Serde

Başka bir yerden kopup gelmiş gibi burası. Dış dünyanın birbirine benzeyen insanları aksine çeşitliliğin hakim olduğu bir topluluk… rengarenk saçların, vücut takılarının, enteresan giysilerin olduğu bir dünya. Kafalar da aynı şekilde rengarenk. En aykırı görüşlerin filizlendiği yer. Sanki kapı girişinde birden değişiyorlar ve öyle giriyorlar içeri. Dışarıda pek az rastladığım ayrıntılarla sarılmış durumda. Dış dünyada gördüğüm istisnalar da sanki buradan kopup çıkmış gibi oraya. Bir süre sıradanlığı, yaşı almışlığı, bir otobüse koşarak yetişmeyi, markete gidip aylık alışveriş yapmayı ve çocuklarını haftasonu alışveriş merkezine götürmeyi deneyimleyip tekrar ait oldukları bu tatlı bahçeye dönüyorlar. Burada herkes olmak istediği gibi. Köşede bir çocuk iç cebinden çıkardığı matarayı dikiyor kafasına. Kendine buhranlı bir hava vermeyi seviyor anlaşılan. Bir kız fileli çorap giymiş. Destekli südyeniyle göğüslerini ön plana çıkarmış. Göbeğinde ufak bir metal parçası. Seksi olduğunu haykırmayı seviyor. Cübbe sarıklı bir oğlan yaklaşıyor. Selamınaleyküm diyor. Cevap versem bile duyamayacak bir hızla geçiyor yanımdan. Kalabalığın içinde kim bilir kaçıncı selamınaleykümümdür ben. Kenarda not karıştıranlar, ağaç altında kendini bir kitabın kollarına atmış insanlar. Belki de küfrediyorlar birbirlerine içten içe ancak yine de beceriyorlar burada beraber yaşayabilmeyi. Helal size.

Dersin başlamasına daha yarım saat var. İkinci kat beşinci amfi… Kantinden hızla çay alıp bahçeye çıkıyorum. Kimsesiz bir banka yayılıyorum hemen. Çantamı atıyorum, montumu bırakıyorum. Burası benim diyorum çevremde yer arayan diğerlerine. Bakın burada benim eşyalarım ve hatta beni de oturur görüyorsunuz. Hiç bakmayın çekmeyeceğim çantamı falan. Gidin başka bir yer bulun demek bu. Arada anlamayan birileri elbet çıkar gelir ve çantayı çekebilir misin diye sorar. Neyse ki bugün olmayacak gibi.

Tütün sarıp yakıyorum. Bir kaç tütün parçası tişortüme düşüyor. Delik deşik etti beni şu lanet şey. Tişortlerimin bir tarafları hep delik şu tutuşmuş tütün parçalarının yüzünden. Hızla vuruyorum elimi, tişortümü delmesin diye. Çok geç… Bir nefes çekip gökyüzüne yolluyorum. Bahçenin orta yerine takılıyor gözüm. Bir birikme var orada. Gelip geçen insanların aksine heykelleşmiş on beş, on altı kişi. Bir şeylerin hazırlığını yapıyorlar anlaşılan. Birileri çantasından pankartlar çıkarıyor. Kısa boylu, kıvırcık saçlı, çirkince bir kız dönüp duruyor etraflarında. Elinde iki sayfalık a4 kağıdı parlıyor. Ciddiyetle etrafı süzen iki iri yarı oğlan var. Bu sıcak havaya rağmen ısrarla parka giymişler. Terlemiyorlar mı acaba diye düşünüyorum. “Geceler buz gibidir mapusta.” derdi babam. Belki hala ısınamadı bu çocuklar. Çayımdan bir yudum alıyorum. Daha yeni almış olmama rağmen ılımış bile.

Kız herkesin hazır olduğunu kararlaştırmış olacak ki orta yerine ilerliyor hilal şeklini almış kızlı erkekli grubun. Başlıyor. “Arkadaşlar!” Evet buyur. “Üniversitemizde aylardır devam eden hukuksuzluklara…” Ne ara oldu hukuksuzluk? Ne zaman olmadı ki? “Direnmek biz ilerici…” Hemen de samimi bir havaya büründü bacaksız. Nereden biz oluyoruz? Ben kabul etmiyorum. Beni ayrı yazın. “Çağdaş bir eğitimi desteklemek yerine faşizan…” Herkesi faşist ettiniz yahu. Ben de mi faşistim yoksa? “Dinci soytarıların eline düşmüş Türkiye halkının mücadelesi…” Tüh ayıp oldu şu selamınaleyküm diyen çocuğa. O da buralarda bir yerde izliyor mudur acaba? Aleykümselam dostum. Aleykümselam.

