Rodan Günlükleri

                                      1. Bölüm

Yaşlı, bunak, aksi, huysuz, çekilmez… O kadar kahraman yetiştir, o küçük veletleri eğitip gerçek birer savaşçıya dönüştür sonra da sana huysuz desinler. Yaşlı keçinin aklına eski günleri geldi. Aahh ahh diye iç çekti. Eskiden genç ve atik bir teke gibi saldırırdım düşmanlarıma. En şanlı savaşçıları ben yetiştirdim. Hatırımda kalmayacak birçok savaşa katıldım. Ne maceralara giriştim de hepsinden sağ kurtuldum.

Oysa şimdi zamanın yitik olduğu şu küçücük ağaç kulübesinde yalnız başıma ölümü bekliyorum. Bu dünyadaki zamanımın aldığım her nefesle daha da kısaldığını hissediyorum. Artık soğuk rüzgarlardaki bin bir çeşit çiçek kokuları bile merhem olamıyor yaralarıma.
En çok da dağlarda, kırlarda yokuş aşağı koşmanın verdiği heyecanı özledim. İç güdüsel olarak kırış kırış ellerini bacaklarına götürdü. Sağ bacağımı son titan saldırısında Delphi tapınağını korurken yitirdim. Titanlar yılların öfkesini kusmuştu Delphi’ye.

Neden o tapınağa saldırdıklarınıysa anlayamamıştık lakin görevimiz icabı gerektiği gibi savunmuştuk orayı. En sevdiğim öğrencilerimden birini kaybettim Delphi’de. Adı Bankieus’du. Mızrağı Ares’den bile daha iyi kullanırdı, fakat Titan Kriyus gözlerimin önünde acımadan katletmişti onu.
Elysium da olduğunu hissedebiliyorum. Onun için Hades’e çok dua ettim. Tanrılar şahittir ki onu koruyamadığım için kendimi asla affetmedim. Sözlüsü Nerie’ye durumu açıkladığımda genç kızın gözlerindeki ışığın nasıl da hemencecik sönüverdiğini hala hatırlıyorum.

O günden sonra onu da yanıma almayı Bankieus’a borç bildim. Ne yazık ki genç Nymphe’in kaderi kötü yazılmıştı ki Bankieus’un acısına dayanamayıp bir yıl kadar sonra intihar etti. Umarım tekrar buluşmuşlardır.
Heey diye bağırdı yaşlı Sneleus beni dinliyor musun sen?

Yatağının tam karşısındaki, yüzünde kocaman bir gülümseme olan, ceylan derisine çizilmiş bir satir resmiyle konuşuyordu. Sol tarafındaki yuvarlak pencereden güneşin yavaş yavaş batmakta olduğunu görünce hüzünlendi. Zaten her gün batımında hüzünlenir hatıralara boğulurdu. Batan güneş ona eski anılarını Bankieus ve Nerie’yi hatırlatırdı.

Artık gücü tükenmiş biçimde gözlerini yumdu ve kendini uykuya verdi. Hemencecik uyuyuvermişti. Rüyasında yaşlımı yaşlı sakallımı sakallı yemyeşil gözlü bir satirle karşı karşıya duruyordu. Alabildiğince rengarenk çiçekler etraflarını çevrelemişti.

Birbirlerine baktıkları birkaç dakika içerisinde Snelius karşısındaki satiri baştan aşağı süzdü. Bu satirin etrafında kudretli bir aura varmış gibi yanıp yanıp sönen bir ışık kütlesi gözlerini kamaştırıyordu. Yaşlı satir çok bilge ve zeki bir surat ifadesiyle bakıyordu ona. Parlayan keçi; Snelius Rodan diye seslendi insanın içini ısıtan tatlı ve güçlü bir sesle. Snelius tüm vücudunun karıncalandığını hissetti. Uçuyor muydu yoksa ona mı öyle geliyordu anlamadığı garip bir heyecanla yüreği pır pır etti.

Sabahın ilk ışıklarıyla uyandığında kendini inanılmaz hissediyordu. Ayağa kalktı . Bu gördüklerine inanamıyordu vücudundaki tüm kırışıklıklar yok olmuştu, saçları eskisi gibi lüle lüle sarkıyordu başından ve en inanılmazı da sağ bacağının yerinde olmasıydı. Çocuklar gibi bağırıp çağırıyor, sanki ne yapacağını, bunun için kime teşekkür edeceğini bilemiyordu.

