Star Trek: Picard

Star Trek. Bizdeki adıyla Uzay Yolu. Yaratıcısı Gene Roddenberry’nin, insanlığın hatalarından ders aldıkça daha iyi bir geleceğe kavuşacağı inancının eseri. Bin bir türlü mucize ve tehdidin kol gezdiği uzay boşluğunda, bilinmeze doğru korkusuzca yol alan, iyimserliğini ve prensiplerini kaybetmemeye çalışırken insanlığını tekrar ve tekrar keşfeden kâşiflerin yolculuğu. Hikâyeleri ve mesajlarıyla çerezlik bir bilimkurgu maceralarının ötesindeydi. Popüler kültüre Mr. Spock karakterini ve ünlü Vulcan selamını kazandırmaktan daha fazlasıydı. Bu yüzden sadık hayranlar edindi. Ve o sadık hayranlar Star Trek evreninin yıllara meydan okuyabilmesine ve seri adına her şey bitmiş gibiyken sahalara geri dönebilmesine olanak tanıdı. Televizyon dünyasının zorlu üretim süreçlerine, düşük reytinglerin tehdidine, iptallere, vs. karşın, Star Trek evreni 54 yıldır varlığını sürdürdü.

Şimdiye kadar altı televizyon serisi, bir animasyon serisi, on üç sinema filmi ve kitaplar, çizgi romanlar, oyuncak serileri sığdıran Star Trek evreni genişlemeyi sürdürüyor. 2020’yse Star Trek için çok özel bir yıl olacağa benziyor. Star Trek Discovery 3. Sezonuyla geri dönecek. Düşük rütbeli mürettebatın maceralarını konu edinen komedi animasyon serisi Star Trek: Lower Decks yayınlanacak. Fanları en çok heyecanlandıransa, Star Trek: Picard. Efsanevi kaptanın geri dönüşünü müjdelenir müjdelenmez diğer projeler gölgede kaldı.

Picard’ın gözüktüğü son çalışma Star Trek: Nemesis’di. Efsanevi kaptanın serinin en kötü sayılan işlerinden biriyle veda etmesi hayranları üzmüştü. Amazon Prime Video’da yayınlanacak 10 bölüm dizi, kaptanı yepyeni bir maceraya atarak Star Trek dünyasına geri döndürüyor.

Patrick Stewart Jean-Luc Picard rolüyle geri dönerken, eski serilerden tanınan karakterler de gözükecek. Star Trek: The Next Generation’dan Data (Brent Spiner), William Riker (Jonathan Frakes), Deanna Troi (Marina Sirtis), Borg Third of Five ya da nam-ı diyar Hugh (Jonathan Del Arco) ve Star Trek: Voyager’dan Seven of Nine (Jeri Ryan) da dizide yer alacak. IMDB’ye göre eski dostlar en fazla bir iki bölüm gözükecek gibi. Tabii dizi çıkınca rollerinin büyüklüğü o zaman anlaşılacak.

Dizi zaten emekli kaptanımızın yepyeni bir ekiple maceraya atılmasını konu ediniyor. Stewart’a eşlik edecek yeni ekipte Santiago Cabrera, Michelle Hurd, Alison Pill, Evan Evagora, Harry Treadaway gibi isimler yer alıyor.

Dizinin Konusu: Oldukça klasik. Yıldız filosundan ayrılan Jean-Luc Picard, evine dönüp aileden kalma üzüm bağı ve şarap üretimiyle uğraşmaktadır. Bir gün tanımadığı genç bir kadın (Isa Briones) kendisinden yardım ister. Genç kadının gizemli yabancılar tarafından saldırıya uğramasına şahitlik eden Picard, soluğu doğruca Yıldız Federasyonu’nda alır. Ancak ihtiyaç duyduğu desteği alamaz. Meseleyi kendi çabasıyla halletmekten başka çaresi kalmaz. Eski tanıdıklarına danışarak kendi çabalarıyla bir ekip toplamaya çalışır. Picard kendini adadığı yeni görevi esnasında eski düşmanları Borg ve Romulanlar’la karşılaşacaktır.