Kız tiz sesiyle ilk başlarda herkesin bir dönüp bakmasına neden olsa da bir süre sonra ilgiyi kaybediyor. Durun yahu burada bir dava var. Türkiye halkının… hukuksuzluklar falan. Kimse dinlemiyor. Kızın sağından solundan geçip gidiyor insanlar. Kız bir ara bozulacak gibi oluyor bu duruma. Utandı, utandı. Ama yılmıyor nedense. Israrla okumaya devam ediyor. “İnsanlar seni yuhalayacak, boş işlerle uğraşıyorsun diyecek ama bir devrimci asla yılmaz.” derdi babam. Acaba bu kızla bir tanışıklığı var mıdır? Belki Samsun’daki eski devrimcilerle laflaşırken tanışmıştır bu kızla. Arada eski dostlarıyla sohbet etmeye giderdi. Onlar da zamanında devrimciymiş. Beraber zor zamanlar atlatmışlar dediğine göre. Hey gidi seksen zamanları, grevler, halaylar… hey gidi… Hey gidi ya! Annem hamileymiş bana o zamanlar. Sen hapiste yatarken doğmuşum. Dayıma sorduğumda öyle demiyor gerçi. Abartılacak şeyler değildi diyor. Biraz yatmışsın içerde işte. Dayım eski erbakancılardandı ya. Ondandır belki. Boş işler derdi. “Boş işler diyenler olacak.” Dayımdan mı bahsediyordu acaba?

Kız okumaya devam ederken saatime bakıyorum. Yedi dakika var dersin başlamasına. Biraz daha hızlı olsan? Bak derse gideceğim. Yoldaşların dışında seni dinleyen bir tek benimdir belki de. “Tüm bu baskı ve polis terörü altında bile bizler…” Neyse sen devam edeceksin anlaşılan. Ben yavaştan kaçayım. Ders bitiminde hala okuyor olursan yine dinlerim belki.

Birinci katın uzun koridorunda yürüyorum. Ben bahçeden ayrılırken polisler birikiyordu sağda solda. Önce elinde telsizleri olan bir kaç sivil farketmiştim. İçeri geçeceğim sırada üniformalılar da geldi.Panayır yerine döndü iyice üniversite. Ne ara haber almıştı bunlar? “Polis heryerdedir.” derdi. “Eşine dostuna dikkat et. Gece seviştiğin hatun sabaha kelepçeyi takar ona göre…” tamam babacığım. Dikkat ederim. Bak zaten geldim geleli tek başımayım. Yani seviştiğim bir kadının beni kelepçelemesine karşı koymak içindi bu. Ne çelik iradeli adamım ama!

Birden yaygara koptu bahçede. “Arkadaşlar! Arkada…” bacaksızı susturdular sanırım. Arkamdan ayak sesleri yükseliyor. İçlerinden biri içeriye kaçtı demek ki. Tam da koridorun iki yana ayrıldığı yerde yanımdan hızla geçiyor. Bu neden selamınaleyküm demedi şimdi? Polistan kaçıyor ulan herif. Hem bunlar komünist. Allahsız bunların alayı. Gomünüst, Kominik… Yanımdan hızla geçince istemsiz duruyorum bir ürpermeyle. Dönüp bahçe kapısına doğru bakıyorum. Devamı neden yok? Hepsi ayrı taraflara dağıldı demek ki. Bu da mı taktik yoksa? Polis takip edemesin diye. Ama bak izlemişler işte. Üç polis bana doğru koşuyor şimdi. Ulan beni de onlardan sanmasın bu herifler? Belli olmaz. Tutun şu itoğlu iti diye bağırsa içlerinden biri. Babamı nereden tanıyorlar? Alıp plastik kelepçeyi sıksalar bileklerimde. Ses de çıkaramam doğru düzgün. Sonra uğraş dur işin yoksa. Bir de olaylara karıştı diye devlet memuru yapmazlar. Ne sıkıntılı işler böyle. Biri gözlerini bana dikmiş halde. “Sağdan gitti.” diye kesin bir ağızla söylüyorum iyice yaklaşınca. İçimden ise “Vallahi ben değilim onlardan.” demek geçiyor. Neyse ki aldırmadılar çok fazla. Arkadan giden zayıfça bir tanesi “Eyvallah aslan parçası.” deyip göz kırpıyor bana. Gururum okşanıyor gibi olacak başta. Aferin bana. Yüce devletimize kominikleri haklamasında yardımcı oldum. Ne adamım ama! Eee plaket falan yok mu? Aslan parçası dedi ya adam. Olsun bir plaketi hak ettim bence. Konferans salonunda rektörün elinden… “Değerli kardeşimiz devletimize ettiği yüce hizmetten dolayı bu plakete layık görülmüş olup…” Aslan parçasıyım ben.

