Sisli bir gece

Sisli bir gece.

Ama doğal bir yolla oluşmamıştı bu sis.

Sigara dumanıydı her taraf.

Göz gözü görmüyordu.

Her taraf klas görünümlü hanımlar ve beyler ile çevriliydi.

Biz de öyle görünüyorduk, öyleydik.

Üst kattan arada bir çatal bıçak sesi geliyordu.

O da önemsizdi o an…

arka planda Elvis çalıyordu,

Almost in Love…

Aman tanrım!

Ne de güzel söylüyordu,

bu da yetmiyordu

Sağıma soluma bakıyordum

insanlar yavaş hareket ediyor gibiydi,

şaraptan bir kadeh daha alıyorum,

ağır çekimde film çekiyor gibi hissediyordum…

ve sahneye tren sesi çıkıyordu.

Muazzam.

Zirvedeydik.

Her şey yerine oturmuştu

güneş gibi ışıldıyordu sarışın

insanın içi ısınıyordu…

Kadehlerimiz tokuşturuyorduk.

Hafımıza kaydediyordum o anı

gelecek yıllarda, geçmiş yılları hatırlamak için…

İşte böyle bir anıydı o gece,

herkese nasip olmayan

hayatta bir kez yaşanabilecek bir şey.

Aslında düşününce her şey bir kez yaşanabilir,

Heraclitus yüzyıllar önce varmıştı bu doğru kanıya,

Ama o nehire ilk girişin diğerleri gibi olmuyordu.

Hepsinin verdiği haz hiçbir zaman aynı değildi,

bu yüzden unutulmazdı…

hatırlanmaya değerdi.