Poe'da Kim

POE’ DA KİM

Yasin Bey kapı açıldığında şaşkındı. “Buyurun” dedi kapıyı açan kibar sesli güzel bir kadın.
“Yanlış eve mi geldim” diye düşündü adam. Karşısında duran kadına bir kere daha baktı. Bir yıl önce birlikte yaşamaya başladıkları çıt kırıldım kadın karşısındaydı. İnce uzun yüzü, minicik burnu, yüzüne göre kocaman görünen gözleriyle gülümsüyordu. Adamın ince dudakları yayıldı düzgün dişleri hafifçe göründü.
“Şükriye sen misin?”
“Şükriye değil, Yasmin” dedi aynı tatlı dille. Adamın yüzünde hafif bir şaşkınlık vardı.
“Benim adım Yasmin, beni siz yarattınız unuttunuz mu?” Bir adım geri çekildi ve adamın içeri girebilmesi için hafif referans yaptı. Adamın gülmesi yüzüne iyice yayıldı. Aylar süren çabaları sonuç vermiş istediği kıvama gelmişti karşısındaki kadın; güzel, asil, itaatkâr.
“Benim için neler hazırladın” kadının beline hafifçe sarılarak.
“Biricik kocamın sevdiği yemekler, az pişmiş bonfile, musakka, çerkes tavuğu, en sevdiği içecekler. Özellikle lordumun bayıldığı şarabı. Son olarak başka hiçbir faninin tadamayacağı sadece ona özel tatlı.” İçeri geçtiler. Adam birden duraladı “sen, iç odadan nasıl çıktın” dedi. Sesinde endişe vardı.
“Sabah unutmuşsunuz iç odanın kapısını kilitlemeyi. Bakın ne de iyi olmuş” Genç kadın başını kocasının göğsüne koydu.
Uzun ve güzel bir yemek olmuştu. Eski günlerden söz etmişlerdi. Kadın, fakültenin en yakışıklısını nasıl tavladığını anlatmıştı. Adam, kendisinin ne kadar üstün yetenekli olduğunu tavlanamayacağını sadece tavlanmasına izin verdiğini söylemişti. Her kelimede her cümlede açık veya örtülü ego vardı. Yasin Bey, bir ara kalktı. Gerçek aşkıyla bir kere daha selamlaşma isteği duymuştu. Lavaboya gitti, aynada büyük kulaklı, kocaman burunlu seyrek saçlı biri kendisine bakıyordu. Gözlerini kapattı, “Bu ben değilim” dedi kendi kendine üç dört sefer. Tekrar bakınca oval yüzünü, her zaman taralı duran kestane rengi gür saçlarını, yeşile çalan kahverengi gözlerini görünce rahatlamıştı.
Üniversitede Matematik Bilimleri doçenti olan Yasin Bey’in içki ile başı hoş değildi. Gençliğinden beri bir kadeh bazen bir yudum bile içse başı döner kendini bir hoş hissederdi. Normalde içmemesine rağmen adam o akşam özel günler için sakladığı şaraptan birkaç kadeh içmişti. Sonra kendinden geçmiş yarı uykulu yarı uyanık bir halde gözlerini açmıştı. Ama kendisini zifiri bir karanlığın içerisinde buldu. Gözlerinin açık olup olmadığından bile emin değildi.
“Yasmin, Allah’ın cezası kadın, neredesin burası neden karanlık?”
“Buradayım Lordum, size bir sürprizim var.” Kapının hemen yanındaki düğmeye dokundu. İçerisi mor bir ışıkla aydınlandı. Kadının üzerinde sıradan bir kot ve basit bir tişört vardı.
“Gene rüküş bir haldesin” sesi sinirliydi.
“Öncelikle Yasmin değil Şükriye. Üzerimdekilerde buraya gelirken giydiğim giysiler, bana ait.” Yasin, bir şey anlamamıştı ama kendisine itiraz edilmesi hiddetlenmesine yetmişti. Oturduğu koltuktan kalkmak istedi, kıpırdayamadı. Sımsıkı bağlanmıştı.
“Neler oluyor?”
