Ben şahsen okuduğum kitapları özümseyip anlatılmak isteneni aldıktan, eskisinden daha farklı bakış açılarını edindikten sonra, aklımda kalmayanları umursamıyorum. Kitap zaten beni, öncekinden daha farklı biri yapıyor. Sonrasında kimin kime ne yaptığını hatırlamamayı bir kayıp olarak görmüyorum. Gerçekten faydalı bulsaydım aklımda yer ederdi diye düşünüyorum.
Bazen aynı kitabı seneler sonra okuduğumda, bütün fikirler ve görüşler sıradan ve bayağı geliyor. Oradan, bunları öncesinde benimsediğimi, kendime kattığımı anlayabiliyorum.
7 Beğeni
MelihAntepli
(Kendi özgürlüğünün kendi efendisi yine kendisi)
807
Benim anlamadığım insanların okumadığı bir kitap için yalandan bunları okudum dese bundan çıkarı ne olacak? Herkesin okuma hızı, yaptığı işler değişiklik gösteriyor. Benimde 1 ayda 6-7 kitap okuduğum zamanlar da oldu, 1 ayda 1 kitap okuyamadığım zamanlar da oldu.
Ben hakaret yahut itham kast etmeden kitabın ortasından konuşmuştum ama insanın kendisini bilmeside güzel.
Boşverin gençler.
Öleceğiz sonuçta.
Bir çukur kazıp içine atacaklar üstüne pis bi toprak atacaklar sonra biraz bekleyip gidecekler falan.
Ne yapacaksınız çok okuyabilenlere okuduğunu anlayabilenlere kinlene kinlene ömürmü geçer.
Öğrenmenin yaşı yok azmedin biraz eleştirmeyin.
Keşke yetkili birisi aylık okunan kitaplar dışındaki mesajları tartışma başlığına taşısa da konuyu açınca amacımıza ulaşıp çıksak.
(Bu mesaj da dahil tabi ki)
Kesinlikle karşı çıkıyorum. Bazılarımız senin, onun veya bunun okuduğu kitapların çokluğuna takılabilir. Ben bunun altında kişinin kendisinin başaramamasının verdiği bir tepki olarak görüyorum.
Herkesin okuma alışkanlıkları değişkenlik gösterebilir. Herkesin ayırdığı vakit ve sorumlulukları farklı olabilir. Birileri sana veya ona inanmıyorsa bu neden senin sorunun olsun ki? Kimseye kendimizi ispat etmek zorunda değiliz. Ben okuduğun kitapları takip etmeyi seviyorum. Hele şu okuma yapamadığım dönemlerde birileri fazla fazla okuma yaptığında seviniyorum ve beni teşvik ediyor.
Arkadaşlar sanırım yedi veya sekiz aydır tek bir kitap dahi okuyamadım. Defalarca birçok kitabı elime aldım ama en fazla beş sayfa okuyabildim fakat eğer gerçekten sorumluluk yükünüz yoksa ve okumaya da tüm mesainizi harcıyorsanız @_Ged bile geride kalır.
Okuyabildiğim zamanlar saatte ortalama yüz sayfa okuyorum ve günde rahat 10-14 saatimi okumaya ayırıyorum. Hatta bazı kitaplar punto olarak büyük oluyor ve hızlı okunuyor. Heyecanlanırsam okuma hızım saatte 150-180 sayfaya kadar çıkabiliyor. Bazı kitaplar var ki sindirerek okumak istiyorum ve saatte 30-40 sayfa kadar okuyabiliyorum.
Yaş ilerledikçe ve sorumluluk arttıkça okuma hızı azalmakla birlikte ayrılan saat de oldukça düşüyor. Bence birileri bol bol kitap okuyor diye sevinmemiz gerekir. Neden onların da şevkini kırıp aşağılara çekiyoruz veya neden birisi sırf çok kitap okuyor diye horhorlanıyor? Buna sevinmemiz gerekirken -özellikle bizim ülkemizde- bu tutum neden anlamıyorum. Bakın bu “çok” moral bozucu. Herkes aynı şartlarda değil. Bu şartları anlamıyor olabiliriz fakat bence forumda en çok okuma yapan ve bize “Hey, şu kitabı okudun mu?” dediğimizde koşarak yardım edecek kişilere neden böyle bir baskı yapılıyor, bilmiyorum.