Derse de bir kaç dakika geç kalmış bulundum. Hoca her zamanki gibi suratsız. Gelişime aldırmamış tavırları öldürüyor beni. Bal gibi de biliyorsun işte kapı açıldı, bir adam girdi içeri, gözleriyle boş yer arandı. Herkes bir süreliğine bana dönüyor yüzünü. Ben de mi başlasam? “Arkadaşlar! Arkadaşlar! Faşist devlet…” Şimdi olmaz. Hoca da sesini hafif yükseltti. Bul da otur artık bir yere der gibi. İşte böyle. Geldiğimin farkına varacaksın. Hem ben az önce devlete hizmet ettim. Ne dersin kısa bir konuşma yapayım mı kürsüden? Ayrıca ben gelince ayağa kalkıp alkışlamanız gerekmez mi? Kolay mı vatana hizmet etmek? “Şimdi de koridorda polise komünistin yerini söyleyen…”

Bizimkilerin pişkin suratını yakalıyorum arkalarda. Çakal herifler şu kızın yanındaki yeri boş bırakıp sıra sıra dizilmişler. Senin yerin hazır, sevdiceğinin yanında otur bakalım demenin sırıtışları bunlar. Durun yahu daha bir şey yok. Kızın adını bile üç gün önce yoklama kağıdından öğrendim. Neyse hadi. O kadar hazırlık yapmışsınız. Oturayım yamacına. Hem ben az önce… Sus be gerzek herif. Patlatırsın artık milletin kafasını. Sesleri duymuşlardır belki. Sorarlar bana ne oldu dışarıda diye. “Toplanın arkadaşlar. Anlatacağım.” Hem kızı da etkilerim böylece. Onu yanıma çekerim. Hayran hayran bakar belki bana. Kesin heyecanlanırım. Onların sormasını bekle. Pat diye de anlatma herşeyi. Bırak biraz meraklansınlar. Soran bakışlarını gör. Sonra usul usul anlat.

Kız da hiç buralı değil. Bir şey mi sorsam? “Sen de notları var mıydı?” Neyin? Notları işte ya… Hangi ders olduğu önemli değil. Bu dersin mesela. Ben biraz senden hoşlanıyorum da ondan dersi dinleyemedim. “Pardon?” Neyse boş ver şimdi onları. Biliyor musun ben az önce… Sus be gerzek. “Eyvallah aslan parçası…” Bir daha de. Höst ulan ne oluyoruz. Polis
aşkı da nereden geldi şimdi? Kafamda ne çok şey var bugün böyle.

Ders bitince dağılıyoruz dört bir yana. Polis takip edemesin diyedir belki. Oysa kötü bir şey yapmadık biz. Babam olsa ne derdi? Üniversiteye başladığım ilk sene otogarda sinematik bir konuşma yapmıştı. “Bak oğlum. Üniversite hayatı gariptir. Biliyorsun ben çok şeyler yaşadım.”Neler yaşadın sahi sen? “Hakkını savun ama olaylara karışma. Bak biz karıştık da ne oldu?” Ne olacak götünün üstüne oturdun yine. Yediğin dayaklarla kaldın. Neydi o arkadaşının anlattığı şey? Tırnağını çekmişler cezaevinde. Doğru mu? Görüş günlerinde annem suratındaki morlukları sorunca bir şeyler uydururmuşsun. Neler çekti şu kadın. Kafasız herif. Ne oldu o kadar çile çektin de? Bak işte Menderesler, Özallar, darbeler… hepsi de oldu işte. Kimse hatırlamıyor bile sizi artık. Oysa buruk bir heyecanla anlatırdın o zamanları. Açlık grevleri, işçi ayaklanmaları, öğrenci çatışmaları… bir kez daha yaşardın sanki. Sonra cezaevine gelirdi hikaye. Orada bir dururdun. Ne olurdu sahi orada? Çok mu dövdüler sizi? Elektrik verilirmiş bazı. Oldu mu sahi? İnsan pişer yahu.İnsaf! Aman bana ne.