Dizinin Yayın Tarihi: 23 Ocak 2020

3 Beğeni

Geçtiğimiz gün dizinin Hollywood galası yapıldı.

Dizinin Avrupa galası Londra’da yapıldı. Ian McKellen (Gandalf, Magneto) Patrick Stewart’ı (Picard, Charles Xavier) yalnız bırakmamış.

Metrolar bile afişlerle süslenmiş. CBS ve Star Trek yapımcıları Picard dizi konusunda bayağı umutlu olsa gerek. Picard’ın namı Star Trek Discovery’yi gölgede bıraktı.

Dizinin ilk üç bölümü Londra galasında gösterilmişti. Gelen tepkiler bir hayli olumlu. En azından dizinin ilerideki bölümlerinde ne olacağını merak ettirecek kadar iyi olduğu yönünde. Genellikle serinin diğer pilot bölümleriyle karşılaştırılmalar yapılmış. Genel olarak da Picard’ın pilot bölümü kişisel listelerde hemen üst sıraya çıkmış.

Pilot bölümün yarattığı etki, oldukça sinematik olduğu, Picard’ın geçmişini bilmenin avantajı vesilesiyle kendini çabucak ısındırdığı ve yeni karakterlere ve hikâyelerine karşı hemen ilgi uyandırdığı yönünde. Elbette iyi bir başlangıç yapması dizi için yeterli değil. Aynı çizgiyi sürdürüp sürdürmeyeceği de mühim. Bunu öğrenmek için 24 Ocak’tan itibaren diziyi hafta hafta takip etmemiz gerekecek. Umarım pilot bölümün yarattığı etki, dizinin tamamına yayılarak iyi bir ilk sezon izleriz.

Eğitim hayatım bile Star Trek: Next Generation ile şekillendi bu dizi için oldukça heyecanlıyım. Kaptan Picard benim idolümdür.

Edit: Tüm Star Trek dizilerini ve filmleri tekrar tekrar izledim lakin Discovery dizisini hiç sevmedim… Makine mühendisliği okuyorum Pek sevgili kaptan Picard ve usta La Forge a saygılar.

1 Beğeni

Discovery, Star Trek bilmeyenlere evreni tanıtmak gibi. Federasyon prensiplerinden neden ayrılmamalı, sorusunu sezon sezon işliyorlarmış gibi bir havası var. Dizinin en büyük kusuru, havalı ama hem kendi hikâyesi hem de Star Trek usulü açısından tutarlılıkta sorunlu tercihleri.

Ne yalan söyleyeyim, Discovery’yi yapmaya çalıştığı şeyler sebebiyle takdir ediyorum. Star Trek dünyasında olup da nefret ettiğim iki öğeyi, Ayna Evren ve Section 31’i o evren içerisinde anlamlı bir yere oturtturmuşlardı. “Yıldız Federasyonu neden olabildiğince barışçıl prensipte hareket etmeli?” ya da “Korkuya kapılaral acı tecrübelere dayanan prensiplerimizden ödün vermek bizi neye dönüştürür?” gibi ufak ama mühim soruları, nefret ettiğim o öğeleri kullanarak işleyebilmeleri hoşuma gitmişti.

Sanırım bu yüzden Discovery’nin Picard dizisinin gölgesinde kalmasına biraz üzüldüm. Discovery yer yer tökezlese de yeni bir şeyler sunmaya çalışıyor. Picard ilk duyurulduğunda fanlara özel bir çalışma olmasından, geçmişe bol bol gönderme yaparak fanların kalbini geri kazanmaya çalışan bir iş olmasından endişe diyordum. Söz konusu Star Trek olunca, fanservisliğe kayan tercihler bana geri adımmış gibi geliyor.

