Roman Kızı

ROMAN KIZI
Kentin küçük ve alçak gönüllü meydanlarından birindeydim. Eğitim için gelmiştim bu kente ve bir hafta sürecekti bu eğitim. Aslında bir hafta bile sayılmazdı pazartesiden cumaya kadar. Hava güzeldi, güneş parlıyordu. Organizasyonun hazırladığı yemek programı yerine kendi başına karar vereceği ve daha serbest olacağı bu yere gelmiştim. Çevreyi gezmenin ne zararı olacaktı ki. Ayaklarım uzun bir yürüyüşten sonra buraya bu ara caddeye getirmişti beni. Öğle saatlerinde öğrenciler ve memurlar sokağa serpiştirilmiş dönercilerden aldıkları öğle yemeklerini burada belediyenin hazırladığı amfi tarzı yerde yiyorlardı.
Amfi, sokağın caddeye bağlandığı geniş bir meydanda kurulmuştu. Kim düşünmüşse iyi düşünmüştü bu meydanı yaparken. Basamaklarda oluşan açık hava yapısı sadeydi, geniş bir yay çiziyor ve neredeyse bir çeyrek daire haline ulaşıyordu. Ortada en aşağıda belki de dairenin merkezinde büyük bir havuz vardı. İşte o öğle saatlerinde benimle birlikte sayısız genç orada üç basamaktan oluşan yerde oturuyor yemeklerini yiyor sohbet ediyordu. Ben de aralarındaydım o öğle saatlerinde. Dışarıdan bakan muhtemelen yabancı olduğumu anlıyordu.
Çoğu üniversiteli olan bu kızlı erkekli guruplardan neşeli kahkahalar duyuluyordu. Kimini elinde döner ekmekleri kiminde hamburgerler vardı. Sonuç olarak ışıldayan güneşin sımsıcak boyadığı en azından o an için mutlu insanlar basamakları doldurmuştu. Konuşmalardan ve gülüşmelerden oluşan bir uğultu kaplamıştı tüm meydanı, neşeli ve bol kahkahalı bir uğultu. Bir yandan elimdeki dönerimi yiyor diğer yandan çevremi anlamaya dinlemeye çalışıyordum, gözlem yani.
Bakışlarımı dik dik olmamasına gayret ederek çevremde oturanlara çevirmeye çalıştım. Güzel ve alımlı kızlar şık delikanlılar vardı. Bazıları aşırı denilebilecek kadar dikkat çekici giyiniyordu. İyi bir öğlen arası olmuştu ve ben o sıkıcı toplantılara geri dönmeye hazırdım, üstelik elimdeki ekmek ve ayran bitmek üzereydi, işte o zaman arada dolanan kız çocuğunu fark etmiştim.
Yedi veya sekiz yaşındaydı. Kısa saçları, evde birisinin kestiğini açıkça ele veriyordu. Kıyafeti özensiz hatta kirli bile sayılırdı. Yuvarlak yüzü ve al yanakları sağlıklı olduğunun işaretiydi adeta. Sanırım bir şeyler istiyordu gençlerden. Önümdeki sıranın bir başından girmiş özellikle genç kızlara takılarak ilerliyordu. Ne söylediğini veya ne istediğini bilmiyordum ama bütün kızlardan ret cevabı aldığını görüyordum. Bazen sert tavırlı bazen de kırmak istemiyormuş gibi naziktiler. Bence tepkilerinin asıl nedeni kendilerinden olmayan birinin aralarında bulunması olabilirdi. Nasıl olur da böyle seçkin gurubun arasına kendilerinden olmayan biri sızabilirdi.
Yemeğim bitti, Allah için döner çok güzeldi, elimi sildim ve kalkmak üzereydim ki birden küçük çığlıklar duydum. Az öncesine kadar neşeli kahkahalar atan kızların öfkeli sert sesleri duyulmaya başlamıştı. Roman kızı için intikam saatiydi sanki kendisine hayır diyen bütün kızların ellerindeki içecek bardaklarına parmağını batırıyordu az önce ilerlediği yoldan geri dönerken. Parmağını soktuğu her kişi bir çığlık atıyordu. Tepkiler çoğalınca hızla oradan kaçmaya başladı. İşte o zaman O’nu gördüm.
Orta sıranın en başında oturuyordu. Üzerinde turuncu bir bluz ve kot bir pantolon vardı. Saçları iki örgü halinde omuzlarından dökülüyordu. Elinde okuduğu kitabı yanına bıraktı ve kimsenin umursamadığı ve yaptığı hareketten dolayı herkesin kızdığı belki de iğrendiği küçük kızı kucakladı. Yanaklarından öptü. Yanına oturttu ve elindeki döneri kendisine verdi. O zamana kadar gördüğüm asil davranışların en iyilerinden biriydi. Kendisini tanımak ve tebrik etmek isterdim. Saatime baktım, vakit gelmişti, yürüdüm. Yanlarından geçerken göz ucuyla baktım, kırk yıllık dost gibiydiler. Bir zaman sonra dönüp tekrar baktığımda hala orada oturuyorlardı.