Bahçede olaylar durulmuş. Herkes yine kendi halinde. Ağaç altında kitap okuyan çocuk nöbeti bir başkasına teslim etmiş. Ben de mi bir gün geçsem şu ağacın kıyısına? Ne okunur ki burada? Kürk Mantolu Madonna’yı okurum. Okuyalı çok oldu. Olsun bir daha okurum. Hem bu sefer instagrama da atarım. Bakın ben Kürk Mantolu Madonna’yı okuyorum. Kesin gelir şu kız. Elinde görmüştüm geçen gün. İçimizdeki Şeytan’ı okuyordu. Ne şeytanı azizim! Dur celallenme hemen. Sabahattin Ali’yi ne kötü katletti namussuzlar. Ne istediniz ulan adamdan? Boşversene. O da devletine sadık kalsaymış ya. Kim dedi sana hükümete kafa tut diye. Ama halkın hakkı? Ne hakkı allah aşkına. Selamınaleyküm dedi hızla geçerken. Ben de mi sakal bıraksam? Kaşındırmasın sonra?

Hava kararmaya niyetli değil bugün. Bahar aylarının tatlı akşam güneşi yaklaşıyor. Böyle kırmızı sarı karışımı bir ton vuruyor bahçenin bir köşesinden. Teker teker dağılmaya başladı üniversite insanları. Yeniden gerçek dünyaya dönüyorlar. Kapıda değiştirecekler kendilerini. Acele tavırlar takınacaklar. Bir otobüse el edecekler aynalardan görürse şoför diye. Ben de yavaştan gitsem iyi olacak. Hem akşama yapılacaklar da var.

Dinmez şehrin hayatı. Büyük şehirlerin ne çok başı ağrır. Gece bile korna sesi duyabilir insan. Bir gün bağıracak şehir dört bir yandan. Siktirin gidin lan buradan diyecek. Biz kendimiz gelmedik ki. Ülkenin tek bölgeye yığdığı ekonomi sürükledi bizi. İş yok, güç yok köylerimizde. Kaba saba hareketlerimiz, medeniyetsiz duruşumuz ile sırtladık karımızı, çocuğumuzu geldik buraya. Sabahtan akşama köpek gibi çalışıyoruz. Aman bana ne. İyice işçi sınıfı gibi oldum. Beyaz yakalı olacağım oysa. Kendime ait bir ofisim bile olur belki ilerde. Kapısına adımı da yazarlar. “Kızım var mı arayan?” “Hayır efendim eşiniz hanımefendi hariç kimse aramadı.” Eşim? Şu ismini yoklama kağıdından aldığınız kız hani. Aradı demek. Ne dedi peki? “O da size karşı boş değilmiş.” Bir açılsam şu kıza… Şimdi şu dilencinin önünden el ele geçmek vardı. Beğenmez ya beni.Neden beğenmesin? Hamdolsun aslan gibi delikanlıyım. Polis de öyle demedi mi? Aferin bana aslan parçası. Ne adamım ama! Babam duysa ne der? Bir devrimcinin oğlu bu vaziyette. Ayıp şey doğrusu. Ne yaptım yahu? Adam mı doğradık sanki? Polis beyler de pek asabiydi hem. Korktum. Ne var bundan çekinecek. Herkes bir davanın peşine gitmek zorunda mı? Evet. Hayır. Bilmem. Ben ekmeğime bakarım. Şu köşeyi dönünce oradan evime saparım. Okulu bitirir sınavlara girerim. Devlete kapak attın mı gerisi kolay. Ama özelde denerim ilk önce. Yükselebilirsek iyi kariyer. Başta köpek gibi çalıştırırlar. Sonra da ben köpek çekerim başkalarına. Eee oğlum bu düzen böyle. Hangi düzen? Düzen mi bıraktınız ulan ülkede? Aman boşver. “Eyvallah aslan parçası” Tekelden iki bira alayım unutmadan.

