Sinemaların Ölümü Üzerine

Sinema konu ve içerik olarak 2000 li yıllardan sonra zaten öldü. Avatar bir kalp masajı idi bir nevi. Biraz daha uzattı bunu. Pandemi şartları ise gömdü…
Güzel ülkemizdeki mevcut ekonomik sorunlarda cilası oldu bu gidişatın. İnsanların alımgücü ve refah seviyesi iyi olacak ki yaptığı şeylerden keyif alsın. İnsanın zaruri ihtiyaçlarının bile lükse girdiği şu zamanda sinema ölmüş yaşamış kimin umrunda…

1 Beğeni

Aslında belli başlı küçük salonlarda hala izlemesi keyifli bence. Ankara’da Büyülüfener var mesela. Orada güzel etkinlikler ve filmler oluyor. İzlemeye giden çoğu insan da genel olarak belirli kültür seviyesinin üzerinde bilinçli insanlar oluyor.

3 Beğeni

Sinemaların geldiği içler acısı durum üzerine yaşadığım şehirden örnek vermek istiyorum. Ben Adana’da yaşıyorum. Eskiden Adana, tabiri caizse sinemanın başkentiydi.

70’lerde şehirdeki sinema sayısı, yazlık sinemalarla birlikte çok yüksek sayıdaydı. Doğrulatamamakla birlikte bazı kişiler o yıllarda şehirdeki sayısının 200’e yakın olduğunu söylüyor. O yıllarda şehrin nüfusu ise günümüzdekinin yarısı kadar yoktu belki de.

Sadece sinema sayısı değil. Adana, sinemaya önemli katkılarda bulunan bir şehirdi. Türkiye’nin en eski sinema festivali olan Altın Koza Film Festivali, Adana’da düzenleniyor. (Festival şu an devam ediyor) Pek çok oyuncu, yönetmen, yapımcı, senarist buradan yetişti. Bu sanatçıların listesini ve yarattıkları eserlerin listesini oluşturmaya kalksak çoook uzun bir liste olur. Adana’ya yolunuz düşerse Adana Sinema Müzesi’ni ziyaret edin ve şehrin sinema sanatına olan devasa katkılarını görün mutlaka.

Peki şimdi durum nedir? 2019 nüfus sayımına göre şehir nüfusu 1.8 milyona yaklaştı. Son tahminlere göre 2 milyonu aştı. Peki şehirdeki sinema sayısı? Sadece 4. Şaka değil, yazıyla ifade edecek olursak dört. Ve bunlar da her zaman dolmuyor. Aslında 5 sinema vardı ama şehrin en köklü sinemalarından Ariplex yakın zamanda kapandı. Nedenini bilmiyorum ama pandemiden kaynaklı olabilir. Bu dört sinemadan üçü ise bu sene Altın Koza Film Festivali’ndeki gösterimlere ev sahipliği yapmıyor.

50 önce 1 milyon insana zor yeten çok sayıda sinema varken şimdi 2 milyon insana fazla gelen 4 tane sinema var. Bu durum sinemaya olan ilginin ne kadar düştüğünü gösteriyor.

Peki bu durumun nedeni nedir? Elbette hayat pahalılığı, pandemi, filmlerin kalitesinin düşmesi vb. bir sürü nedeni var ve onları bu başlık altında zaten konuştuk. Fakat bir de insanların sinemaya ve genel olarak kültüre, sanata olan ilgisinin azalması da var. Bunun da ekonomik ve toplumsal nedenleri var.

Yine Adana’dan örnek verecek olursam burası eskiden bir sanayi ve tarım şehriydi. 50 yıl önce İstanbul’dan sonra Türkiye’nin en hızlı sanayileşen şehriydi. İnsanlar, iş bulma umuduyla buraya geliyordu. Şehrin güçlü ekonomisi sanata yansıyordu. Büyük sinema sanatçıları, yazarlar, şarkıcılar ve diğer sanatçılar yetişiyordu. Sadece sanatta değil, sporda da benzer bir durum söz konusuydu. Sonra büyük fabrikalar birer birer kapandı. İşsizlik çığ gibi büyüdü. Şehrin yetiştirdiği sanatçıların sayısı azalmaya başladı. İnsanlar önce ekonomik nedenlerle kültüre ve dolayısıyla sinemaya ilgilerini kaybettiler. Ardından bir de dijital platformların yükselişi, hayat pahalılığın devasa bir boyuta ulaşması ve yukarıda saydığımız diğer nedenler sinemaya ilgiyi iyice öldürdü ve sinema sayısı dörde kadar düştü. Daha da düşerse hiç şaşırmam.

