Omuzlardaki Yük-(Bir Hikayenin Parçası)

Tasarlamış olduğum hikayenin (roman olmasını istediğim) bir bölümünü paylaşmak istedim. Çok açıklayıcı olmamakla birlikte, olan bitenlere ve olacak olanlara ışık tutan bir parça olduğunu düşünüyorum. Eksik gördüğünüz yerleri söylemekten çekinmeyin lütfen. İyi okumalar dilerim.

**

Bembeyaz bulutların üstünde, masmavi semanın altında süzüldü. Tek kaçış noktası buydu. Her yerdeydiler. “Her yerde!” Zihni, içerisinde yüzlerce sıvının yüzdüğü ve renklerin iç içe geçtiği, yuvarlak bir kavanoza benziyordu. “Ama camdan değil, değil mi? Camdan olsa görürdünüz! Bana neler yaptığınızı görürdünüz!” O kavanoz çatırdamaya, içindeki sıvıları dışarı taşırmaya başlamıştı. Bitkinlik çöken yüzünde, insanı çeken, ondan uzak durmaya ve ona yaklaşmaya davet eden, bataklığı andıran gözleri çakmak çakmak yanıyordu. Başını, bütün baskının yoğunluğunu alması için, ellerinin arasına aldı ve haykırdı. Bir kurtarıcının haykırışı değil. Sesini boğan bulutlar ve aşağıdan ona bakan insanlar, onun kurtarması gereken fakat şimdi kendisini kurtarmak istediği insanlar, bütün yeryüzü ona güldüler, onunla alay ettiler ve ne yapması gerektiğini söylemeye cüret ettiler. Üzerinde, çatırdayan, halattan kalın ipler gerilmeye, sakız gibi uzamaya, boynunun etrafına dolanmaya çalıştılar. Yeryüzünü kasıp kavuran bir ses yükseldi. İplerden biri kopmuş, gökyüzünden, kendisinin üzerinden başlamış ve içerisinden geçip aşağıya inmiş gibi görünen bir yıldırım, aşağılarda bir yere, tüm kuvveti ile inmişti. Sesin hangisinden yükseldiğini bilmiyordu. Tüm bedeni titredi. Ona yaptıklarını hatırladı ve intikam içinde yüreği taşlaştı. İpler, tek tek kopmaya, beraberinde yıldırımlar getirmeye devam etti. Yeryüzü feryat ediyor, insanların bağırışları ve kokuları bulutların arasından, kulağına ve burnuna uzanıyordu. Sevinç ya da üzüntünün gözyaşları arasından baktı. Bir kadın. Yeşil gözlerinin ışıltısı buradan belli oluyordu. Kahverengi-siyah renk saçları omuzlarına dökülmüş, şimdi kirlenmiş yüzünü örtmeye çalışıyordu. Telaşla etrafına bakınıyor, göğsüne bastırdığı çocuğun kafasını okşuyor, hangi yolun güvenli olduğunu anlamaya çalışıyordu. Gözyaşları, yeşil gözlü kadını ve çocuğunu gizlemeye çalışırmış gibi akıyordu. Bir çatırtı daha ve… Yeryüzünde bıraktıkları yegane şey olan küller, rüzgarın sırtına bindiler ve bulutlara yaklaştılar. Bulutlara ve ötesindeki kulaklarına ve burnuna.