Sergei Smirnoff

Sergei Smirnoff üç gün durdu annesinin karnında. İlk gün bir yumurtaya buyur edilen spermdi. İkinci gün belirmeye başladı. Birden şişen karnından korktu annesi. Gün boyu ağladı. Doktorlar olabilir dediler. Yediklerimiz hep hormonlu. Sergei Smirnoff üçüncü gün bitmek üzereyken doğdu. Annesi kucağına aldı. Dedeler adını fısıldadı üç kez kulağına. Sergei… Sergei… Sergei…

Sergei Smirnoff pek çabuk büyüdü. Anne sütünü çok az içti. Ekşi bulup beğenmedi. Bir haftaya nohutlu bulgur pilavı kaşıkladı. Bıçakla balık ayırmayı öğrendi. Çatalla ağzına tıkmayı. Salatadan yemeyi, çay içmeyi, yemekten sonra tatlıyı, kuruyemişleri öğrendi. Tuzunu eksik bulduğu makarnaya tuz eklemeyi bildi. Sarımsağı pek tüketmedi ancak. Ağzı koksun istemedi.

Sergei Smirnoff yeri geldiğinde herkesten çok konuştu. İlk söylediği kelime Sergei oldu. İkinci söylediği Smirnoff. Sonra ekledi ardına. Bu benim. Hepiniz gibi ama Sergei olanı. Smirnoff benzeri. Alkışlandı bu sözler. Büyük adam olur dendi Sergei Smirnoff için. Annesi duygulandı. Babası gözyaşları kimseye görünmesin diye arkasını döndü. Onları izledi Sergei Smirnoff. Bunlar benim ailem dedi.

Bir ay geçmedi ki Sergei Smirnoff okula yazıldı. Kendine benzeyen ama o olmayanları gördü. Arkadaşlar diyordu hepsine birden. Teker teker isimlerini söylemeliydi her birine konuştuğu zaman. Dünya böyle dedi kendine. Herkesin bir Sergie’si var ve bir Smirnoff’u. Kabul etti bunları. Onları kucakladı. Sevdi bir çoğunu. Sevmediklerine uzak durdu. Onu saldırdıklarında bağırdı. Gidip öğretmene söyledi. Kulakları çekildi. Suçlu olmadığını unuttu. Gece yatağına yatınca ağladı. Kulakları kızarmamıştı bile. Ancak utanmıştı halinden. Bu böyleymiş dedi ve uyudu.

Sergei Smirnoff sınıfında en çok söz alan oldu. Parmağını asla indirmemeyi öğrendi. Yapılan bir yarışmada yaşadığı şehrin en çok parmak kaldıranı seçilince öğretmeni duygulandı. Gözlerinden yaşlar akmasın diye çarpım tablosunu on kez baştan sona yazılması ödevi verdi. Sergei Smirnoff evde bile parmağı havada gezdi uzun süre. Uyurken annesi gizlice gidip indirdi parmağını.

Parmağını havada tutmadığı zamanlar soru sormayı buldu. Sürekli bir şeyler sordu çevresine. Öğretmenine, babasına, annesine ve arkadaşlarına… Bildiklerini cevapladılar birkaç gün. Bilmediklerini yalanlarla doğruladılar. Hepsini aklında tuttu Sergei Smirnoff. Ne çok şey olduğunu keşfetti ve insanların ne çok bildiğini. Sıkılanların umursamamasını anlayamadı. Öğretmeni sessiz ol deyince üzüldü. Babası ve annesi onu dinlemeyince susmak gerektiğini öğrendi.

Sergei Smirnoff sustu. Kimseyle konuşmadı. Konuşmadan daha çok sevileceğini düşündü. Herkes biraz dinlendi bu sayede. Sorduğu soruların korkunçluğundan kurtuldu insanlar. Neden varolduklarının sorulmasından bunalmışlardı. Daha çok sevdiler suskun Sergei Smirnoff’u. Herkes ne kadar akıllı çocuk olduğundan bahsetti. Ona ödüller verildi. Bir yarışmada en çok susan olunca öğretmeni on sayfa yazı yazma ödevi verdi. Sergei Smirnoff kağıtla konuşabileceğini öğrendi o gün. Sabaha kadar kalem ağzı oldu, sayfalar ise arkadaşı. Tüm sorularını sordu kağıtlara. Onlardan cevaplar beklemedi. Yalnızca dinliyor olması bile yeterliydi onun için. Tüm aklından geçenleri söyledi kağıtlara. Kağıtlar kızmıyordu. Kağıtlar dinliyordu onu. Onunla dalga geçmiyordu sayfalar.

