Sic SiC

kolunu omzuna yerleştirmemin ardından son parçasını da tamamlamış oldum.

robotumsu, teneke bir şey uzanıyordu karşımda. kadın anatomisiyle dizayn edildiğini gözlemlemiştim.

aniden yükselerek iki ayağının üzerinde dikildi. ayak tabanları sütleğen eriyiği misali yere yapışmıştı. “sen mi sistemimi aktifleştirdin?” sesi, bir hayvanın eklemlerini büküp kırmaya benzer bir tınıya sahipti.

“evet…” diye mırıldandım. “sanırım.”

boynu kırılmışçasına kafasını yana yatırdı; bunu yaparken bir vızırtı çıktı. “hedeflediğin amaç için, araç olmam adına mı dirilttin beni peki?”

yana yatırdığı kafasını tekrardan dikleştirdi.

yine o vızırtı.

elimdeki anahtarı sıkı sıkıya kavradım.

“hayır.”

bir hedef için araç olarak kullanılabileceği manasında bulunmuştu.

“nesin sen?” diye sordu.

“insan.”

“kimsin sen?”

“bana hurdacı derler.”

“lakabını sormadım.”

“belki ben de kendimi böyle niteliyorumdur.”

“o halde sorumun cevabını vermiş bulunursun.”

devasa bir hurdalıktaydık. benim hurdalığım. yuvam.

bir robot.

şahsım.

geceliğini süslenmiş ayın sureti.

robot, kadınsı teneke göğüslerinin uçlarını koluyla kapattı.

“bunun için biraz geç kaldın,” dedim.

“bedenim tekrardan faaliyete geçince duygu işletimim yeniden aktifleştirildi.”

“merak etme, hiç de tahrik edici gözükmüyorsun.”

kafasını iki yana salladı. kaportayı tutup da sağa sola çevirmek gibi. sert. cansız.

“yaratılışım tahrik etmek için.”

kafamı usulca yukarı aşağı sallarken dudak büzdüm. “erkeklerle aynı fikirdesin,” dedim. “hemcinslerinle düşüncelerini paylaşma.”

“ne için vardır ki kadınlar?”

“feministlerle husumetin mi var?”

kollarını yukarı kaldırdı, ellerini yumruk yaptı, sertçe aşağı savurdu. sonra ayak tepti. kolunu kaldırıp göğüslerini perdeledi. “alaycı davranışlar saptandı.”

ingiliz anahtarıyla başımın arkasını kaşıdım.

etrafıma bakındım.

rüya değildi.

çünkü hiç de gerçekçi gözükmüyordu.

rüya olması için fazlasıyla uçuk bir durumun içindeydim.

“hiç tasvip etmem.”

garipsemiyorum. bu da beni garip hissettiriyor.

“sordum. kadınlar ne için vardır?”

biraz düşündüm.

hemen düşünmeyi bıraktım.

beliren her yeni düşünce, beni açıklamalar silsilesinde peşi sıra sürükleyecekti.

düşünmek… zahmetli. ehemmiyetli.

düşünmemek iyiydi. felsefecilerin aksine. ve kendine dert edinmek isteyen puştların.

“kadınlar, erkekleri tamamlamak için vardır.”

mavi-beyaz parlayan gözlerini kırpıştırdı. göz kapaklarından minik minik tınılar işittim. “nasıl yani?”

“bilmiyorum,” deyip omuz silktim. “kulağa mantıklı geldiği için söyledim.”

göğe baktı. ardından beni süzdü. basitçe değil. kesinlikle alelade değildi. baştan aşağı taradı beni. terazi misali tarttı. bakışlarıyla kıstırdı. içimi işledi.

kolunu göğsünden indirdi.

ah… şimdi göze hoş geliyor. iğrenç bir düşünce. ama hakikatten kaçınamam.

“ne olacak şimdi?” sesi daha nahif, daha meltemsi geliyordu.

gözlerimi kıstım. düşünüyormuş gibi davrandım.

işin aslı düşünüyordum.

“evime gidelim.” yanına gittim. teneke göğüsleri yakından daha da kabul edilebilir duruyor. “sana çok önemli bilgiler aktaracağım.”

“mesela?” cızırtılı sesine ezgisel, alımlı, işveli bir ahenk yerleştirdi.

“uygulamalı da gösterebilirim.”

usulca yürümeye koyuldum.

o da arkamdan kalas gibi adımlarla peşime takıldı. sonra daha yumuşak. zarif. azıcık da kırıtarak.

“yalnız mısın?” diye sordu.

aramızdaki soğukluk dağılmıştı. kış nihayetine ererken düşen ilk cemre gibi.

gülümsedim. “kendimi bildiğimden beri.”

1 Beğeni