Burada sadece Adana’yı örnek gösterdim ama diğer şehirlerde de durumun çok farklı olmadığını düşünüyorum. Özetle, sinemaların sayısının azalması, sinemaya giden insan sayısının düşmesi yakın zamanla sınırlı bir şey değil. Çok daha uzun bir zaman dilimine yayılan bir şey.

5 Beğeni

Bu konuyu en son tartıştığımızdan beri çok zaman geçti ama durumda kayda değer bir ilerleme olmadı. Hatta bazı yönlerden daha kötüye gitti. Sinemaya giden seyirci sayısı azaldı, hatta sinemaların da sayısı çok azaldı. Daha önce bu başlıkta kendi şehrimdeki sinema sayısının 4’e düştüğünü söylemiştim. En son Metropol Sineması da kapanınca sayı 3’e düştü ve kalanların hepsi de AVM sineması. Hepsi hakkında benzer şikâyetler var. Muhtemelen diğer bütün şehirlerde de böyledir.

2024 verileri yakında açıklanacaktır ama 2023’te 31 milyon seyirci gitmiş. Bu bir önceki yıl 35,7 milyonmuş. 2020 ve 2021’i saymıyorum, çünkü o yıllarda pandemi nedeniyle keskin bir düşüş olmuştu. 2017’de bu sayı 60 milyonun üzerindeymiş.

Günümüzde sinemaların ölmesi üç nedene bağlanıyor: Yüksek fiyatlar ve geçim sıkıntısı, sinemaların pandemi etkisini hâlâ atlatamamış olması ve son olarak dijital platformların yükselişi.

Yüksek bilet fiyatları ve geçim sıkıntısını sinemaların ölmesine gerekçe olarak gösterenlere hak veriyorum. Ancak pandemi etkisi ve dijital platformların etkisinin olduğuna katılmıyorum.

Öncelikle pandemi konusunu söyleyeyim: İnsanların sinemaya gitmeyi bırakmasının nedeni Covid-19 pandemisi değil. Geçtiğimiz yılda tüm dünya pandemi artık yokmuş gibi davranmaya başladı. Pek çok insan Covid-19 virüsünün çoktan tarihe karıştığını düşünüyor ve en ufak bir tedbiri bile aklına getirmiyor. Dolayısıyla insanların sinemaya gitmeme nedeni hastalık kapma korkusu değil.

Dijital platformun etkisine gelince. Elbette sayısız dijital platform ortaya çıktı ve bu pazar genişledi. Sinema salonunda film izlemekten daha ucuz bir deneyim sunuyorlar. Ancak bu yeni bir şey değil. 30 yıl önce de “televizyon sinemaları öldürüyor” tartışmaları vardı. İnsanlar TV kanallarında bedava film izliyorlardı. Ya da önce video kaset, sonra da VCD, DVD gibi şeyler çıktığında bunları alıyorlardı. Hatta açıksa pek çok insan o kadar bile para vermiyor, korsan CD satın alıyor ya da internetten korsan olarak indiriyorlardı. Sinemalar bütün bunlara rağmen ölmemiş ve ayakta kalabilmişlerdi.

Elbette dijital platformların etkisinin hiç olmadığını söylemek mümkün değil. Hayat pahalılığı ve pandeminin de öyle. Ama bunlar tek başlarına sinemaları yok etmediler.

Dizginsiz kâr hırsı sinemaları mahvetti. Belki yaşça çok genç arkadaşlar hatırlamazlar ama bir zamanlar sinemaya gitmek olağanüstü bir etkinlikti. Elbette “evde TV yok mu, neden sinemaya para veriyorsunuz” diyen ihtiyarlar vardı ama insanlar sinemaya gidiyorlardı. Elbette o filmleri evde de izleyebilirdik ama sinema salonuna gitmenin büyüsünün farkındaydık. Evde TV yok mu diye soran olursa devasa ekran ve surround ses sisteminin evde deneyimlenemeyeceğini söyleyerek yanıt veriyorduk.

Hâlbuki asıl mesele sinemaya gitmenin bir kültür olmasıydı. Sinemanın kendine has bir ambiyansı vardı, uyulması gereken davranış kuralları vardı. Sinemanın bir kültürü vardı. Oraya gitmek sadece film izlemek ve patlamış mısır yemek değildi. İnsanlar orada sinema hakkında sohbet ediyorlardı, sinema kültürü ve tarihi hakkında çok bilgili olan insanları görebiliyordum. Sadece bu da değil, sinemada film izlemek, sadece film izlemek değildi. Bir arkadaş grubu veya aileyle yapılan sosyal bir etkinlikti.