Bence çok okuma yapan kişilerin paylaşımları hem okuma yapamayan kişiler için şevk hem de bilgi alabileceğimiz birer kaynak.
Edebiyat forumunda birileri “bizim okuyabildiğimizden çok daha fazla” kitap okuyor diye eleştiriliyor… Anlam veremiyorum.
Bazısı tane tane okuyup saatlerce not tutmayı sever, bazısı bir çırpıda okuyup daha fazlasını yalayıp yutmak ister, kimi üç saat vakit ayırabilir, kimisi de on saat… Yapmayın.
Zaman Çarkı’ymış, Dune’muş benim gözümden bayağı düştü bu seriler ya. Hatta daha niceleri de. Bir ayda okuyamayacağım ya da okusam da anlayamayacağım serileri ben ne yapayım? Yemişim öyle seriyi.
1 Beğeni
Bay_Karamsar
(Cemalettin Sipahioğlu)
Bu konuyu böldü,
819
Nitelik ve niceliğin tartışılması , sonucuna asla ulaşılamayacak bir konu. Herkesin okuma alışkanlıkları farklı, herkesin zevkleri farklı. Bir pulp ya da space opera (Türkçe karşılıklarını bulamadım) okurken saatte 70-100 sayfa okuyabilirken, teknik bir konu ya da içinde bolca gönderme olan bir yazıyı okurken okuma hızım 10-30 sayfa/saat olabilir. Her türü okurken de çok zevk alabilir ya da aynı oranda sıkılabilirim.
Sevdiğim konuyu okurken araştırıp not alabilirim ya da okuyup geçebilirim.
Herkesin zevki birinci mevkii…
Bence kitap okumak veya yapılan herhangi bir eylemi insanın kendisini geliştirmek için yapması gerektiği düşüncesine bel bağlayıp yorumladığımız için de bazılarımız takıyor bu duruma. Bu bizim coğrafyamızda 3 nesildir yer alan, önce hayatta kalma ile bağdaştırılırken daha sonraları farklı motivasyonlarla birleştirilip şimdilerde de yine farklı formlarda kompleks haline getirdiğimiz fikir sistemleriyle bağdaştırılıp gençlerin aile içi ve sonrası eğitim aracılığıyla ‘‘kendini geliştir, gelişmelisin, gelişmezsen olmaz’’ mantığıyla sürekli bir eksiklik hissi ile büyütülmesi. O yüzden her şeyde sanki bunu uygulamalıymışız gibi yorumlanıyor galiba. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Üç Dil şiiri var ya, otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun diye bitiriyor. Yetişme, yetiştirme yöntemi belki geçmişte yanlış uygulanıyordu belki de bizlerin ebeveynleri de bizi yanlış yöntemlere maruz bıraktı, kim bilir?
Bu arada kimseye dil uzatmıyorum, birilerine hakaret etmem söz konusu değil. Kendimce uzun süredir düşünüp yorumladığım bir durum sadece. Burası bir forum tabii, tartışılır veya herhangi bir şey hakkında uzun uzun konuşulur. Ben yine de burada özellike ‘‘okuma’’ eylemi çok sık gündeme geldiği için bunun bazılarımızca yukarıda bahsettiğim şeylerin etkisiyle yorumlandığını düşünüyorum. Ben saatte en yüksek hızımda 45 sayfa kitap okuyabiliyorum. Bunu yaparken de ‘‘Ben bundan maksimum verimi alıyor muyum?’’ diye düşünmek yerine okuma sonrası nereleri beğenip beğenmediğim üzerine bazen düşünüyorum. Kısacası zevk alıyorsam zaten ben verim almışımdır. Bu benim mesleğim değil sonuçta. Mesleğim olsa da olmasa da benim yaparken keyif aldığım herhangi bir şeyi başkası farklı yapıyor, ona farklı anlamlar yüklüyorsa da benim önüme geçiliyormuş gibi hissetmiyorum açıkçası. Kıyası tehlikeli bulduğumu söylemek istiyorum yani. Bana öyle itham ediliyorsa da ben bunu o kişinin yukarıda bahsettiğim durum içerisinde kendi kompleksini geliştirdiğini düşünüp tartışmıyorum. Bence isteyen okumadan bile gelip burada ayda 40 tane kitap okumuş gibi yapıp konuşabilir. Daha derinlikli, bilgi gerektiren veya düşünme aşamasında üstüne zaman ayrılması gereken konularda zaten o kişilerle de muhattap olma ihtimaliniz oldukça azalır ve illa tepki verilecekse anlaşıldığı zaman verilebilir diye düşünüyorum -eğer rahatsız olunuyorsa.-
Eleştri; en yapıcı gelişim yöntemi sayılabilir, tabii analiz edip, anlam çıkarabilene… Bazı insanların eleştiri konusunda en büyük hatasının kişiselleştirmek olduğunu söyleyebilirim. Sistem eleştirilebilir, yöntem eleştirilebilir , davranışlar eleştirilebilir ama kişi bumların bir kısmına , azına ya da çoğuna uyabilir ama her kişi nev-i şahsına münhasırdır ve bir parmak izi kadar benzersizdir. Öyle olduğunu kabul etmiyorsa , bırakalım öyle olsun.
