelikle insanlar işinden kurtulma, işinde yükselme veya daha rahat bir işe geçme gibi dürtüleri ortadan kaldırdığı gibi hırs,güvensizlik veya kibir gibi duygularında önüne geçiyor. Hatta tam tersi işini değiştirmeyi anlaşılamaz buluyor. Toplum içinde de bu “zor işler” her zaman yapılacağından koşullandırılma olmaksızın mutlaka bir takım insanlar mutsuz olacaklar. Ya da robotlar da yapabilir tabi.
Eşimin evlilik yıl dönümü hediyesi tabletimden e- kitap okumak da varmış 3 Aralık’ta evlenmiştik ama zam gelmeden almak istemiş, hayatımın en inanılmaz sürprizlerinden oldu 🩷
Kitap kokusunu savunurken nereden nereye geldik, olsun, bazen değişiklikler güzeldir İskenderiye Dörtlüsü’ne başlıyorum
Eninde sonunda varılacak nokta o olacak sanki. Kitabı basılı olarak okuyanlar bugün opera dinleyen baleye gidenler gibi olacağız. (Büyük söylemek istemiyorum ama ben o gurupta olmayacağım)
Yok o noktaya varmaz. E kitapların fiyatı da en son pahalıydı. Gene öyleyse zor kitabı geçmesi. Okuyucular da pahalı o konuya girmedim bile