Elbette Picard cephesinden gelen haberler onun da alışılmışın dışına çıkacağı yönünde. Federasyon’a ve değerlerine ufaktan ufaktan şüpheyle yaklaşan bir Picard’la karşılaşmamız olası. Dizinin Brexit İngiltere’si ve Trump Amerika’sı üzerinden günümüz dünyasını yorumlaması Star Trekçe. Ancak işin içine “inandığımız, bizi biz yapan değerler çözümün değil sorunun parçasına dönüşüyorsa?” sorunsalı eklenince, fanları Discovery’den bile daha fazla kızdıracak bir değişikliğe gidilip gidilmeyeceği kuşkusu içerisindeyim. Dizide, Federasyon idealleri adına Federasyon’a karşı gelen bir Picard olursa içime su serpilir.

Neyse, endişelerimin sınanmasına çok az bir zaman kaldı.

Sir Patrick Stewart Canlı Yayında Şaşırttı!

Sonunda click-bait başlık atmaya layık haberimi buldum :sweat_smile:

Efendim, Sir Patrick Stewart, Picard dizisinin de yarattığı heyecan dalgasıyla dur durak bilmeden gala, tv programı gezip duruyor. En son, ABC’nin The View programına konuk olan usta aktör, ikinci sezonla ilgili sürpriz bir ismi açıkladı. Kim mi? Whoopi Goldberg. Yırtık rahibemiz Deloris, Ghost’un üçkağıtçısı Oda Mae Brown’ı, Mor Yıllar’ın çilekeş Celie Johnson’ı oyuncu, Star Trek The Next Generation’ın yan karakterlerinden Guinan’a hayat vermişti.

Stewart’ın açıklamasını harikulade kılansa Goldberg’in programın sunucularından biri olarak teklifi ilk defa o anda öğrenmesi ve dikkatlerden kaçamayan mutluluğu.

Stewart “…önemli bir şey duyuracağım, izniniz olursa, aa, burada resmi bir teklif için bulunuyorum, ve seninle ilgili Whoopi.” diyerek konuya giriyor ve Goldberg’e ikinci sezonda oynaması için teklifte bulunuyor.

O andan sonra Goldberg yüzündeki gülümseme kaybolmuyor.

Bu çok özel bir an. Özellikle Whoopi Goldberg için. Çünkü Star Trek’le ki bağı hayat verdiği Guinan karakterinden daha öncesine dayanıyor. Goldberg çocukken Star Trek The Original Series’i izleyerek büyümüş kuşaktan. Nichelle Nichols ve hayat verdiği Uhura karakteri Goldberg’e oyunculuk fikrini aşılan iki figür.

1 Beğeni

Star Trek: Picard, Sezon 1, Bölüm 1:

İlk bölüm yayınlandı. Gizemini fazla açık etmeyen, ama gizem yaratacağım diye çok da kasmayan bir ilk bölümdü. Sezonun ana hikâyesi ikinci ve üçüncü bölümlerde oturacakmış gibi.

Romulan mülteci sorunuyla değişen Federasyon… Beklenmeyen saldırı sonucu sibernetik yaşam formlarına duyulan korku… Federasyon’a küskün Picard… PKD hikâyelerinden alışıla gelen “Aslında neyim, kimim?” sorunsalıyla maceranın merkezinde yer alan karakter… vs…

Bu zamanda yepyeni, kimsenin aklına gelmemiş fikirlerle çıkmak zor mu zor. Dizide artık alışılagelmiş temaların tadında bir bileşimi. Bu yerinde bir karar. Bunları, “hiç yapılmamış” mantığında işlemeye kalksalardı, çok sırıtırdı. Bu haliyle keyifli bir seyirlik.

Neyse, bakalım sonraki bölümler neler getirecek.