Fakat kime teşekkür etmesi gerektiği belliydi. O, rüyasında gördüğü satirin kim olduğunu anlaması çok uzun sürmedi. Bunun için tüm tanrılara dualar ederek ağacın etrafındaki dönemeçli merdivenden aşağı doğru indi ve deliler gibi koşmaya başladı…

Özet

Eski forumdan eski bir öykü yine. Kıpps :slight_smile:

                                       2. Bölüm

Artık koşmaktan bitap düşmüştü ve toynakları sızlamaya başlamıştı. Kendini yere attı ve sırt üstü uzandı. ‘‘Bu olamaz’’ dedi. Hala çok heyecanlıydı. Tüm doğanın, dağın, ağaçların her şeyin kokusunu içine çekti. Mutlu mutlu gülümsedi. Bu öfori durumu onun doğru dürüst düşünmesini engelliyordu. Rüyasını hatırladı ve onun hakkında düşünmeye başladı. Büyük tanrı Pan onu rüyasında ziyaret etmişti.

Bu harikaydı. Onu ziyarete gelip, adını haykırıp, ona gençliğini ve bacağını geri vermişti. ‘‘Dur bir dakika’’ dedi kendi kendine. Rüyasında gördüğü satiri sanki daha önceden de görmüştü. Hatta onu tanıyor gibiydi. Ne olurdu yaşlı hafızasını da geri verseydi ya tanrı. Sonra çok bencil konuştuğunu fark edip sustu ve hatırlamaya çalıştı. Rüyasında gördüğü yaşlı keçinin kim olduğunu yavaş yavaş çıkarmaya başlamıştı.

O keçi tıpkı çok uzun süredir haber almadığı meslektaşı ve kadim dostu Halefis’e benziyordu. Ama bu olamazdı, rüyasında Pan’ı gördüğünden emindi, tanrı onu ziyaret etmiş ve onu kutsamıştı. Bunu hissedebiliyordu. Birden bire bir şey geldi aklına, bunun verdiği korku ve şok onun kekelemesine neden oldu. Kalbi deli gibi atıyordu. Acaba hala rüyada mıydı?

Tüyleri diken diken olmuştu, bunu kaybetmek istemiyordu kendine kocaman bir çimdik attı ve havaya sıçradı. Çok canı yanmıştı. ‘‘Morfeus sana yalvarıyorum bu bir rüya olmasın’’ dedi. Aslında rüyada olmadığını hissediyordu her şey çok fazla gerçekti, çimdiğin acısı bile.

Ağaç evine doğru düşünceli düşünceli, ağır adımlarla yürümeye koyuldu. Acaba tanrı Pan arkadaşının kılığında mı konuşmuştu onunla. Belki de kendisinin tanrının asıl suretini görecek kadar değeri yoktu. Yoktuysa neden kutsamıştı o zaman onu tanrı. Evine yani Akteke Ormanları’na varmak üzereydi.

Tüm orman ağaç evlerden oluşturulmuş mini bir şehir gibiydi. Buradan hiç haz etmiyordu Sneleus, bu ormana yaşlı bir keçiyken taşınmıştı. Burada yaşadığı müddetçe ona ufacık satir çocuklar tarafından türlü eşek şakaları yapılmış ve bir sürü lakap takılmıştı. Aslında şimdi düşünüyordu da çocuklar ne zaman onun ağacına tırmanıp onu korkutmak için plan yapsalar, Sneleus hep hazırlıklı olurdu ve o, çocukları korkuturdu.

Kulübesine vardığında içeriden toynak sesleri geldiğini duydu. ‘‘Ben şimdi gösteririm size’’ diye bağırarak dönemeçli merdiveni ikişer üçer çıkmaya başladı. İçeride küçük satirlerin olduğunu düşünürken onu yatağının ucundaki resmi inceleyen kadim dostu Halefis karşıladı. Birbirlerine şok olmuş ve aynı zamanda rahatlamış gibi bakıyorlardı.

İkisi bir ağızdan ‘‘eski dostum’’ diyerek birbirlerine sarılıp, birbirlerinin sırtını sıvazladılar. Sneleus gülümseyerek, ‘‘senin öldüğünü düşünüyordum eski dost’’ dedi. Halefis onu iki kolundan tutarak ona hasret içinde baktı. ‘‘Ben yaşadığını umuyordum kardeş Rodan’’ diye cevap verdi. ‘‘Konuşacak o kadar çok şeyimiz var ki’’ dedi arkadaşına. ‘‘Ben sana hemen bir çay yapayım’’ dedi Sneleus. ‘‘Ben de yanında durayım o zaman’’ dedi Halefis. Başladılar konuşmaya…