Bu kadar eleştiriden bahsettikten sonra kendi eleştirime gelirsem; bazen okuma iştahı ile hızımı arttırıp, bir sonraki esere pençelerimi geçirmek istediğim için 5. Viteste devam edebiliyorum, hele ki okuduğum kitapla çok bağlantı kuramıyorsam. Ya da hoşuma giden kısımları olan kitapta , tembelce dönüp dönüp tadını çıkara çıkara tekrar tekrar o paragrafları, cümleleri yavaş yavaş okumayı severim.
Bunları belirtiken yanına okuma eylemimin aslında yapıcı ya da gelişimi sağlamak amaçlı olarak değil, tam aksine bencilce bir eylem olarak ve bunun farkında olarak gerçekleştirdiğimi de ekleyeyim.
Ne yazık ki tüketim toplumunun bir parçasıyız ve elimizi attığımız her şeyin bir bedeli. Reklamlar, tanıtımlar, promosyonlar , kısaca devasa çark önümüze öğütelim diye bir şeyler sunuyor. Öğütüyorken en azından bundan zevk almak ya da merakımı gidermek gibi bir amacım var. Bu konuda size hak veriyorum çünkü kendimi sonuna kadar otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğu gibi hissediyorum
Çevirmenler o kadar düşük ücretler alıyorlar ki yeni çeviri yaptırmak ve çevirmen ikna etmek eminim zor olmalı. Haliyle hem düşük olan çeviri ücretleri yüzünden hem de zaten çevirisi yapılmış bir kitap olduğu için tekrar çevrilmesi düşük bir ihtimal.
Çevirmen düşük ücret alıyor, yayınevi az kazanıyor, e kim kazanıyor bu parayı? Kitaplar da az buz para değil. İndirimli hali bile pahalı bu kitapların.
Bana bu tarz açıklamalar hiç samimi gelmiyor. Yok satış yok, yok telif ücreti fazla, odur budur. Para kazanamiyorsan yapmazsın bu işi olur biter.
Bu coğrafyada ağlanmak milli spor haline gelmiş. Bir sürü sektöre girdim çıktım, zengin fakir her türlüsü aglaniyor. E kim kazanıyor bu parayi? Zaten param var diyen de görmedim şu ana kadar. Orası da ayrı bir mevzu.
@Kenan@sherlock007
Kitap çevirmenleri gerçekten düşük alıyormuş, kime sorsam bunu söylüyor. Mezun olunca kitap çevirmeni olmak isteyen biri olarak üzülerek söylüyorum bunu…
Ama bu paralar nereye gidiyor gerçekten, lütfen söyleyin de o işe girelim o zaman. Birçok kişiyle paylaşıldığı için herkesin payına az mı düşüyor acaba?
Şu yapı Kredi Sör Benfro serisinin devamını getirmedi ya, affetmeyeceğim kendilerini.
Madem devamını getirmeyeceksin, neden ilk üç kitabı hızlı çıkardın arkadaş, kalmış iki kitap zaten.
