Neden Shinsekai Yori İzlemelisiniz?
Sadece shounen anime izlemiyor, farklı şeyler de arıyorsanız ve insanlığınızı arada sırada sorgulayacak kadar kendinizi tanıyorsanız, değeri bilinmemiş bu animeye bir şans verin.
Öncelikle bu animenin Türk izleyicisi tarafından yanlış anlaşıldığını belirterek yazıya başlamak istiyorum; animeyi izleyenlerin bölümler altında yapmış oldukları yorumları baz alarak animeyi izlerseniz, sizin de yanlış yorumlamanız olası.
Bu anime; karakterler arasındaki aşk ilişkisini ön planda tutan romantizm ya da aksiyon animesi değil, insan olmanın doğasını kurcalayan ve toplumla insanın, insanla toplumun ilişkilerini irdeleyen, felsefi yönü ağır basan bir bilim-kurgu animesi. Animeyi izlemeye karar verirseniz, lütfen yapılan yorumlara kulak tıkayarak izleyin. Ayrıca anime değil de, Japon-Amerikan yapımı bir film (gerçi animenin doğasında bu hissi yakılıyorsunuz) gibi izlerseniz ve mental olarak da bu düşünceyi benimserseniz animeden daha çok keyif alacağınızdan eminim.
Shinsekai Yori, bilim-kurgu, gizem, korku, süper güçler ve dram animesi. Anime; aynı isimli 2008 yılında yayımlanan romandan uyarlanmış. Kishi Yuuseke’nin fantastik bilim-kurgu romanından adapte edilen 7 ciltlik, 27 bölümlük bir manga serisi de mevcut. Mangadaki çizimleri Tooru Oikawa üstlenmiş.
Animenin yönetmeni ise Boku dake ga Inai Machi (resimli taslak, bölümyönetmeni, key animasyon, arka plan tasarımı), FLCL (key animasyon, bölümyönetmeni) gibi animelerden hatırladığımız Masashi Ishihama.
Hazırsanız, Ishihama’nın Shinsekai Yori’sini mercek altına yatıralım.
1- Tasvir Edilen Gelecek
Shinsekai Yori, pek çok bilim-kurgu yapımı gibi gelecekte geçiyor ama bu gelecek; uçan arabaların ya da uzay gemilerinin, gökyüzünde süzülen binaların çağı değil. Miyazaki’nin“Modern hayatın çökmesini ve her yeri yabani otların kaplamasını sabırsızlıkla bekliyorum.” cümlesindeki gibi bir gelecekte geçen anime; bin yıl sonrasının dünyasını konu ediyor ve bu dünya, insanlığın başına gelen kötü olaylar zinciri sonucunda doğanın da galip gelmesi ile sıfırdan başlıyor.
Distopik dünyada geçen fantastik animede, insanların hem laneti hem kurtuluşu olan ‘psikokinezi’ ve ‘telekinezi’ güçleri, hikayeye öyle bir yerleştirilmiş ki; tasvir edilen gelecek birkaç yıl sonrası kadar yakın, bin yıl sonrası kadar uzak hissettiriyor. Ayrıca bu güçler üzerinden karakterlerin özellikleri de çok iyi aktarılmış. Senaryonun alamet-i farikası desek yanlış bir şey söylememiş oluruz. Özellikle okul sahneleri aklınıza Harry Potter evrenini de getirebilir.
Tasvir edilen gelecekte karşınıza çıkan Tokyo ile ilgili neler düşüneceğinizi şimdiden merak ediyorum.
2- Karakterlerin Kişilikleri ve İlişkileri
Türk anime izleyicisi tarafından en çok eleştirilen iki konu başlığı var; ana karakterin pasif bir kadın olması ve karakterler arasındaki homoseksüel ilişkinin animenin konusunu saptırması. Oysa ki, yurtdışındaki yorumları okuduğunuzda; ana karakter ve hikaye anlatıcısı olan Saki Watanabe’nin uzunca bir zaman sonra izledikleri en cesur kadın karakter oldukları yönünde fikir beyan ettiklerini görürsünüz, ki ben de bu fikre katılıyorum. Watanabe, Miyazaki’nin filmlerindeki kadın karakterler kadar güçlü ve erkek karakterler de onun en büyük destekçisi. Arkadaşlarını kaybetmiş olmanın şoku ile pısan ya da şimdiki pek çok animede gördüğümüz o aptal kız karakterlerden biri değil.
Başrolde olan beş karakter haricinde, yan karakterlerin de, sahip oldukları güç üzerinden tasvir edilmeleri beni tatmin eden detaylar arasındaydı. Hikaye geliştikçe ve hafızalarına müdahale edildikçe yeniden değişen karakterler ve geçmişteki benliklerin çarpışması damağımda leziz bir tat bıraktı. Biraz önce bahsettiğim ‘hafızaya müdahale’ olayından sonra, karakterler homoseksüel eğilim gösteriyorlar; bunu hemen yaoi’ye yormadan önce ‘evrim’ ve ‘toplum yönetimi’ konularında bilgi sahibi olmanızı öneririm. Yoksa o bölümlere geldiğinizde “ilk bölümler şahaneydi, bozdu yaaaeğ…” gibi şeyler söylemeniz olası. Önemli olan; neden o hale geldiklerini ve toplumun nasıl şekillendirildiğini anlayabilmek.
