Sütun Kapısı özelinde bir N.K. Jemisin güzellemesi

Başlıktan da anlaşılacağı üzere bu bir güzelleme. Hem kim bu kadar ödüllü bir yazara iyi şeyler yazmak istemez ki? (Evet evet kılıçlarını hazır etmiş bazılarınızı görür gibiyim)

Peki, şöyle başlayalım; neden bu kadını okuyanların bir kısmı çok severken, kalan kısmı ise nefret ediyor ve bunun ortası yok?
Şahsi cevabım şöyle: Okuması zor ve itici bir yazar. Üstelik bazı şeyleri öyle alttan alta yüzümüze vuruyor ki, katlanılası değil. Kitaplarda gördüğümüz Orojenlere halk arasında rogga diyorlar, bir aşağılama mahiyetinde, Özgürlükler ülkesi! Amerika’da siyahilere negro denmesi gibi. Ya da her gün depremlerle, volkanik patlamalarla sarsılan, insanların sadece hayatta daha fazla kalabilmek için çabaladığı memleketin adının Sükunet olması gibi.

Ve tabiki anlatım dili. İkinci tekil şahıs anlatımı okuması zor bir süreç, üstelik bölümler arasında ikinci ve üçüncü tekiller arasında gidip geliyorsunuz ve hatta kimi kısımlarda bir iki buçukuncu tekil şahıs (bu da nereden çıktı demeyin) anlatımı bile var. Haliyle kitapları okurken kendinizi gerçekten bir karmaşanın içinde buluyorsunuz. Üstelik seçilmiş tüm isimler, kavramlar, yer adları ve diyaloglar da bu karmaşayı katmerlemek için hazır bekliyor. Jemisin elinden geldiğince bir karmaşa yaratmış ve edebi olarak bunu ironilerle desteklemiş.
Ama…
Ama ne yazık ki ilk kitabı çeviren sevgili Damla Özlüer, bu karmaşanın içinde sıkışıp kalmış. (Naçizane fikrim cümle kalıplarını düzeltmeye çalışmak gibi bir hataya düşmesi) Yazım hataları da eklenince ilk kitap Türkçe okumak için bir eziyet halini almış.
İkinci kitabı çeviren sevgili Deniz Başkaya ise tam tersi bir şaheser yaratmış. Cümle kalıplarına dokunmadan (ki bu kalıplar üçüncü tekil anlatımda özel olarak devrik seçilmiş), kısmi kargaşaya müsade edip, bütünsel akıcılığa izin vermiş. Ve haliyle ortaya okuması zor ama mükemmel bir dil ve anlatım çıkmış.

(Hemen araya kakıtayım; şu kitabı Akılçelen bassa, tüm ödüllere rağmen toplasan memlekette üç tane satmazdı. Düşünsenize bu kitapları 7-8 çevirmene çevirtmişler. Kendi kendime sesli güldüm vallahi. Evet doğru bildiniz, nefret ediyorum Arkadaş’lardan)

Daha önce bazı yazılarımda da belirtmiştim, ben her kitabı en az üç kere okuyorum. İlk okuma, düz okuma. İkinci okuma, edebî okuma (dil-anlatım). Üçüncü okuma ise inceleme okuması (alt metin). Ve ben uzun bir süredir bu kitapları inceleme olarak okuyamıyorum ve bundan inanılmaz keyif alıyorum. Her denememde okumam dil-anlatıma kayıyor.

Peki ne yapmalı: Öncelikle ilk kitabı okumaya başlamadan önce, kitabın sonundaki ek1 ve ek2’yi okuyun, sonra kitaba başlayın. Kitabı bitirdikten sonra başa dönüp önsözü iki kere arka arkaya okuyun ve yine sonra kitabı baştan bir daha okuyun. Ne demek istediğimi o zaman çok iyi anlayacaksınız.

Kitaplardaki rahatsızlık birazda, gelecekleri belirsiz ve bunun farkında olan insanların yaptıklarını okumaktan, parçalanmış ve duygusuzlaşmış insanlar, aileler ve haliyle toplumun, yıkılan medeniyetler gibi bir temanın üstüne inşa edilmesinden kaynaklanıyor. Yani aslında yakın bir uzak gelecekteki bizi, bize anlatıyor Jemisin.

Velhasıl kelam benim için inanılmaz bir seri ve yazar oldu, taht sıralamamda bir numaraya yerleşti. Okuması zor, itici ve sabır gerektiriyor ama sonunda feci bir keyif alacaksınız.

2 Beğeni