Her iş kolunda olduğu gibi burada da aynı statüde olan kişiye gidiyor. Baş harfi P, son harfi N, ortada T var. Bunların haricinde A, O ve R harfleri de içeren bir kelime ama onların yerini söylemem hihihihi
Az kazanmaktan kasıt ne bilmiyorum ama Asgari ücret de kazanmıyorlar. Önce neyin “Para Kazanıyorum” kisvesine uyduğunu belirtmek lazım. 5k maaşla mesela anadoluda rahat yaşarsın. İstanbulda da yaşarsın ama aşırı rahat olmazsın. Ancak hem anadoluda hem istanbulda 2350 asgari ücretle çalışan insanlarımız geçimini sürdürüyor. Ağlaması gereken kesim bence halkımızın bu kısmı. PAtron ağlıyor çünkü aylık kar marjı 600 bin TL’den 500 bin TL’ye düşmüş. Genel müdür ağlıyor çünkü hedefi tutmamış 40k maaşına 5k pirim eklenmeyecek. Çünkü bu adamların kendilerine belirledikleri “yaşam standardı” bu. Ne iş yaparsanız yapın bir zaman sonra aldığınız maaş size anca yetecek, buna 20k alsanız da aynı durum diyebiliriz.
O yüzden çevirmenler kazanmıyor, yayınevileri kazanmıyor hikaye. Ben de çevirmen olsam ayda 2k alsam neden 3k değil derim, sen de dersin. Sevdiğin keyif aldığın bir işi yapman gerek ve bu işin de seni mutlu edecek para kazandırması. Her iki taraftan da bir miktar fedakarlık yaparsan işte yaşamaya devam edebiliyorsun.
Yayınevileri de kazanıyor bu arada. O pegasus, dex, ephesus genç ergen kitaplarından kaçar tane satıyorlar bir bilseniz. İthaki basmıyor sananlar vardır belki, İthaki genç ergeni Yabancı ismiyle Alfa da Artemis ismiyle basar. Dex zaten Doğan’ın alt yayıneviydi.
Örnek vereyim mesela : Kötü Çocuk 2 (Ciltli) %30 indirimli Büşra Küçük 40. baskıda. Bu 2binlik baskılarla 80bin yapıyor ki satacağı kesin olduğu için muhtemelen ilk baskı 50bindir. Yani 128bin satmış bu kitap. Etiket Fiyatı 45 lira. Yani 22,5’u yayınevine kalıyor diyelim. 7,5 lirasını yazara versinler, 5 lirasını da baskıya, her kitapta 10 lira hatta dur 5 lirası da gitsin sadece 5 lira kalsın kitap başı x 120.000 yayınevine kalıyor.
Bu yayınevlerinin böyle nasıl ciltli kitaplar basabildiğini anlamak için bu açıdan bakabilirsiniz.
Benim parayla ilgili kıstasım şu; kazandığın parayı harcayacak vaktin ve enerjin kalmalı. Ve kalan bu parayla da istediğin her şeyi değilse bile keyif aldığın şeyleri yapabilmelisin.
En büyük zenginlik ihtiyacın olan bir şeyi alırken fiyat etiketine bakmadan alabilmek. Keşke olsak o kadar.
Kitap çevirmenlerinin aylık maaşı ve sigortası olmuyormuş diye biliyorum. Bir kitabı 3 ayda çevirdin diyelim o zaman alıyorsun ücretini, o da çok parlak olmuyormuş. Yani kadrolu çalışmıyorlarmış. O yüzden aylık 2k vs. alması mümkün mü bilemedim. İşin içinde olmadığım için tam bir şey diyemem tabii ki ama sordugum çevirmenlerden duyduklarım bunlar.
Ama benim hala bu işi yapmaya hevesim var, zamanı gelince kendim deneyimleyeceğim artık. Kişisel olarak kitaptan başka şeylere çok para harcayan biri değilim, ayrı eve çıkmak gibi heveslerim de yok, yani büyük paralarda gözüm yok. Tabii cok kazanırsam da iyi olur, kimse yok kalsın demez sanırım. Gece gece gelecek kaygısına düştüm yine, bakalım yıllar ne gösterecek.