Asıl sorun, bu kültürün ortadan kalkması. Artık çok az insan sinema kültürüne ve sinema sanatına ilgi duyuyor. Filmler sadece hoşça vakit geçirmek için izlenen şeyler oldular. Böyle olunca da sinemaya gitmeyi önemsiz görmeye, nerede olursa ve nerede ucuzsa orada izlemeye başladılar.

Sinema salonları da azalan seyirciyi çekecek hamleler yapacaklarına olanı da kaçırmak için ellerinden geleni yaptılar. Elbette kâr edeceklerdi ama bunu olabilecek en yanlış şekilde yaptılar.

Geçen hafta sinemaya gittim. Moana 2’yi izledim. Uzun zamandır sinemaya gitmiyordum. Halk günüymüş, kişi başı 190 TL’ydi. Halk günü olmasa bilet fiyatı 300 liraya yaklaşıyor. 200 kişi kapasiteli salonda sadece 15 kişi vardı. Yani o seanstan 2.850 TL kazanmıştır sinema. Masrafları vb. çıkınca ne kalır bilmem. Burada atıştırmalık ve içecek fiyatlarını konuya hiç dâhil etmiyorum.

Öte yandan bilet fiyatları ucuz olsa ve bu fiyatların ucuz olduğu halk tarafından biliniyor olsa çok daha fazla insan gelecek. Mesela 50 lira olsa o 200 kişilik salon tamamen dolsa o seanstan 10.000 lira kazanacaklar. Ayrıca patlamış mısır ve içecek satışları da daha yüksek olacak.

Ama bunu yapmıyorlar çünkü ne yaparlarsa yapsınlar aynı miktarda izleyici geleceği düşüncesine kendilerini inandırmışlar. Bu nedenle daha çok seyirci çekmektense az sayıdaki seyirciden daha çok kazanmaya çalışıyorlar. Bilet fiyatlarını yükselttiler, içecek ve patlamış mısır satmak için seyirciyi darladılar, projeksiyonun parlaklığını kıstılar.

Bu projeksiyon parlaklığı meselesi son zamanlarda gittikçe büyüdü. Aslında bunun denetlenmesi lazım. Eğer yanlış duymadıysam ABD’de projeksiyonun parlaklığını %80’nin altına düşürmeyi yasaklayan bir kanun varmış. Türkiye’de de bir sinema kanunu var. Hatta 2022’de bu kanun yenilenmiş ve bayağı tartışılmıştı. İçeriğini okumadım ama parlaklık seviyesi ile ilgili bir madde yok diye biliyorum. Varsa da buna uymayanları denetlemek ve cezai işlemi uygulamak gerekir. Peki var mı denetleyecek böyle bir kurum: Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Sinema Genel Müdürlüğü adında bir kurum var ama web sitesine baktığımda Türkiye’de film yapımını destekleyen ve filmleri sınıflandıran bir kurum olduğunu gördüm. Sinema salonlarını denetlemek bu kurumun yetkisinde mi bilmiyorum ama öyleyse bu kuruma şikâyet etmek gerekir.

Buraya kadar yazdıklarımdan da görüldüğü üzere “sinema salonlarına gerek yok, evde dijital platformlarda da film izleyebiliyoruz” kafasında biri değilim. Sinema kültürünün yok olmasından rahatsızlık duyuyorum. Ama bunu değiştirmek için de ses çıkarmak gerekir. Youtube’da Filmografi adında bir kanal var. Bu konuyu üç yıl önce kapsamlı bir şekilde işleyen ve gündeme girmesini sağlayan onun aşağıdaki videosu oldu:

Bu videodan sonra ilgili salonun yetkilileri onunla bağlantıya geçmiş ve sorunun çözülmesi için adım atmışlar. İşte bu da sonrasında ne olduğuyla ilgili video:

4 Beğeni

Eskiden büyük bir sinema tutkunu olarak artık sinema umrumda değil. Lisedeyken hergün kalkar Beyazperde gibi sitelerden sinema sektöründeki gelişmeleri takip ederdim. Hangi filmin çekimleri başlamış, hangi yeni filmler duyrulmuş bunlar hep merakla takip ederdim. Ancak sonra sinemada Avangers İnfinity Wars filmini izledikten sonra sinemanın benim için öldüğüne karar verdim. Ben sinemayı asıl olarak Marvel için takip ediyordum. İnfinity War bittikten sonra Marvel’ın bir daha asla eskisi gibi olmayacağını düşünüp, izlemeyi bıraktım. Üniversite hayatımda da oyun sektörü ile tanışınca artık sinema benim için tamamen öldü. Günümüz de sinema diyince aklıma sadece dandik Marvel ve SJW filmleri geliyor. Ama benim için tabuta çiviyi çakan asıl şey oyunlardı. Hatta oyunlar kitap okumama da engel oluyor. Bu sene sadece 5 kitap okumuşum 5! İlkokul 1’den beri en az kitap okuduğum sene olabilir.