Ev yine leş vaziyette. Şu heriflere öğretemedim temizliği. “Bu millete bir tek uşak olmayı öğretemedim.” Ne söz ama… yahu paşa çok yüklendin sen de bize. Öyle büyük işlerin adamı değiliz yani. Bıraksaydın mesela Enver’e… Gel buraya Kafkasya’da ne işin var deseydin. Bir sürü iş açtın başımıza. Bağımsızlık falan bizim neyimize? Eee bu işler böyle. Hangi işler? Ev işleri. Baksana hayvan heriflere. Çorabını yemek masasının üzerinde bırakmış. Ulan ben senin… Kimse de yok. Nerede bunlar? Biri teşkilat toplantısına gitmiştir. Ülkücü hareketin engellenemezliği üzerine tartışmalar… Çıksam şunun karşısına. Seni faşist köpek desem. İki tokat çeksem. Çat çat! Sonra güzel bir dayak attırır bana. Geçen gün okulda gördüm. Ardına toplamış yirmi kadar kendi gibisini. Ağır ağır yürüyorlardı. Burası bizim. Ona göre. Öyle eylem falan yapayım demeyin. Tükürtmeyin çarkınıza. Haydi bakalım. Babam duysa ne der? Demek bir faşistle ev paylaşıyorsun. Utan ulan utan. Ne utanacağım be. Ben ekmeğime bakarım. Aslan parçası. Hem fena da çocukdeğil. Anlatsam mı ki? Eve gelince konuyu açarım. Bugün polise sağ dedim derim. Çok detaya girmem elbette.Benimle gurur duyar belki. Yaklaşır alnımdan öper. Beni de alırlar aralarına. Tespih çekmeyi çok beceremem ama olsun. Zamanla öğrenilir herşey.Hem ben neyi öğrenmedim ki? Yürümeyi mesela babasız öğrendim. Konuşmayı da babasız öğrendim. Bisiklet sürmeyi dayımın büyük oğlanın bisikletinde kavradım. Küçücük kıza başörtüsü takmışlardı en son gördüğümde. Garip adam bu dayım. Şimdi hükümete yakın. İlk geldiklerinde ne sövmüştü oysa. Hocayı yüz üstü bıraktı bunlar diyordu sürekli. Sanki hac parasını araklamışlar gibi zoruna gitmişti herifin. Dur şimdi karıştırma oraları. Neyi? Birayı diyorum sonra içersin. Önce yemek ye. Sonra kusma yine. Peki.