Bölüme Özel Ek Bilgi: Adı geçen sibernetik uzmanı Bruce Maddox, The Next Generation’ın The Measure Of A Man bölümünde Data’yı incelemek isteyen uzmanın ta kendisi.

Spoiler alert________

İlk bölüm hoşuma gitti ama romulus a saldıran o kadar sentetik ne zaman üretildi star trek evreninde hatirlamiyorum birde 10 bin kurtarma feribotu gitti deniliyor saldırı olunca vazmi gectiler boyle dümdüz karsilik vermedimi federasyon bu adamların gorevi hic kimsenin gitmedigi yerlere cesurca gitmek değilmi :grinning:

Olay şöyle:

Romulan sistemindeki güneş süpernovaya dönüşecek. Bu geniş çaplı bir alanı etkieyecek bir olay. Pek çok gezegen ve üzerindeki yaşamı etkileyecek. Romulan’lar da çareyi Federasyon’dan yardım etmede arıyorlar. Amiral Picard da, her yaşam değerlidir, düsturuyla yardım hareketinde öncülük ediyor. Federasyonun vazifeleri arasında kaşifliğin yanı sıra diğer kültürlerle ilişkiler kurmak da var. Buna yeri geldi mi kanlı bıçaklı olunan düşmanlar da dahil. Federasyon geçmişte pek çok defa kanlı çatışmalara girişmiş olsalar da Klingon’lar ve Romulan’larla barışçıl işbirliklerine gidebilmiştir. Örneğin, Dominion Savaşı. Eski düşmanlar olan Romulan’la yardım etme hususunda bazı çekinceler olsa da Amiral Picard onları ikna etmeyi başarıyor.

10.000 salvo kabiliyetli gemiyi toparlayıp 900 milyon Romula vatandaşının tahliyesine seferber ediliyor. O tahliye ve yarattığı karmaşa esnasında, bilinmeyen bir sebeple kendi başına hareket eden bir avuç sentetik Mars savunma sistemlerini etkisizleştirip, oradaki tersaneye ve armadaya saldırıyor. Dost zannedilen bir avuç geminin ani saldırısına karşılık o an için pek bir şey yapılamıyor. Bir tür Pearl Harbor Baskını durumu.

Star Trek: Picard, Sezon 1, Bölüm 2

Dizi ilk üç dört bölüm boyunca dünyasını, karakterlerini ve ana gizemin köklerini tanıtmaya odaklamış, bu açık. Hala ana hikâyeye giriş aşamasında.

Klasik Star Trek yapısında ilerlememesini sorun etmedim. Ancak bazı izleyiciler, Discovery’le başlayan klasik yapıdan uzaklaşma eğiliminin Picard’ı da verdiği hissiyat açısından farklılaştırdığını düşünüyor. Dizideki Fedarasyon’un, serinin yaratıcısı Gene Roddenberry’nin yardımsever ve umudunu asla yitirmeyen Federasyon’undan uzaklaşması da bazı fanları rahatsız etmiş. Seride, üst mercilerin kötü kararları karşısında, Federasyon ilkeleriyle hareket eden kaptanlar olmuştur. O yüzden hikâyenin o kısmı şu an için çok rahatsız etmedi.

Yeni dönem Star Trek dizileri, sezona yayılan ana gizem ve bölüm bölüm onu destekleyen yan öyküler biçiminde. Discovery, görece klasik Star Trek yapısına daha yakındı. Picard, odağı gereği tek karaktere odaklı. Bu yüzden tüm sezon tek gizeme bağlı. Bunu tüm sezona yayarken ilgi çekiciliğini kaybettirmemek gerek. Bunu yapmanın pratik ve zor yolları var. Picard dizisi pratik yoldan gidiyor. O ana kadar varlığından bi’ haber olunan mevzular veya kişi/kurumlar, bu pratik yolun ürünü. Bu konuda hoşuma gitmeyen şey, “aslında onun da arkasında başka şeyler var” anlayışında sürprizler çıkartılması. Geçmiş hikâyelerden, adı geçen eski karakterlerden yeni şeyler türetilmesine itirazım yok. Ama yeni bir şey yapayım derken tutarlılığını/mantığını bozunmaya uğratılması, ufak da olsa “olmamışlık” hissi yaratıyor.