“Aşk yuvamızdayız Lordum.” İçine bir yatak ve bir koltuğun anca sığdığı bir odaydı burası. Yasin, özel olarak dizayn etmişti. Villasının ortasındaydı. Tadilat yaptırırken giyinme odası diye planlanmıştı. Sonra iyi bir yalıtım yapmıştı. Geceleri fazla ses olmaması için bu odayı kullanıyorlardı.
“Ah bilgili, yakışıklı, kültürlü kocacım. Tüm dünyanın çok sevdiği hatta taptığı kişi.”
“Öyleyim zaten” cevabı geldi koltuktan. Gurur odayı doldurmuştu. “Bunu herkes biliyor. Tezlerim var, kitaplarım var, şiirlerim var.”
“Ama insanlığın yok. Senin bir kişiyi sadece kendini sevdiğini anladığımda çoktan birlikte yaşamaya başlamıştık. Sana seni ne kadar sevdiğimi anlatmaya çalıştım hep. Ne anladın ne de çabalarımı hoş karşıladın. Beni bir tanısaydın hatta tanımaya çalışsaydın şimdi durum çok farklı olurdu.” Adam “ben seni sevmedim, sevemedim” diyemedi. Genç kadın devam etti.
“Sen sevmedin ben sevdim.” Bu sözlere koltuğunda bağlı duran adam yapay bir kahkaha attı.
“Bir piçi neden seveyim ki” Şükriye çok kızdı piç sözüne. Bir iki adım attı adama yaklaştı. Bir saniye yüzüne baktı ve güçlü bir tokat aşketti. Yasin ağız dolusu küfürle karşılık verdi.
“Ben piç değilim. Benim annem de vardı babamda vardı. Trafik kazasında öldüler” Derin bir nefes aldı. Yasin, konuşmaya devam ediyordu.
“Söyle bana neyini seveyim senin çirkin yüzünü mü? Yoksa rüküş hallerini mi?” Loş ışıkta bile kadının kızdırdığını görebiliyordu. Egosu bir kere daha tatmin olmuştu.
“Eğer isteseydin sevebileceğin pek çok yönümün olduğunu bilirdin.” Yıllar önce fakültede öğrenciyken kürsüde ders anlatan genç doçente hayran olduğunu anımsadı. Olaylar ansızın gelişmişti. Zaten yetimhane yurdunda yetişmiş bir kızın sevilmeye ihtiyacı olduğunu tanıyan herkes bilirdi. Yasin ise bir arkadaşından öğrenmişti Şükriye’nin durumunu. Tanışmışlar, kaynaşmışlar ve birlikte yaşamaya başlamışlardı. Bu gelişmelerin hata olduğunu öğrendiğinde bu eve kapatılmıştı bile.
Doçent Yasin, içinde olduğu durumun ciddiyetini anlamıştı. Esir gibi tuttuğu kız kendisini esir almıştı. Fısıltıyla “Av avcı oldu” dedi. Kız ne dediğini duymazdan geldi.
“İlk gördüğümde âşık oldum sana. Sadece duygularımı belirtemiyorum.” Sesi kadife gibiydi. “Dış dünyadan korumak için buraya getirdim. İstediğin her şeyi önüne sundum.”
“Bu eve tıktın, bir yere bırakmadın. Kimseyle görüştürmedin, kimse nerede olduğumu bilmediği için bana ulaşamadı. Bu küçücük yerde iğrenç arzularına alet ettin. İstemediğim pek çok duruma soktun beni. Göz pınarlarında yaşlar belirmişti.
“Onlar hataydı özür dilerim. Seni sevdim, çok sevdim”
“Evet sevdin, bir hayvan gibi gardiyan gibi cellat gibi sevdin.” Adam ilk günlerde daha yumuşaktı. Sonradan kızın itiraz etmediğini görünce baskısını arttırmıştı. Kendisi evdeyken tüm evde dolaşabiliyordu. Ama Üniversiteye veya başka bir yere gideceği zaman buraya bu ses geçirmez odaya kilitliyordu.
“Ben senin hiçbir ihtiyacını geri bırakmadım. En güzel giysiler, en güzel ayakkabılarla doldurdum gardırobunu.” Şükriye içten bir kahkaha attı.
“Bir yere çıkmadıktan sonra neyleyim o kadar giysiyi.” Yasin, bütün planlarını Stockholm sendromu üzerine kurmuştu. Mahkûmun celladına âşık olmasını umut ediyordu. Son zamanlarda bu işin tamam olduğunu bile düşünüyordu. Şimdiyse durum tamamen değişmişti.