Karakterlerin tüm yaşamlarına tanıklık etmemiz de, kişiliklerinde yaşanan değişimleri daha kolay algılamamıza yardımcı oluyor. Büyüdükçe silikleşen arkadaşlık bağlarının, aile kavramının aslında hep orada durduğunu görmek iyi hissettiriyor. Animenin başında bu karakterde bir bit yeniği var dediğiniz ve anime ilerledikçe nefret ettiğiniz Squealer’in (resimde solda ve sonrasında kendisine Yakomaru diyecektir) son konuşması eminim ki, boğazınızı düğüm düğüm edecek. O son konuşmada Squealer’in gizli kalan karakteri ile tanışacaksınız. İnsandan başka, insanın düşmanı olmadığını hem o konuşmada, hem de Squealer’e verilen cezada göreceksiniz.
3- Klişelerin Dayanılmaz Gerçekliği
Felsefik açıdan da ele alırsak; klişeler sürekli tekrarlanan gerçekliğe dayandıkları için ‘klişe’ adını alırlar ve bu animede de, insanlığın en klişe davranışları ekrana geliyor. İnsanın güç kaybetmemek için yapmayacağı şeyin olmadığını izlerken tahmin edilebilir ipuçlarını arama refleksimiz devreye giriyor. Bu refleksin devreye girmesinin en büyük nedeni; yaratıcı ekibin, izleyenin hikayeyi sindirmesine ve gelecek bölümü tahmin etmesine olanak tanıması ama yine de belirtmemde fayda var; hemen her şey son bölüme kadar soru işareti.
4- Efsane Son
En son ne zaman bu kadar iyi bir son izledim anımsamıyorum. Daha ilk bölümden “Şahane bir sonla biteceğim” sinyalini vermişti aslında, ama pek çok yapım o anlamda üzdüğünden burada da benzer bir sonla karşılaşırız diye düşünmüştüm ama yanıldım!
5- Müzik
Herhangi bir açılış müziği olmadan hikayenin hemen başlaması bence güzel. Ta ki 16. bölüme geldiğinizde orada bir açılış müziğine daha doğrusu hikayeye denk geliyorsunuz. Zaten animenin tek açılış sahnesi de orası. Hikayenin başlarında pek çok kişinin yaptığı olumsuz yorumlar, biraz daha sabretselerdi bu açılış hikayesinde cevaplanmış olacaktı. Karakterler arasında düşündüğümüzden daha derin bir ilişki olduğunun ve tüm manipülasyonlara rağmen ‘gerçek’ olduklarının en büyük kanıtı gibi hazırlanmıştı. Onu da şuraya ekliyorum.
Filmin orijinal sound trackleri ise cidden bir Amerikan filmi kalitesinde. Atmosferin sahip olduğu duyguları çok iyi anlatan notaları işitiyorsunuz. Müzikleri besteleyen kompozitör Shigeo Komori’nun parmaklarına ve Kana Hanazawa’nın sesine sağlık.
Kısaca; sadece shounen anime izlemiyor, farklı şeyler de arıyorsanız ve insanlığınızı arada sırada sorgulayacak kadar kendinizi tanıyorsanız izlemenizi tavsiye ederim. Bence değeri bilinmemiş animeler listesindedir Shinsekai Yori.
Shinsekai Yori Konusu:
Dünya nüfusunun % 0.1’inde, psikokinezi güçleri ortaya çıktıktan sonra kaos dünyayı ele geçirdi. Baskıcı rejimlerin yükselişi ile çöküşe geçen dünya, maddeyi cisimleştiren ve uzaktan kontrol eden (Juryoku) bu insanların yeteneği sayesinde yok oldu. Çünkü bu insanların gücü Tanrı seviyesindeydi ve bu güç, dünyayı hızlı bir şekilde değiştirdi.
Bu kaotik çağdan sonra (1000 yıl sonra), psişik insanlar toplumdan daha izole ve küçük topluluklar halinde yaşamaya başladılar. Karmaşık kurallara bağlı yeni bir dünya barışı yaratılmıştı.
Kamisu 66 kasabasında, 12 yaşındaki Saki Watanabe’nin psişik güçleri uyandıktan sonra yeniden arkadaşlarının arasına katıldı. Bununla birlikte Saki, güçlerini uyandıramayanların akıbetini sorgulamaya başladığında; Kamisu 66’yı yöneten eğitim konseyi tarafından sıkı takip edilmeye başlandı. Kano gezisinde karşılaştıkları arşiv robotunun onlara anlattıklarını işiten 5 arkadaşı, sonu gelmez bir değişim bekliyordu. Çünkü o arşiv robotu onlara Juryoku’nun 21.yy’ da keşfedildiğini ve bu keşfin psişiklerle psişik olmayanlar arasında bir dünya savaşına neden olduğunu anlatmıştı. Bölgeyi yöneten kişiler, saklı olan bu bilginin öğrenildiğini anladıklarında Saki ve arkadaşlarını resmen bozguna uğratırlar. Sonunda canfarelerin de dahil olduğu büyük bir savaş başlar!
Anime Trailer
İyi seyirler.