Romulanların Tal Shiar adlı derin devletinin Romulanların asıl gizli örgütünü gizlemek için kurulmuş bir paravan olması… İlk salise “Vouv!” dedirtse de salise saniye olmadan çok önce “Hadi be!” dedirtti. Çok ama çok özel bir düşmana karşı gizli örgüt kurup, bunu da gizlemek için Romulan İmparatorluğu’nun gizli kapaklı işlerini çeviren bir başka gizli örgüt kurulması pek mantıklı gelmedi. Hani, Tal Shiar’ın yapay zekâ ve sentetikler konusuna eğilen özel biri vardı, denilse sorun etmezdim. Ama Romulanların Dunevari “oyunun içindeki oyunun içindeki oyun” kurnazlığına gidilecek kadar korku duymalarına ikna olamadım. İmparatorluklarını genişletmek ve korumak için her şeyi yapmış Romulanlar aslında sentetik yaşamlardan korktukları için o kadar gizli kapaklı işler yapmışlara getirilmiş gibi.

Neyse, bakalım üçüncü bölüm ve sonrası ne olacak.

Discovery bence başarısız bir yapım… Star Trek: Enterprise sevdiğim bir seridir. Discovery ilk duyulduğunda o şekilde olacak diye ümit edip belki fazla beklentiye girdim. Zamanın uzay yolculuğunu kirkten bile öncesini göreceğiz diye. Açıkcası kusurlu bir dizi. Cw de yayınlanan arrow aşk hikayesi akışı var dizide resmen. Hiç bir tutarlılığı yok. Star Trek değilde Star Wars izliyormuş gibiydim genelde. Daha çok fantastik bir yapım. Önümüzdeki iki yüzyıl boyunca dizilerde kullanılmayan aletleri Kirkten bile önce kullanan bir dizi :smiley: Özellikle klingon gemileri beni şok etmişti. Gothic armada oynuyor gibi hissettim ilk bölümü görünce. Klingon tiplemeside korkunçtu :smiley: Next Generationda bir açıklık getirilmiş sonrasında da Enterprise serisinde neden iki farklı klingon olduğuna dair son noktayı koymuşlardı ne güzel.

Picard güzel bir yapım olmuş. Federasyonun yetiştirdiği en iyi Starfleet subayı federasyona karşı :smiley: Bence güzel konu. Romulan kültürünüde her zaman çekici bulmuşumdur dizi güzel gidiyor. Umarım ikinci sezonda yeni enterprise’ı görürüz. Diziyle ilgili tek sıkıntım Bir kaç yerde sanki Discoveryde kullanılan tüfekleri görmüş gibi oldum.

Discovery’nin durumu, tam bir uyum sorunu. Game of Thrones’la ayyuka çıkan, gri karakter ve karanlık dünya tasvirleri revaçtayken, 50 yılı aşkın süredir ne olursa olsun iyimserliği ve erdemleri öven serinin kendi çağına ayak uydurması kolay olmuyor. The Orginal Series ile Enterprise arası bir dönemi ele alırken, Klingon tasvirleri, teknoloji, gemi tasarımı, hikâye kolaycılığı vs. tutarsızlığı veya abartısı bir yana, karanlık anlayışını serinin özündeki iyimserlikle buluşturmada zorlanıyordu. Özellikle ilk sezon. İkincide bu birazcık azaldı. Yine de kendilerinin tasarladığı atsan atılmaz satsan satılmaz bazı temelleri bırakamadılar. Ancak bir kısmında ufak tefek görsel düzeltmelereya da yeni karakterler bağlamında hikâye değişikliklerine gidebildiler. :man_shrugging: Sonuç itibariyle Discovery sezon sezon kendine gelebiliyor. Star Trek’in parçası olmasaydı, kendini toparlaması için bu kadar şansı olmazdı. İlk sezon sonlarına doğru, ikinci sezonsa ufak tefek handikaplarına rağmen korumaya çalıştığı iyimserliğiyle diziye şans vermemi sağladı. Söz konusu Star Trek olunca fazladan kredi veriyorum. :man_shrugging:

Enterprise’a gelirsem, evet ben de beğenmiştim. Lanetler okunan “A Night in Sickbay” bölümünü bile T’Pol ile Archer arasındaki ilişkiye zorla sokulan sözde cinsel gerilim haricinde beğenmiştim; bence bölümün potansiyeliden birkaç değişiklikle daha iyi yararlanılabilirdi. Yayınlandığı dönem o da Dicsovery’e getirilen zaman çizgisine uymama, fazla Star Trek dışı gelme eleştirileri almış. O zaman Enterprise aynı gerekçeyle eleştirenler Dicsovery’i nasıl yorumluyorlardır acaba. :thinking:

Picard, bazı eleştirmenlere göre Discovery’den alınan dersleri iyi tatbik ediyormuş. Onun da payı vardır. Ama Picard’ın Discovery’ye kıyasla hikâye ve konu bağlamında birikimsel ve konusal avantajları var. Discovery, zaman çizgisinden dolayı yeni bir şey denemenin handikabını yaşadı. Picard, önceki dizilerden miras alınan mevzuların ilerisini konu edinerek zaman çizgisine riayet ederek yeni bir şey sunmakta.

Üff, neyse… İki dizide de yıllar sonra güzel hatırlansın. Temennim bu. Çünkü… Star Trek bu. Kıyamam. :blush:

Aynen öyle bende :slight_smile: Voyagerde benim için çok güzel dizidir ve bence teknolojik olarak farklı olan herşey farklı bir çeyrekte olmalarından mantıklı geliyor. Discoveryde aynı Voyager gibi bam başka bir diyara yolculuk etti kendini gösterebilir ama bir star trek dizisi olması lazım. Voyager, deep space-nine falan hep bir birinden farklı konular ve resmen farklı diziler ama ikisi de star trek dizisi. Demek istediğim Discoveryde bam başka farklı bir dizi olabilir ama star trek dizisi olması lazım. Kaptan lorca dönemleri çok güzeldi bu arada bence

Discovery kedini bulursa üçüncü sezonda bulur. Bulamazsa, daha adı bile açıklanmayan Star Trek projeleri için fişi çekilebilir. Eh, potansiyelini tüm gücüyle açığa çıkarmak kilit sezon üçüncü sezon.

En iyisi o olur. Discoveryinin ilk iki sezonu gibi star trek dizisi çekeceklerse hiç çekmesinler

Portal için incelemeye kalkışmıştım, ama yazının sonu "izlemeseniz de olur"a geleceği ve bunu anlatmak için Star Trek dünyasını özetlemek gerektiği için vazgeçtim. Dizi hakkındaki görüşümü “…kötü haber, iyi haber…” döngüsüne başvurarak -yine uzun uzun- özetlersem:

Kötü haber; her şey izleyicinin Star Trek evrenine aşina olduğu varsayılarak anlatılıyor. 1960’lardan beridir farklı seri ve hikâyeyle beslenmiş bir altyapı var. Dizi de o altyapıdaki belli başlı hikâyelerin devamı ve karakterlerin akıbeti üzerinden ilerliyor. Bu yüzden, Romulanlar’a duyulan güvensizlik, Borg’a karşı duyulan korku, Picard’ın yaşayan efsane olması, vs. soruların bu dizide cevabı yok. Bunları bilmek için eski serileri izlemiş olmak gerek.

