Roman olarak düşündüğüm seri. Forumda tamamlamayı düşünüyorum. Umarım başarırım. Yorumlarınızı, eleştirilerinizi esirgemezseniz sevinirim.
Gözlerini açtı.
Bulutsuz gökyüzü. Islak beden. Islak kıyafetler. Islak saçlar.
Belinin üstünde doğruldu.
Bir denizin kıyısındaydı. Denize baktı. Bir örtü misali uzanıyordu. Ufukta güneş. Suyun üstünde parlak yansıma. Kıyıya sürüklendiğinden şüphelenmesi için yeterli bir manzara. Niçin kıyıya vurduğunu düşünmek için çabaladı fakat zihni koca bir boşluktan ibaretti. Öncesini hatırlamıyordu. Neler olduğunu. Aslında, hiçbir şey hatırlamıyordu. Nereden geldiğini. Nerede doğduğunu. Kim olduğunu.
Suratındaki ağırlığa nihayetinde tepkisiz kalamadı. Elini yüzüne götürdü. Çehresini sarmış pirinçten bir maske. Başının ardından bağlıydı. Hafif bir zincirle bağlanmıştı. Maske ile zincirin bitişim kısmına dokundu. Ufak bir kilit.
Pirinçten yapılma bir maske için fazla iddialı, diye düşündü adam.
Ayağa kalktı. Saçındaki kum tanelerini temizlemek için ellerini suya sokup saçını yıkadı. O sıra kuma gömülü kılıç kabzasını fark etti. Belini yokladı. Kemer yoktu. Ardından elini sırtına götürdü. Kılıcı olmayan bir kın. Evet. Kılıcın kendisine ait olduğundan şüphelenmesi için yeterli bir bulgu.
Kılıcı kumdan çıkardı. Keskin ağzının iki kısmı da karaydı. Yalımı gümüşiydi. Büyük bir kabza. Lakin kılıç metalden yapılma değildi. Farklı bir alaşımı vardı. Adam elini yüzeyinde gezdirirken hissedebiliyordu. Kılıcı iki avcunun üstüne koyup tarttı. Görüntüsünün aksine ağır durmuyordu. Güçlü görünüyordu. Güçlü hissettiriyordu. Kaba değildi fakat zarif denilebilecek kadar da ince görünmüyordu.
Çözülmesi gereken bir gizem daha.
Adam ne hissedeceğini bilemedi. Ne düşünmesi gerektiğini de. Kuru bir ruh hali. Boş bir zihin.
Adam suya baktı. Hafifçe dalgalanan yansımasına dikkat kesildi. Beyaz maskesinin elmacık kemiklerinin bulunduğu kısımda kelebek kanatlarına benzer bir motif şakaklarına dek uzanıyordu. Maskenin göz çukurları siyahtı.
Adam kılıcını kaldırdı. Kabzayı alnına hizaladı. Tüm gücüyle vurdu. Adamın başı geriye doğru savruldu. Biraz da canını acıtmıştı. Tek parmağını maskesiyle alnının arasına sokmaya çabaladı. Ovalamak istiyordu ama parmağı sığmadı. Sonra alnını tutarak başını iki yana salladı. Ardından elini maskesine götürdü. Kabzasıyla vurduğu kısma. Parmaklarıyla yokladı.
Kırık. Çatlak. Pürüz. Herhangi bir şey bulmayı umdu. İşin aslı bulmayı bekliyordu. Öyle olmalıydı. Muhtemelen bir çizik bile yoktu.
Kırılmayan pirinçten bir maske? diye şaşkınlıkla düşündü adam.
Adam iç geçirdi. Kılıcını kınına soktu. Ardına baktı. Sık ağaçlarla bezeli orman.
Küfür etmesi gerektiğini düşündü. Öyle de yaptı. Peşpeşe küfürler sıralamamıştı. Lakin kuru bir küfür de değildi. Ufuk açıcı bir küfür. Ağzından çıkan ilk küfrün yaratıcı olmasını beklemiyordu. Planlamamıştı. Ağzını açtı, sözcükler döküldü.
Küfür süreklilik gerektiren bir sanattı. Küfrettikçe yaratıcı işler çıkarabilirdi. Tabii ruh halinin üretkenliğe katkısı yadırganamazdı. İyi bir sanat genellikle coşkunun dizginlendiği dinginlik gerektirirken, bu sanat dalı ise öfke gerektiriyordu. Kuduz köpek misali saldırganlık, gırtlak dolusu öfke.
Adam bunu sakin bir ruh haliyle başarmıştı. Bu sebeple kendisiyle gurur duydu. Ormana doğru yürümeye koyuldu.