Baktım biz melezlere burada bir köşe açılmamış, hemen ben oluşturayım dedim. Evet, dün itibariyle PJO ilk iki bölümüyle Disney Plus’ta yayınlandı. Neler düşünüyorsunuz? Sizce nasıldı?
Ben başlayayım.
Açıkçası dizi beklediğimden iyiydi, hatta çok çok iyiydi. Bazı tartışmalı oyuncu seçimlerine rağmen üstelik ki o tarafı hâlâ bilemiyorum Altan.
Dizinin en çok beğendiğim öğelerinden biri müzikleriydi. Bu konuya ilgim olduğu için ayrı bir parantez açacağım.
Bear Mcreary bir kere daha işini ne kadar iyi bildiğini göstermiş. 2010ların başında çıkan filmler her ne kadar kötüyse de müzikleri güzel sayılırdı. Ancak dizinin müzikleri gerçekten özenle hazırlanmış ve duyguyu verme konusunda da çok başarılı. Etnik birtakım enstrumanların kullanımı da buna katkı sağlamış ama orkestra da işini gayet iyi yapmış bence. Soundtrack çıktığında oturup dinleyeceğim, bakalım nasıl hissettirecekler çok merak ediyorum.
Hikâyeye gelelim.
Başlangıç kısımları direkt kitaptan alınma. Percy’nin “Bakın, melez olmayı ben istemedim.” dediği kısımla başlamamız çok güzel olmuş. Hikâye ilerledikçe küçük detayların kullanımı ve bazı şeyleri doldurması çok hoşuma gitti. Mesela müze sahnesindeki Perseus çok hoş bir detaydı.
Percy’nin annesiyle kulübeye gidişi, Kıvırcık’ın gelişi, Minotor, Melez Kampının keşfi falan gerçekten güzel işlenmişti. Bay D.'nin Percy’i babası olduğunu söyleyerek onu işletmesine bayıldım.
Melez kampını keşfetme ve bayrak yakalamaca da çok keyifliydi. Genel olarak beğendim, bakalım haftaya neler olacak?
Yalnız birkaç eleştirim de yok değil.
- Bayan Dods sahnesi fazla hızlı geçti gibi geldi bana, kitapta daha aksiyonluydu ve ben de öyle beklerdim açıkçası.
- Dalgakıranın Minotor sahnesinde Percy’de bulunması bir tık anlamsız bence. O sahnenin gücü kılıçtan gelmiyor. Gerçi bunu yapmışlar zaten ama madem kullanılmayacak kılıç niye orada anlamadım.
- Percy’nin annesine olanları Kıvırcık neden birdenbire öğreniyor anlamadım, birlikte izlediğim arkadaşım da ben de bunu biraz kolaycı bulduk.
- Annabeth’in ekran süresi fazla kısa. Cidden kısa yahu! Kitaplarda kampı Percy’e Annabeth gezdiriyor ve aralarındaki bağın temeli aslında burada atılmış oluyor. Yaptıkları tercihin sebebini az çok anlıyorum aslında ama Annabeth’e ayrılan ekran süresi yine de az.
Ve sırf belki de bu yüzden Annabeth’i hayal ettiğim sempatiklikte bulamadım. Tamam sempatik olmak zorunda olan bir karakter değil kendisi ama kitaplarda antipatik de değil.
5. Kampa çağrılan cehennem tazısı nerede? Ciddiyim. Bu önemsiz bir ayrıntı değil, sonradan önemli bir yere bağlanıyor ama diziye koymamışlar.
Yukarıda eleştirdiğim değişikliklerin büyük kısmının nedenini az çok anlayabildiğimi düşünüyorum, farklılaşmalar çok da sorun oluşturmuyor ama daha iyi olabilirdi. Yine de farklılıkların nasıl yollar açabileceğini tahmin edebiliyorum, bakalım ne kadarı gerçek olacak?
Sonuç olarak beğendiğim ve izlemekten keyif aldığım iki bölümdü, devamını sabırsızlıkla bekliyorum. Burada hâlâ benim gibi melezler varsa da buyurun konuşalım.
3 Beğeni
Üçüncü bölümü şimdi izledim. Bölümlerin isimleri kitaptaki bölümlerle aynı olduğu için bu bölümde nelerle karşılaşacağımı üç aşağı beş yukarı tahmin ediyordum.
Bölüm Percy’nin kahini ziyaret etmesiyle açılıyor ve kehaneti duyuyor. Sonra Keiron kendisinden göreve onunla birlikte gidecek kişileri seçmesini istiyor, tabii Percy Kıvırcık ve Annabeth’i seçiyor. Fakat Annabeth’i seçim kısmını ben çok ikna edici bulmadım. Bunun sebebi de geçen bölümde aralarında yeterli bir dostluk oluştuğunu görmememiz. Kusura bakmayın ama beni merdivenlerden itecek kişi o olduğu için onu seçiyorum demek resmen bir saçmalıktır. Riordan nasıl bunları onaylamış anlamadım gitti.