İyi haber; dizinin odağı, evreni tanıtmaktan ziyade, Star Trek evreninde, Star Trek usulünden, kıssadan hisse dersler barındıran gizemli bir serüven sunmak. Evrene ve devam ettirilen hikâyelere aşina olmamanın birazcık yoksunluğu çekilse de dizinin Star Trek’çi hikâye anlayışı o açığı bir şekilde kapatıyor. Bazı karakter, ırk ve olayların evrende uzun bir mazisi olduğunu hissetmek, Star Trek’e yabancı izleyicileri “Uzun soluklu ve kapsamlı bir evrende küçük bir parçaya şaitlik ediyorum.” hissi uyandırabilir.

Kötü haber; Star Trek’çi hikâye şablonu 45’er dakikalık bölümlere ya da bir film süresine daha uygunken bu şablonu “tek sezonda tek ana hikâye” dönüştürmek sorunlar yaratmış. İlgili şablonda her şey tadındadır. Hikâye, kapsamı, odağı ve uzunluğu gereği küçük ölçeklidir. Örneğin, ana plot Dünya’nın kaderiyse hikâyenin odağı da ahlaki, felsefi, etik ve insani meselelerdir. Gerilim ve gizem de gücünü o odaktan alır. Örneğin, Dünya’yı kurtarmak için yapılan fedakârlığın ne olacağı, gerekliliği ve alternatifleri hikâyedeki tansiyona ve çatışmaya yön verir. Kahramanların bir şekilde sorunun üstesinden geleceklerinin güvencesiyle, ne olacağından ziyade neyin nasıl bağlanacağı mühimdir; bu yüzden bazı şeylerin ağır bazı şeylerin hızlıca anlatılması sorun yaratmaz. Örneğin, son anda gelen yardım, tarafların beklenmedik biçimde sağduyulu davranması, can havliyle verilen kararın günü kurtarması, vs. gelişme “Olay örgüsü bir yerde bağlanacaktı. Karakterler de hikâye de vazifelerini yerine getirdi zaten.” önkabulüyle senaryo kolaycılıkları hemen sineye çekilebilir. Bazen ana takım küçük ekiplere ayrılarak ortak sorunlarla farklı metodlarla mücadele eder. Örneğin, bir ekip gezegen yüzeyindeki sorunu çözerken gemideki ekip diplomasi veya sıcak çatışma yürüterek yüzey ekibine koruma veya zaman kazandırma derdindedir.

Bu şablona göre değerlendirince Star Trek: Picard ana hikâyesini ayrıntılandırıp derimleştireyim derken hikâyeyi ve anlatımı ya sürüncemede bırakıyor ya da tutarlılık/devamlılık hatalarına sebep olan oldu bittiler yaratıyor. Gizem yapacağım, seyircinin merakını hep üstte tutacağım, karamsar zamanlarda kaybettikleri umudu geri kazanan karakterler anlatacağım, tüm bunları akla hayale sığmayan büyük bir tehdide bağlayarak anlatayım, Star Trek iyimserliğinin gücünü göstereceğim vs. vs. çok fazla niyet ve kalıbı içermenin peşine düşülürken muhakkak bir yerden fire veriliyor ya da yarım yamalak tamamlanmış hissi uyandırıyor.

İyi haber; tüm o yarım yamalaklığa, firelere rağmen dizi kendini izlettiriyor. Bunun iki sebebi var. İlki, ana gizemle ilişkilendirilen minik gizemcikler ve kişisel dramalar. Ana gizem yavaş yavaş çözülürken fazla uzatmadan çözüme kavuşan ya da cevap bulan şeylerin ardı arkası hiç kesilmiyor. Bu soru/sorun yarat ve cevapla/çöz sirkülasyonu olay örgüsüne duyulan ilgiyi canlı tutuyor. İkinci olarak, dizinin ait olduğu evrenin geniş ve köklü geçmişine yapılan her atıf “Büyük bir hikâyenin küçük bir parçasına şahitlik ediliyor.” hissi uyandırıyor. Bu his de hikâye bağlamında evreni tanıma arzusunu kampçılıyor. Her bölüm bir yandan bu arzuyu tatmin ederken öte yandan bir sonraki bölüm için iştahı kabartan ayrıntılarla bezeli. Minik gizem döngüsünden farklı olarak bir tür “besledikçe daha da artan merak” çizgisi var.

