Yüzü yaralı bir hayalet çıkıyor
En dibinden Marmara’nın
Ellerinde unutulan kanlı güneş
Geriye dönüyorsam sadece benim
Sadece benim akşam üzeri canlanan şu yalnızlıklar
Kalbimde tortulu bir çarpıntı
Ellerimde hâla bir elin sıcaklığı
Boydan boya yürümüş cehennemi
Bu cehennem kimin?
Sana eski bir rüzgarın getirdiği
Eski karanlık odaların içlerinde
Güzel bir anı bulmak arzusundaysan
Tenezzül dahi etme
Bulamayacaksın
Ama hatırla
Aşkın sönüşü gerçekleşirken
Ben çırpındığımda bir kaç çalı çırpı için
Dudaklarını aralamadığın hâlde
Yorgunum demiştin
Bulanık bir denizin en dibindе
Yüzü yaralı bir hayalet
Kıpkırmızı güneşlerlе
Rüzgarlar doğuruyordu
Hatırla
Kendimi bir gizlilik olarak yaşarım
Bu kalabalık
Bu topluluk dertse göğsüme
Ve sıradağlar…
Bakırdan ve günahtan damarlar eklenmiş yüzeylerine
Uzun saçları
Bembeyaz elbisesiyle
Kaybettiğim bir şeyi geziniyor gördüm oralarda
Düş müydü peki?
Adım attım
Ölmüş müydü?
Asla!
Sen miydin?
Hiç bir zaman bilmeyeceğim
Bana anlatılan
Ben yaklaştıkça
O kendi gözlerini keşfeden
Duru ve mavi bir yağmurdu
Ağırlığı ıslak bir toprak gibi doğurunca
Yüzümü sokakta gördüğüm herhangi bir yüz gibi algılıyorum ilk defa
Bütün köyü uyutan karanlık gökyüzü olarak
Yeniden var olup ağaç diplerine topluyorum yarını
Zaman, zamana veda ediyor
Her şey eskisi gibi olmayacağına dair yeminler ediyor!
Dualar kâr etmiyor!
Kapıyı çekip gitmek istiyor içimdeki sancı
Rüzgar buna izin vermiyor
Kendini ıslak bir toprak gibi doğuracaksın
Türküler söyleyip dans ettiğinde mahfil
Ve taylar uyurken nehir kenarlarında
Incecik bir çocuk gibi
Hüznü eski güz çiçeklerine fısıldamış ve unutmuş gibi
Ilk defa kendinden karşılık beklemeyerek
Beni suya benzet
Canım, içinde yıldızlar dokunacağın günü
Hıçkıra hıçkıra beklemektedir.
Yeniden sevmek mi?
Yeniden ölmek olur da,
Yeniden sevmek olmaz Nisa…
Kanım çekildi,
Bütün damarları kurudu yüreğimin,
Bırakıp gidişinden bu yana.
Buralara boşuna mı geldiğimi sanıyorsun.
Mademki sen yoksun:
O zaman sonsuza dek sensizlik bana.
Dediğim de oldu.
Senden sonra kimseyi sevemedim Nisa…
1
ölüm rengine bürünmüş
bir Ahmet Erhan portresi gibi
dolaştım kendi kıyılarımda
yalnızlığı çileden çıkaracak kadar yalnızdım
elimi düğmelediğim ayağımla
bir çağdaş ve müslim olarak
kendime sığındım
yenilgimde bu kadardı
boğulmalarım da…
6
aklımı bir toplasam
bitecek son isyan. ne?
yenilenler bilir: var mısın, yok musun
sorusu hep bellidir, yanıtı yoktur
ölümüne bağırıyorum:
-gelecek isyan! gelecek isyan!
7
yenilgime bir inansam
çağdaş ve devrimci olarak
gün ışığı görürdüm, sevgili dünya
her şey çünkü bir içim su
ve denizse bir cigara içimi uzaklığında
9
her ölüm kendini bekler
bir yarasanın ömrü kadar yaşadım
-sahi, bir yarasa ne kadar yaşar?
13
mesela alfabenin 14. harfinde ölmek
yarım kalmış bir ansiklopedinin sayfalarında kalmak…
adamım,
kendini kıran bir dal kadar yalnızım…
19
tanrım, çayı demledim…
daha önce hiç bu kadar ölmemiştim.
20
erhan gidiyor, haydi bakalım
iyi de yalnızlık yerinde duruyor, ölüm, acı…
bari ben yazdığımla kalayım
21
ey, yarasa
ölüm
yarasın sana!
Ahmet Erhan - “Yarasa’nın 21 Şiiri” şiirlerinden
Şiirin tamamını Eser Gökay’ın sesi ile dinlemek isterseniz şurada…
biriniz birkaç yıldız taksın gökyüzüne
biriniz çay hazırlasın
biriniz akşam olsun
içinde atların öldüğü müzik susunca
biriniz çocukluğuna sarılıp kuyuya insin
biriniz onun uzattığı şiiri okusun
ağlamak gerekiyorsa biriniz ağlasın
biriniz akşam olsun yeniden
biriniz yağmuru dansa kaldırsın.
İhtiyarlayıp saçın ağarınca, uykulu
Bir halde ocağın önünde otururken
Bu kitabı sessizce oku; ve hayalinden
Geçir bir zamanki o tatlı bakışlarını;
Ve hatırla o zamanlar, güzellik çağında
Nasıl gönül vermişti sana nice kişiler.
Hele biri vardı, vurgunda gezgin ruhuna,
Değiştikçe yüzünde hüzünlü ifadeler.
Sonra yaklaşarak alevlerine ocağın,
Biraz kederli bir sesle usulca mırıldan
Aşkın nasıl birdenbire senin yanından
Kaçıp kaybolduğunu ardında yıldızların.
İçimde dünyanın bütün akşamları.
Tuttum ağzının sabahına sözler söyledim.
Ey güzelliğin ölümden büyük yaşama gücü.
Yalnız ölenler unutur birbirini,
Seni sevmeye yeni başladım…
Vakit geldi kunâla
dünyayı göreli çok oldu
tam kırk yılda seni buldum kunâla
bu can tenden geçmeden
bu dünyadan göçmeden
bir kerecik sevmek çok değil
simsiyah saçların var kunâla
kemiklerine yapışık etlerin var
birgün dökülecek
kunâla kuşu gibi gözlerin var
birgün sönecek
kunâla
bu etlerin arkasında güzelliklerin var
benden başka kimse bilmeyecek
bu can içimde kuştur kunâla
seni görünce titrer
bu can gözümde mahabbettir kunâla
seni görünce yanar
bu can burnumda soluk olur kunâla
uçar gider
bu can benden geçmeden
bu dünyadan göçmeden
bir tek seni sevmek çok değil