“Seni seven yakışıklı adamın yanında mutlu olduğunu düşünüyordum. Gözlerinin içini güldüğü günleri anımsıyorum. Ne oldu bize gülüm. Neden benden soğudun. Nedenini bilmiyorum ama bilseydim özür dilerdim. Bir daha yapmayacağım, bu son olacak.”
“Bu sözleri senden kaç defa duydum biliyor musun? Eğer bir deftere yazmış olsaydım defter dolardı.
“Ama… ama bu defa gerçekten son. Sana yakışan seni seven biri olacağım.”
“Bu senin dediğin gibi istemekle olmaz. Bir kişiyi ya seversin ya sevmezsin.” Yasin, araya girdi.
“Sorunda bu ya. Ben seni çok ama pek çok seviyorum. Seni kaybetmeyi göze alamadım. İşte bu yüzden seni dışarıya bırakmıyordum.”
“İyi halt ediyordun. Senin yüzünden ruh hastası oldum. Kendi kendime konuşmaya küfürler etmeye başladım. Ne zaman sana bunu anlatmaya çalışsam ya azarlanıyordum ya da dayak yiyordum.” Şükriye, elindekini yere çaldı, fincan dağıldı.
“Her şeye yeniden başlayabiliriz. Hatalarımdan ders çıkarmasını bilen biriyim. Üstelik herkes ne kadar çabuk öğrendiğimi de bilir.” Yasin’in sesi gönül okşayıcıydı. “Yeniden hayata başlarız. İstersen nikâhta kıyarız, hemen yarın.” Her kadını derinden etkileyen cümleye gelmişti sıra.
“Boy boy çocuklarımız olur… Senin dünyanın en iyi annesi olacağını biliyorum.” Şükriye böyle bir olasılığın gerçekleşmemesi için tüm duyduklarını bildiklerini kullanmıştı. Konuşmanın sonuna gelmişlerdi.
“Bana cennet köşesi dediğin bu yerde bırakıyorum seni en sevdiğin kişiyle, kendinle, başbaşa. Hep dediğin gibi “Burada kal, neden böyle olduğunu düşün.” Kapıdan dışarı çıkmak üzereyken Yasin, ağlamaya başlamıştı.
“Yalvarırım beni buradan çıkar. Seni özgür bırakacağım.”
“Şimdi ben özgürüm.” Kapının nasıl kapandığını görsün diye ağır hareket ediyordu.
“Bu nereden aklına geldi?
“Eski dost Poe sayesinde, Amontillado Fıçısı öyküsü sayesinde”
“Poe Kim?” dedi. “Seni kaltak beni hemen çöz. Yoksa sana dünyayı zindan ederim. Yalvarırım merhametli ol.” Kadın odaya son bir kez baktı, kapı kapanır kapanmaz adamın bağırışları uzaktan gelen fısıltılara dönüştü. İç odanın kilitleri döndü.

Akşamın ileri saatleriydi. Site içinde yürüyen genç kadını komşulardan biri durdurdu.
“Hanım kızım kimsin?” dedi. .” Komşulardan biri İri yarı bedeniyle hemen yandaki binanın girişinden sesleniyordu.
“Adım Yasmin, bu sabah bu villayı temizlemek için geldim
“Yasin Bey oğlum nerede? Uzun zamandır ortalarda görünmüyor.”
“Beni temizlik şirketi gönderdi. Ev sahibinin yurt dışında olduğunu söylemişlerdi.” yürümeye devam etti.
“Tevekkeli evden ses seda gelmiyor. Bir ara bizim eve de gelin” dedi.
“Tamam şefime söylerim ablacım” adımlarını hızlandırdı…

Basliktaki kesme dikkatimi cektigi için girdim, kuru degil yapici elestiri olmasi adina da okudum. Metin icinde de 5-6 gramer hatasi olmasına karsin, baslikta olunca tum emegi riske atabiliyor. Lakin icerideki sapkali âsiklar ve demini almis eski tabirler anlatiya keyif katiyor.

1 Beğeni

Teşekkür ederim okuduğunuz ve eleştirdiğiniz için.

1 Beğeni