2 Beğeni

Siz aslında bir sinema tutkunu değil de sadece belirli bir film türünün tutkunuymuşsunuz anladığım kadarıyla.

Ben Avengers ve Justice League gibi serilerin sinema sanatına katkısından çok zararı olduğuna inanıyorum. En sonunda kendilerini bitirmekle kalmadılar, sinema kültürüne de zarar verdiler bence. Açıklayayım:

Süper kahraman filmleri eskiden de vardı. Bu süper kahramanların her birinin kendine has bir hikâyesi vardı. Her birinin filmi ayrıydı, bağımsızdı. Ve her birinin filmi için ayrıca çok ciddi emek harcanmıştı

Sonra Marvel bunların hepsinin bağımsız filmlerini birbiriyle bağlantılı hâle getirmekle kalmadı, hepsini aynı filmin içinde de görebileceğimiz bir Avengers serisi yarattı. DC ise buna Justice League ile yanıt verdi.

Bu filmlerin aslında çok da sanatsal değeri yoktu. Bol derecede aksiyon, baş ağrıtacak derecede görsel ve işitsel efekt, zayıf konu, ortalama oyunculuklar vardı. Ki bu filmler efekt konusundaki üstünlüklerini de daha sonra kaybetmeye başladılar.

Süper kahraman filmleri bir dönem gerçekten de salonlara kitleleri çekmeyi başardılar ama sinema sanatı ve kültürü üstüne söyleyecek pek bir şeyleri yoktu. İzleyici kitlesinin çoğunluğu ise “film dediğin efekttir” modunda takılıyordu. Aynı serinin birbiriyle bağlantılı filmleri ardı adına vizyona giriyordu. Bu da hem takip etmeyi zorlaştırıyor hem de izleyiciyi yormaya başlıyordu. Yorulan sadece onlar değildi, bu filmlerin yapımında çalışan insanlar, özellikle de efektçiler yorulmaya ve uzaklaşmaya başlamışlardı. Yerlerine ise aynı derecede kalifiye insanlar koyamıyorlardı.

Bu arada bu seriler yayınlanırken sinema salonları da bu serilerin gişe getirisi yüksek diye bunlara daha çok salon tahsis ediyor, farklı türlerden ilgiyi hak eden bazı filmlerin de önü böylece kesilmiş oluyordu. Film yapan şirketleri de maddi getirisi yüksek diye nice güzel bilimkurgu filminin senaryosunu bir kenara atıp bu tür filmlere yöneliyor ve böylece pek çok iyi senaryonun da önünü kesmiş oluyordu.

Marvel ve DC filmleri işte böylece hem kendilerinin hem de sinema salonlarının tükenmesine katkıda bulunmakla kalmadılar, kendi izleyici kitlelerini tükettiler.

Ben 2018 ya da 2019’da sinema salonlarına gitmemeye başlamıştım. Sebebi de biraz bu tür filmlerdi. En yakın sinemanın o haftaki programına baktığımda gördüğüm şey çoğunlukla ya süper kahraman filmleri ya da uyduruk yerli komedi filmleriydi. Bunları çıkarınca da sinemada pek bir şey kalmıyordu.

4 Beğeni

2024’te sinemalardaki seyirci sayısı 32 milyon olmuş. Geçen yıla göre 1 milyonluk bir artış var. Ama seyirci sayısındaki küçük artışa rapmen sinemaların kazandığı para çarpıcı bir şekilde artmış. Ancak sektör hâlâ pandemi öncesindeki seyirci sayısına ulaşamamış. Detaylar için aşağıdaki bağlantıyı ziyaret edebilirsiniz.

Burada şunu sormak lazım: Bazı ülkelerde seyirci sayısı dijital platformların yükselişine rağmen pandemiden önceki seviyesine ulaşabilmişken bizde neden hâlâ pandemi öncesinin yarısı seviyede kalmaya devam ediyor?