Kötü haber; gizemin tasarımı, sunumu ve çözümü üstüne biraz düşününce keyif kaçırabilecek kadar sorunlu. Örneğin, ana gizemin üstündeki sis perdesi aralandıkça tehdidin boyutu artıyor. Tehdidin korkunçluğunu ölçeklendirmek için de Romulanlar ve Borg kullanılıyor. Dizideki ana gizemin merkezinde yer alan tehdidin büyüklüğü, Star Trek evreninin en tehlikeli iki kesimini bile dehşete düşürerek betimleniyor. Yarattığı korkuyla akıl almaz zalimlikteki eylemlere yol açan, en zalim düşmanı bile felce uğratabilen bir tehdit bu. Geçmiş dizilerde bu iki kesimin genel davranışlarına aşina izleyici için bu tepkileri “Vay be!” dedirttirebilir. Çünkü hem bu iki kesim hakkında yeni bilgi veriyor hem de “Kahramanlarımız ne yapacaklar da o tehdidi durduracaklar?” merakı uyandırıyor. Dizinin sonuysa, Star Trek’in iyimser ve umut dolu temelleri açısından olağan, o noktaya kadar yarattığı korkudan dolayı kimlere neler neler yaptırdığına şahit olunan tehdit açısından çok oldu bittici.

İyi haber; umutçu ana karakter ve anlatılmak istenilen açısından sezon finali gayet klasik Star Trek anlayışında.

Kötü haber; umutsuzluğa kapılmış bir evrende umudu yeşertme hikâyesi adına yapılan bazı tercihler anlatılmak istenileni ciddiye almayı zorlaştırıyor. Örneğin, dizide aynı gruba mensup farklı taraflar vurgusu var. Bu, sıkı dostluk, kardeşlik, aynı amacı gütmek, vs. gibisinden iki yakın karakter sunularak temsil ediliyor. Temsil ettikleri şeyler dizinin sonunda daha net anlaşılıyor. Ancak karakterleri ve aralarındaki ilişkiyi sunarkenki bazı ayrıntılar tuhaf, alelacele ya da formulizeliğini hissettiren nitelikte. Senaryo aşamasında bazı şeyler çok değişmiş, o yüzden tam oturtulamamış belki.

Dizi hakkındaki görüşlerim kabaca böyle. İkinci sezon onayını kapmış. Umarım orada da benzer türde tercihsel hatalar ya da sıkıntılar olmaz.

Bugün ilk bölümünü merak edip bakarken izleyiverdim. Nasıl özlemişim gerçek bir star trek izlemeyi… Harika olmuş kesinlikle.

İlk üç dört bölüm ben de desteklemiştim. Sonrası… Eh işte. Bir şekilde izletiyor. Dizinin giriş güzel, gelişme ilginç, sonuçsa “Böyle çözmeselermiş keşke.” dedirtti. Neyse. Belki bu dizi de her Star Trek dizisinde olduğu gibi devam sezonlarında daha da güzelleşir.

Sonuçta Star Trek demek, her şeye rağmen umut, demektir. :vulcan_salute:

Dizinin 2.sezon 9.bölümü itibariyle hala tek bir klingon dahi göremediğimiz Star Trek serisi. Alfa çeyreğinde bu denli dalavera dönerken kendilerini göremememiz hiç hayra alamet gözükmüyor:) Özlemle bekliyoruz efendim.

1 Beğeni