Gelelim geri kalanına.
Yani gerçekten, bu bölüm temelde kitaptaki on ve on ikinci bölüm arasını işliyor ama bunu resmen gereksiz dramalarla yapıyor. Annabeth’in Percy’e patronluk tasladığı, aralarında anlamsız bir gerginliğin olduğu ve furya Alecto’yu ve Medusa’yı gördüğümüz bir bölümdü temelde. Otobüs patlaması falan görmedik kitaptaki gibi.
Medusa’nın ölümü de inanılmaz basitti bana kalırsa. Kitapta Medusa’dan gerçekten korktuklarını görüyoruz, sırf onun gözlerine bakmamak için türlü yollar arıyor ve beraber çalışıyorlar. Burada ise bir anda Percy Annabeth’in görünmezlik kepini kapıyor ve Medusa’nın başına geçirip ona kılıç saplıyor. Dalga mı geçiyorsunuz yahu! Bu kadar basit mi gerçekten?
Sonra Kıvırcık Percy ve Annabeth arasındaki gereksiz gerginliği çözüyor ve kitabı okuyanların gayet iyi hatırlayacağı şekilde Percy Medusa’nın başını Olimpos’a gönderiyor. Ha bu arada bundan önce Alecto’yu onunla taşlaştırıyor. Pfff.
Bölüme puanım, 10 üzerinden 5, belki 6 ama o bile fazla. Bu hikâye çok daha iyi işlenebilirdi bence.
İzleyen varsa ne düşünüyorsunuz merak ediyorum.
2 Beğeni
Henüz başlamadım izlemeye, ne zaman başlarım onu da bilmiyorum. Heyecan duymadım desem yeridir. Ama izleyeceğim çünkü çocukluğumun yarısı Harry Potter ise diğer yarısı da Percy Jackson.
Tamam kabul, HP %75’tir herhalde.
2 Beğeni
Bu iki seri benim için de aynı şekilde çok önemli.
Dizi başlayana kadar çok büyük bir heyecan duymuyordum ama dediğim gibi ilk iki bölümü genel olarak beğendim, üçüncü bölümse bence yetersizdi. Bakalım…
2 Beğeni
Benim %100’üm Harry Potter evreninde geçti Percy Jackson ile yeni tanıştım ama kitapları güzelmiş. Bu evreni de sevdim.
Not: Yine de bir Harry Potter evreni değil ama
2 Beğeni
Dördüncü bölümü az önce izledim. Valla bu kadar keyif alarak izleyeceğimi beklemiyordum geçen haftaki fiyaskodan sonra.
Bölüm Percy’nin çocukluğunda annesiyle olduğu bir sahneyle açılıyor, anladığım kadarıyla bir tür yüzme dersindeler. Sonra bu bir tür rüya sahnesine bağlanıyor ki rüya kısımlarını ilk bölümlerden beri çok iyi işliyorlar.
Sonra kitapta da olduğu gibi trende Percy Annabeth ve Kıvırcık arasında bir konuşma geçiyor. İçeriği kitapla birebir değilse bile oldukça yakın ve güzel işlenmiş.
Sonra geliyoruz Ekidne’ye. Kendisi dizide karşımıza kitapta olduğundan farklı bir şekilde, trende çıkıyor. Açıkçası bu sahnelerin ve olayların bayağı tedirgin edici olduğunu söyleyebilirim. Sonrasında bir tür kovalamaca izliyoruz ki bence gerçekten çok başarılıydı.
Kitapta olduğu gibi S.T. Luis kemerine geliyoruz ve Annabeth kemer hakkında bildiklerinden bahsediyor ki burası müthişti. Annabeth’in kitaplarda mimariye ne kadar düşkün olduğunu hatırlayanlarınız vardır.
Percy ve Kimera’nın karşılaşmasını izlediğimizde bir ara Annabeth’i kamerayla savaştıracaklar sandım ama çok şükür böyle bir saçmalığa girişmediler. Percy’nin Annabeth’e kılıcı verecekmiş gibi yapıp arkadaşlarının üzerine kapıyı kapatması tam da onun yapacağı bir hareketti.
Sonra buuum!
Percy suya atladığında deniz ruhunun gelişi, onunla konuşması ve Percy’nin suda nefes alabildiğini keşfetmesi çok hoşuma gitti.
Bu bölüm gerçekten üzerine düşünülerek hazırlanmış, geçen haftaki gibi üstünkörü geçilmemiş. Bölümün olayları işleyiş şekli kitaptan farklı olsa da bence serinin ruhunu tam anlamıyla yakalıyor. Sadece Annabeth’in annesine olan bağlılığı bir tık anlamsız ama sanırım mantıklı bir zemine oturtmaya başladılar.
Bölüme puanım On üzerinden sekiz, beş üzerinden dört.
1 Beğeni