Şu biranın da ayarını tutturamadım bir türlü. Hafif rahatlayınca bırakacaksın işte. Şöyle zengin iş adamları gibi içmeyi öğren artık. Nedir böyle ayak takımı gibi her alkol alışında sarhoş olmalar? Yakında dertlenirsin de sen. Aman bana ne. Cehenneme kadar yolu hepsinin. Hangi cehennem? Yahu var ya insanları yaktıkları. Ha şurası. Yok oğlum öyle şeyler. Şeytan falan hikaye hepsi. İçimizdeki Şeytan. Ne şeytanı azizim! Kıza kendimi açmam gerek. Alırlar sonra elimden. Öyle salak salak bakarım arkasından. Bir de millete rezil olduğumuzla kalırız. Babam da bir şey öğretmedi yani. Nasıl açılırım bu kıza? Gerçi adam ne yapsın? Hayatı cezaevleriyle, direnişlerle geçti. Bana ne yahu. Okulu bitirip para kazanmaya başlayacağım ben. Umrumda değil öyle işçisiymiş, fakiriymiş falan. Ne yapalım işte düzen bu. Hangi düzen? Ulan düzen mi koydunuz memlekette? Acaba aptal yerine konduklarının farkında mıdır babamın dönem? Tüm o çektikleri acılar falan hiç oldu gitti. Kendileriyle gurur duyuyorlar gibi görünüyor dışarıdan bakınca. Gece yastığa koyduğu zaman başını yine gururlu mudur? Bir sürü arkadaşı ölmüş o zamanlarda. Bunları da sohbet etmeye giderken yanında götürdüğü zamanlarda duydum hep. Yoksa evde hiç bahsetmez böyle üzücü şeylerden.Sanki mesai bitimi eve gelmiş gibi davrandı hapisten çıktığında. Bilerek benim gelmemi istememiş görüş günlerine. Çocuk babasını mapusta görmesin. Hiçbir şey olmamış gibi karşılayacaksınız demiş anneme. Uyarmıştı beni babamı ilk göreceğim zaman. Ne çok merak ederdim. Fotoğraflarındaki gibi yakışıklı mıydı diye düşünürdüm. Değilmiş. Belki de zamanında öyleydi ama ilk gördüğüm vakit yüzü solgun, hastalıklı bir duruşu vardı. İlk başta biraz uzak kaldım korkuyla. Korkunç görünmüştü yüzüme. Saçı kazınmış, yüzünde yara izleri, zayıfça, beli bükük bir adamdı. Annem de kendini tutamamış ve bir iki damla düşürmüştü yere. Kızar diye havada kapıp gözlerine koymak istedi yaşlarını. Babam sarılınca ne ağlaşmışlardı. Koskoca adam. Bir de devrimci olacak. Baya ağlıyordu işte. Babamı ilk görüşümün dakikalarında yeri buydu. Korkunç görünümlü ağlayan bir adam. Sonraları alıştım yüzüne. Yanından ayırmazdı beni. Sabah annemin yerine uyandırırdı. Ders çalıştırırdı bana. Okula devam etmek istemiş aslında ama geçim sıkıntısıyla mecbur bir fabrikada işe girmiş zamanında. Ben çok detaylı hatırlamıyorum ilk zamanlarını. Birden babam olmuş gibiydi yıllar sonra. Sabah ben okula o işe. Akşam tekrar buluşurduk. Bazen okuldan alırdı beni. Yolda giderken okuduğu tek tük kitaplardan şeyler söylerdi. Ufacık çocuğum daha. Bir şey anlamazdım ama severdim konuştuğu vakit. Cümleleri ağır ağır söylerdi. Bazen heyecanlanınca yükselirdi sesi. Duyan oldu mu diye kolacan ederdi etrafı. Polisler peşimizde miydi acaba o zamanlar? “Sağdan gitti.” “Eyvallah aslan parçası” Ne demek görevimiz. Hem zamanında babam da görevini yaptı. Onun görevi içeri tıkılmak, işkence görmekti. Layıkiyle yerine getirmiş. Aman bana ne. O da rahat dursaymış. Neymiş efendim fabrikanın sağlıksız koşullarından dolayı ölenler oluyormuş. Kaç arkadaşını kaybetmiş böyle. Hem fazla mesai ücretleri de verilmezmiş. Ulan yiyecek ekmek buldunuz işte. Şükredin o fabrika sahibine. O olmasa açlıktan ölürdünüz. “Eyvallah aslan parçası” Görevimiz memur bey. Hem ben vatanına milletine bağlı bir insanım. Öyle kominiklerle işim olmaz. Babam eski kominiktir gerçi ama şimdilerde Cuma’ya gidiyor bazı. Ama haftada bir rakısını içer mutlaka. Ne pahalandı şu rakı da. Artık onu da içemez zaten. Düzeni bozuyor hem sarhoşlar. Düzen mi bıraktınız ulan ülkede? Neyse ne kardeşim. Beğenirsen işte bu. Beğenmezsen de siktir git nereye gidersen. Biz mutluyuz buralarda. Biz? Halk yani. Hep kominikler yüzünden bunca yıl acı çekmişiz. Bak şimdi ne güzel herşey.Allah devletten, hükümetten razı olsun. Yürü be aslan parçası!

Yanımdan hızla geçen çocuk düştü aklıma yeniden. Acaba ne yaptı polisler? Eskisi gibi dövmeler işkenceler kalmadı artık deniyor. Gözaltına alırlar en kötü. Yarın sabaha da bırakırlar işte. Ne diye uğraşırsınız bu boş işlerle be kardeşim? Okuyun okulunuz işte. Bak kimse ilgilenmiyor sizinle. Hem oldukça itici kaçıyorsunuz artık. Herkes işinde gücünde. Eskiden bir dayanışmanız varmış en azından. Şimdi herkesin kaçtığı bir azınlıksınız. Bu kadar mı zor bunu kavramak? Bakın benim babam da zamanında çok uğraşmış. Babama anlatsam mı ki olayı? Sus be gerzek herif. İyi ki bir şey yaptın. Artık herşey çürümüş halde. Haber izlemeye çekiniyor insan. Hergün yaratıcılık gerektiren tecavüzler, katliamlar, aldatmalar, yolsuzluklar, baskı, şiddet, gözaltı… ama ben aslan parçasıyım. Neydi o polis memuru? Daha yeni yetmeydi belli. Pantolonu zor duruyordu götünde. Aslan parçasıymış… peh! Beline silah verince bir şey sanıyor bunlar kendini. Aslanlar yesin seni. Babamı da siz mi dövdünüz yoksa içerdeyken. Yoksa asker mi dövüyor? Hangisi daha iyi döver ki bunların? Aman bana ne. İyi ettim o polislere. Sağdan gitti diye uydurunca düşünmeden saptı herifler. Umarım kaçabilmiştir çocuk. Eyvallah aslan parçası. Hay nereden yapıştı bu ağzıma?

-Sadece 22.10.2018

1 Beğeni