Yazıyı yazan İlker Gezici, derinlerde yatan nedenlerin hiçbirinden bahsetmemeye çalışmış. Dijital platformların yükselişi demiş ama bu dijital platformlar bir tek Türkiye’de mi var? ABD, Avrupa’da, Çin’de nasıl oluyor da dijital platformlara rağmen sinemaların seyircisi sayısı eski seviyesine ulaşabiliyor? Bunlara bu yazının içinde bir yanıt göremedim.

Bilet fiyatlarının artmasını ana faktör olarak görmüyormuş. Bir kahve fiyatına film izlemek çok da lüks değil diyor. Bunu diyen insan Türkiye gerçeklerinden tamamen kopmuştur. Kafelere gidip kahve içmek de lüks oldu. O mekânların neden dolu göründüğü ise bu başlığın konusu değil. Ayrı bir başlıkta tartışırız. Sonuç olarak Türkiye’de sinemaya gitmek aşırı derecede lüks oldu artık.

Sinemaların kalitesinin düşmesi, filmlerin kalitesinin düşmesi, pahalılık, seyirci kalitesinin düşmesi, bu başlık altında konuştuğumuz şeylerden hiç bahsedilmemiş. Dijital platformların yükselişi dışında bahsedilen tek şey, filmlerin hepsinin aynı dönemde vizyona girmeye çalışmış olması. Hâlbuki bu bir sebep değil, sonuçtur. Yazıda neden asıl problemlerden bahsedilmediği konusunu ise size bırakıyorum. Bir açıklama bulmanız hiç de zor olmayacaktır.

Dikkatimi çeken bir başka şey de çocuk filmlerinin ağırlıklı olarak izlenmesi. Aileler çocuklarını bu filmlere getiriyor, hatta çocuklar okul grubuyla birlikte geliyorlar. Bu sayede bu filmler en çok izlenenler olmuşlar. Bunları çıkarsak, bunların dışındaki filmlere baksak ortaya içler acısı bir seyirci sayısı çıkacak.

5 Beğeni

Çok film izlemem, sinemaların ölmesi hakkında yorum yapamayacağım ama tiyatrolar desteklensin, her fırsatta tiyatroya giderim.

4 Beğeni

Neyse ki tiyatro tarafında işler bir nebze daha iyi. Sinemalar son birkaç yılda yarı yarıya izleyici kaybederken tiyatroların izleyicileri her sene artmaya devam ediyor. Bir sürü tiyatro var ve bir sürü de tiyatro topluluğu var, sürekli yenileri de kuruluyor. Bulunduğum yerde tiyatroların sayısı sinemaları geçti. En azından tiyatro tarafında işler sevindirici. Elbette onların da farklı sıkıntıları vardır. Onları da ayrıca konuşabiliriz.

Bu arada tiyatroların bilet fiyatına baktığımda devlet tiyatroları hariç çoğunun sinemalardan hiç de aşağı kalmadığını, hatta daha pahalı olduğunu görüyorum. Buna rağmen sinemalarda salonlarda büyük boşluklar görürken tiyatrolarda aynı durumu görmüyoruz.

Bu da sinemaların seyirci kaybetmesinin tek nedeninin fiyatlar olmadığını gösteriyor. Aynı parayı tiyatroya verebiliyoruz. Çünkü o paraya değdiğini düşünüyoruz. Aynı miktarda parayı sinemaya verdiğimizde ise dolandırıldığımızı düşünüyoruz, çünkü karşılığında çok kötü bir hizmet alıyoruz.

Tabii ki fiyatlar ve hizmet kalitesi dışında başka bir şeyler daha var. Bir filmi sinemada izlemek yerine evde izleme imkânımız var ama bir tiyatro oyunu için aynısı söz konusu değil. Çok az tiyatro oyununu TV’den veya internetten izleyebiliriz. Bu da önemli bir değişken bence.

Tiyatro iyidir.

Güzel anlatmışsınız. Biri ekran biri canlı performans sonuçta. Ve bence de canlı bir performans izlerken verdiğin paraya değiyor. :slightly_smiling_face:

Filme gelince zaten evde de izliyorsun, o parayı vermeye ne gerek vaar?

Tiyatro bilet fiyatları konusunda aynen katılıyorum. “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” geliyor önümüzde ay, fiyatlar Samsun için 1200 üstünde. O da balkon.

Devlet tiyatrosuna güzel bir şey gelir umarım.
Tiyatro iyidir.

1 Beğeni