Sevgilim ve Afrikalı Çocuk

Biz neyiz? Homo Sapien, Adem ve Havva’nın çocukları, İsa’nın yolundan gidenler, Ümmet-i Muhammedi yahut hiç. Hepsinin toplamından fazla ve hepsinin algısından uzakta nedensizliğin tümevarımsal özetiyiz. Tüm bu soru işaretleri içinde nasıl biz olacağız? Ancak oluyoruz işte. Kanmak insan türünün hayata tutunma tarzıdır.

Derin düşüncelerin aydınlattığı bir sabaha körlükle uyandım. Ağzımda gecen geceden kalma nahoş bir tat. Sanki küfür etmek bile yetersiz kalıyor insanın kendini ifade edişinde. İşte o zaman kelimelere sığınıyorum. Bir karakterin ufak detaylarında kendime bir barınak yapmak hoş geliyor. Orada bana ait bir dünya var. Bu dünyanın tüm kurallarını yıkıp baştan yazmak için elimde hiçbir sebep yok. Yine de yapıyorum çünkü değişim ilerlemenin sembolüdür. Çöküşler durağanlıkla başlar.

Geçen hafta terkedildiğimden beri kendimi daha yeni, daha farklı seziyorum. Algılarımın aşk körlüğünde kaybolduğu zamanları cehaletin hakim olduğu ve atların on dişi olduğundan bahsedilen, dünyanın düz olduğu düşünülen, çok değerliymişim gibi hissettirildiğim kara bir dönem olarak öz tarihimin henüz tozlanmamış otuz yıllık sayfalarına iliştiriyorum. Tarih sayfalarım sürekli temizdir benim çünkü sürekli geçmişte yaşarım. Şimdiki zamanda olan bitenleri yedi gün öncesinde izlerim. Bu nedenle hep bir geç kalmışlık vardır bedenimde. Büyümeyi unutmam da bununla ilişkilidir. Bakarsınız bu geç kalmalardan ötürü delirmelerim benden habersiz gelir. Oysa bunun sistemli olacağını düşünürdüm. Birden olur herşey. Birden kafayı yer insan. Kendini alçısı dökülmüş duvarlara vurur yahut bir davaya ömrünü harcar bu deliliğin peşinden. Şimdilerde kalmadı diyebilirsiniz öyle deliler. Ancak yanıldığınıza dair kanıtlarımla geldim. Geçen gün bin yıldır kredi ödeyen bir adama rastladım. Bir insan bu kadar uzun köleliği ancak bundan haz duyarak yaşayabilir. Herkes biraz Sisyphos gibidir. Bunun farkında olmak ise yalnızca Sisyphos’a özgüdür.

Toplumsal olayların canı cehenneme! Biraz üzüldükten sonra, hatta üzülmek bile fazladır, biraz üzülmüş gibi yaparak tüm kıyımlardan vicdanı rahat kurtulabiliriz. İnsan Afrika’da açlıktan ölen bir çocuk için üzülürse nasıl dayanabilir yaşamaya? Fazla uzağa gittiğinizi söylemeliyim. Bulunduğunuz sokakta da birileri mutlaka benzer bir kıyıma maruz kalıyordur. Ancak boşvermeli bunları. Bak ben geçen gün sevgilimden ayrıldım.

İnsana susmak öğretilmemeli. Bir kez susunca bir daha konuşmak güç oluyor. Kendi sessizliğinin keyfiyle yaşamaya alışıyor kulaklar. Kötü olanı kişi beynini dinlemeye başlıyor kulakların işitmediği bir frekansta. Buna dikkat etmeli ve çevremizde susmaya elverişli koşulları hemen yok etmeliyiz.

Ben sevgilimden ayrılalı çok bir zaman olmadı. Daha sabah öptüğü dudaklarım tadını koruyor. Kendimi yeni çıkmış bir dondurmayı yerken kayda alınan reklamdaki kişi sanacak oluyorum. Öyle bir haz veriyor bana. Sınırlı sayıda üretilmiş bir tat… aslında yalnızca bir tane. Marketinizden ısrarla isteyiniz.

Garip bir gerçek olarak neredeyse herşeyin yeri dolabiliyor. Dolmayanların da boşluğuna alışıyor insan. Zihininde attığı turlar esnasında onlara kısa bir yan bakıp geçiveriyor. Ardından düşünüyorsunuz nedir bu boşluk, birden gelen bu bunaltı? O dolmayan çukurların öyle kalacağını mı sanıyordunuz? Her yağmur yağışında, üzerinize her kara bulut çöküşünde o çukurların içi suyla dolar. Zamanla derinleşirler. Siz de görmezden geldiğiniz boşlukların nedensiz karamsarlığına çökersiniz.

Benim evden çıkmam ve bakkala gitmem yaklaşık on dakikamı alıyor. Bu on dakika içinde iki bin beş yüz kişi doğdu ve bin elli kişi öldü. Bir ekmek almak nelere mal oldu işte. Geçen gün; sabah sekiz akşam beş mesai yaptım. Tam bir katliam oldu. Bir gün elbet birilerinin dakikaları arasında öleceğim. Bunun haz dolu an içindeki bir insana ait olmasını dilerim.

Sevgilim de sabah ekmek almak için dışarı çıkmış mıdır? Ayrılmış olsak bile ona sevgilim demenin bir sakıncası olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta hala sevginin varlığına dair inancım var. Bunu yitirdiğim gün tam olarak ayrılacağız. Şimdilik yalnızca büyümemiş olmanın verdiği cezayı çekiyorum. Henüz sevgisiz bir çocuk değilim.

Bugünlerde kafam ne olacağından habersiz bir toplum gibi. Yani darbe sonrası ilk gün kadar belirsizim. Sokağa çıksam bir türlü, çıkmasam merak sarıyor dört yanımı. Pencere kenarından izliyorum dünyayı. Bir bakıma bu da bir aldanıştır. Kişi kendini bir parça sanıyor toplumdan. Hızla geçen bir adamın yolda üzerine bastığı sakız gibi tutunuyor. Onu en ince detaylarına kadar ele almak için çabalıyor. Kendini bile bilmeyen nasıl anlar ötekini? Ben bir keresinde anladığımı zannettim. Ona sevgilim adını verişlerim de o zamanlara rastlar. Tarihi kayıtlara baktığınızda İsa’dan sonra iki bin bilmem kaçlardadır. Sevgilim kelimesinin ilk geçtiği yer olduğuna dair sağlam kanıtları vardı tarihçilerin. Bunu kutlamak üzere üniversite bütçesinden bir eğlence düzenledikleri akşam çıkan yangında tüm kanıtların yok olması tarihin objektifliğine ters görünebilir. Oysa yangını çıkaran da bu kelimeyi ilk kullanan kişidir. Yani kanlı canlı bir tarihtir bu ele aldığımız. Birazdan rastgele atılan bir bombanın yakıcı etkisiyle yok olması da mümkün.

Sevgilimden bahsetmiş miydim?Bir de şu Afrikalı çocuktan?

-Gürkan Sadece
21.11.2018

1 Beğeni