Romanım Bitti: Gökyüzü Düşünce

Bunu agresyon çekmek için yazmıyorum fakat belli şeyler tartışılmadan da olmaz. Öncelikle hikayenin bir kısmını okudum. Hikayede büyük bir yabancı kitap, dizi, film vb. etkisi var. Bunlar elbette hepimizin yazdığı şeylerde var ve Türk insan, Türk yazacak diye bir şeye kesinlikle katılmıyorum. Bunun savunulduğunu da düşünmüyorum fakat insan yine de, dediğini açıkça belirtmeli.

Sorun olan şey, hikayedeki dilin oldukça yapay hissettirmesi. Türkçe profesyonel çevirilerde -özellikle dizi çevirilerinde- bile bu sorun var ve özellikle genç yazarlarda olması çok doğal. Ancak bu hikayeler orijinal dillerinde izlendiğinde veya okunduğunda böyle bir sorun teşkil etmiyor. Dolayısıyla, Türkçe yazılan bir eserde kullanılan dil daha doğal olmalı. Şöyle bir örnek vereyim.

“Dewitt onun kendisinden soru sormasını beklediğini anlıyordu ama Tanrı aşkına, her şey ortadaydı zaten!”

‘Tanrı aşkına’ öbeği Türkçe’de doğal bir yeri olan bir şey değildir. Elbette yazar yeni öbekler üretebilir ama burada öyle bir durum söz konusu değil. Açıkçası benim aklıma kötü dizi çevirilerini getiriyor.

Bunun dışında şekilsel sorunlar da mevcut. Tire işaretinin kullanımı yerine paragraf işaretleri kullanılırsa daha iyi olur. Tire, genellikle, akışı sekteye uğratıyor ve bir öykü dili yerine, senaryoyu andırıyor. Senaryoda bir sıkıntısı yok çünkü farklı bir ortama aktarılacak ama hikayelerde böyle bir durum yok. Ortam, direkt metnin kendisi.

Bunları demekle beraber, Türkçe düzgün kullanılmış ve noktalama işaretlerine güzel bir şekilde dikkat edilmiş. Özellikle genç kişilerde, buna yeterince özen göstermeyen insanlar çok fazla. Bu yüzden, övgüyü hak ediyor.

Felsefi ve psikolojik kısmı hakkında yorum yapacak olursam, pek ilginç bir şey göremediğimi söylemeliyim. Bunu, felsefeye oldukça ilgili ve yıllardır bu konuda bayağı bir okuma ve yazım yapmış birisi olarak söylüyorum (Otoriteye başvurmayı hiç sevmem ama “Felsefe ve psikolojiye ilgisi olanlar okusun, fantastik ve bilimkurgu sevenler okumasa da olur,” dendiği için söylüyorum). Tabii, kısmen yeterince okumadığımdan olabilir ama hikayede “Beni oku!” diye teşvik edecek bir unsur olmadığı için, devam etmedim. Yazarın potansiyeli olduğunu düşünüyorum. Öncelikle şevkli ve teknik olarak belli şeylere dikkat ediyor, büyüme potansiyeli de mevcut. Ancak bu haliyle oldukça ham bir hikaye. Kısa hikayeler yazmak ve bunları paylaşıp, gelen eleştirileri değerlendirmek daha iyi olabilir (Eleştirileri değerlendirmek derken de, cidden değerlendirmeyi kastediyorum. “Ben en iyisini bilirim,” deyip, savunmaya geçmek değil). Romanlar çok büyük uğraşlardır ve onca uğraşa rağmen düzgün bir geri dönüş alamamak, oldukça can sıkıcı. Bunu biliyorum çünkü iki yıldır devam ettiğim ve belki üç yüz sayfaya yakın, çok bölümlü hikayemi bir süre önce aynı sebeple bıraktım.

Değinmek istediğim bir konu ise @periyodiknesriyat’ın yorumunun yerinde eleştiriler içermesine rağmen, üslubunun gereksiz derece sert ve yıkıcı olduğu. Eleştiri yapan insan, üslubuna dikkat etmemeli diye bir kaide yok. Eleştiriler yapıcı olmalıdır. Bu kadar sert bir üslubunu belki tecrübeli birisi kaldırabilir (kaldırması gerek de değil) ama oldukça genç bir insan, iyi tepki vermeyebilir (vermedi de). Tabii, her şeyi kendisine yüklemek istemem. @Liebert’ın daha çok özeleştiri yapması gerekiyor bu konuda ve verilen tepki anlaşılır olsa da, böyle bir durum olmaması gerekiyor. Bu özeleştiri potansiyeline sahip olmadığını düşünmüyorum. Bir önceki konusunda kendisini ben de bayağı eleştirmiştim ama yapıcı bir dil kullandığım için, pozitif bir geri dönüş yaptmıştı (link).

3 Beğeni