Yazdıkları o kadar çok oldu ki odasında yer kalmadı Sergei Smirnoff’un. Yine de anlatıyordu kendini sayfalara. Annesi gözleri kör olmasın diye havuç suyu içiriyordu. Bir de dualar okuyordu kulaklarına. Beynini korusunlar diye. Korkunca dua okumasını söyledi annesi. Güçlü olması gerekiyorsa dualarla güçlü olurdu insan. Sergei Smirnoff bunu aklına kazıdı. Geceleri yatağın altından bakan canavarlara karşı dualar okudu. Geçmedi içindeki korku. Şeytan’dan korunmak için dualar okudu. Yatağın altında olmalıydı şeytan. Gitsin diye yalvardı. Gitmedi Şeytan. Sergei Smirnoff onunla dost olabileceğini fark etti. Dualarını unuttu. Şeytanla konuşmaya başladı. Onu anlamaya başladı. Sergei Smirnoff gibi Şeytan’ı da dinlememişlerdi. Geceleri dinledi onu Sergei Smirnoff. Yazmak istemediği zamanlarda Şeytan’la muhabbet etti. Ağladığında Şeytan’ın omzuna yaslandı. Ağlamayı unutana kadar ağladı. Bir gece artık ağlamaz hale gelince Şeytan son kez baktı ona ve gülümseyerek “Benim işim bitti. Kendine iyi bak Sergei Smirnoff.” dedi ve gitti. Bir daha Şeytan’ı görmedi. Dualardan nefret etti.

Sergei Smirnoff’un babası kahramanlığı bırakmıştı. Artık sevmedi babasını Sergei Smirnoff. Sarılmak gelmedi içinden, onunla konuşmak istemedi. Yaptıklarını ona göstermekten kaçındı. Dalga geçilmekten bıkmıştı. Dövdüğünde onu anlayamadı. Suçlu buldu kendini. Aptal olduğunu düşündü. Babası kadar zeki olmadığı için utandı. Onun gibi kahraman olamayacağı için üzüldü. Kendi kendine çareler aradı Sergei Smirnoff. Bulamadı.

Bir Katya gördü. Daha önce hiç görmediği kadar güzel bir Katya. Onun olduğu yerde herkesin kaybolduğu bir Katya. Gülerken bulutların rüzgarla dans ettiği bir Katya gördü. Okula gitmeyi biraz daha sevdi Sergei Smirnoff. Derslerini sevmedi. Duvarları, öğretmenleri, arkadaşalarını, tenefüsleri, tebeşiri ve tahtayı sevmedi. Katya’yı sevdi yalnızca. Onu görmek için okula gitmek istedi. Onu izlerken kulakları çekildi. Öğretmeni kızınca döndü yüzünü. Çalışsa akıllı çocuk dedi öğretmeni annesine. Sergei Smirnoff bekledi yanlarında. Akıllı olduğunu düşündü.

Katya’yla konuşmak istedi kimseyle olmadığı kadar. Sohbet etmek için yollar aradı. Okuldan çıkınca peşinden yürüdü bir çöl boyu. Susmayı öylesine öğrenmişti ki bir daha konuşamayacağını farketmemişti. Konuşmayı unuttuğunu öğrendi Sergei Smirnoff. Kağıtlara yazdı sevgisini. Ona söylemek istediklerini kağıtlara söyledi. Kağıtlar öyle güzel dinliyordu ki katlayıp Katya’nın okul çantasına attı birgün. Bekledi tüm gece okumuş olduğunu düşünerek. Sabah neşeyle koştu okula. Tüm sınıf gülerken ve birisi tahtaya geçmiş okurken sözlerini utandı. Gülmekten gözlerinden yaşlar akan insanlara baktı. Katya’nın da onlarla birlikte güldüğünü gördü. Katya güldüğü için yine de sevindi. Bir daha Katya’ya yazmadı.
Koşarken bıyıkları terledi Sergei Smirnoff’un. Yüzündeki kıllara dokundu eliyle. Babası gibi sakalı vardı. Büyüdüğünü bildi. Sesi kalınlaşınca kendine güldü. Kendine gülmekten büyük zevk aldı Sergei Smirnoff. Gülmek istediğinde aynanın karşısına geçti. Saatlerce güldü böylece. Konuştu kendisiyle. Kendine fıkralar anlatıp onlara güldü. Anlamadığı yerleri tekrar sordu kendine. Bazen kızınca aynaya tükürdü. Sonra sildi aynayı. Babası ona tükürdüğünü zanneder diye.

Sergei Smirnoff konuşmasa bile başkaları konuşmayı çok iyi öğrenmişti. Ona bir şeyler söylemeliydi insanlar. Yoksa kulakları da çalışmaz hale gelirdi. Sınavlar var dediler. Koşa koşa gidip sınavlara girdi Sergei Smirnoff. İşte burası dediler. Gidip oturdu uzun zaman oralarda. Fazla oturdun kalk dediler. Kalkıp gösterdikleri başka yerelere gitti. Sergei Smirnoff düşünmeden yaşayabileceğini anladı. Bunu kağıtlara yazdığı için artık çok geç olduğunu bildi.

Sergei Smirnoff yaşamaktadır hala. Adı Sergei ve soyadı Smirnoff. İnsanlara bakmaktan pek hoşlanmaz. Onlarla konuşmaktan çekinir çoğu zaman. Kendini sevmez Sergei Smirnoff. Katya’lara aşık olmaz. Babası gibi olamadı asla ve annesine karşı uzak kaldı. Adı Sergei kaldı ve soyadı Smirnoff. Kendini bilmekten başkalarına zaman ayıramadı. Şimdi hasta. Delirmiş diyorlar.

2 Beğeni